0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

*

    U. K.

Bağlantıları görebilmek için üye olmalısınız. Üye Ol veya Giriş Yap
2 sebebi vardı biri Jaws  kitabı diğeri ise tuzla da köpek balığı tarafından hayatı sona erdiği söylenen Dr. Güngör Güvenin hikayesi.Ne enteresandır ki çook yıllar sonra oğlu benim Genel Müdürüm,en yakın dostum ve Ağabeyim olacak birlikte seyrisefain e çıkacak ben de onun müdürü olacaktım.
Kaan Abüm,
Dr. Güngör Güven'in ölümü gerçekten köpekbalığı yüzünden miymiş?
« Son Düzenleme: Ekim 07, 2013, 10:40:40 Gönderen: Umut Korkmaz »


*

    H. E.

Bağlantıları görebilmek için üye olmalısınız. Üye Ol veya Giriş Yap
Bağlantıları görebilmek için üye olmalısınız. Üye Ol veya Giriş Yap
2 sebebi vardı biri Jaws  kitabı diğeri ise tuzla da köpek balığı tarafından hayatı sona erdiği söylenen Dr. Güngör Güvenin hikayesi.Ne enteresandır ki çook yıllar sonra oğlu benim Genel Müdürüm,en yakın dostum ve Ağabeyim olacak birlikte seyrisefain e çıkacak ben de onun müdürü olacaktım.
Kaan Abüm,
Dr. Güngör Güven'in ölümü gerçekten köpekbalığı yüzünden miymiş?

Ben bu hikayeyi bilmiyorum. Detaylı anlatacak biri var mıdır?
« Son Düzenleme: Ekim 07, 2013, 11:08:06 Gönderen: Hakan Erim »


*

    U. K.

gerçi sen de bulmuşsundur ama.

Bağlantıları görebilmek için üye olmalısınız. Üye Ol veya Giriş Yap
« Son Düzenleme: Ekim 07, 2013, 11:12:31 Gönderen: Umut Korkmaz »


*

    U. K.

zipkinci.com'dan alıntıdır

Hazırlayan: Ünsal Sezer
Bilinen ilk zıpkıncı kaybımız ve o yıllarda Tuzla


Mekanı Cennet olsun. Rahmetli Güngör Güven 1967 yılında bildiğimiz ilk zıpkıncı kaybıdır.

Eskilerden duyduğum kadarıyla Tuzladaki olaydan bahsedeyim.
Rahmetli Doktor Güngör Güven bu kazaya kadar hafta sonları Tuzlaya gelir scuba donanımı ile yerel balıkçılardan bir tekne kiralar ve Fener adasının İstanbul yönünde olan kayalara dalıp yiyeceği kadar balığı zıpkınla avlayıp dönermiş. O zamanlarda tüple Gene böyle bir hafta sonu Şu an oda rahmetli olan Kambur Kenanın teknesi ile yanlarına Güngör Güvenin oğlu da olmak üzere açılıp aynı yere dalışa giderler. Scuba donanımı ve zıpkınını hazırlayıp dalar ve sonrasında bu üzücü olay gerçekleşir. O zamanlarda her türlü sinarit, mercan, kılıç gibi şu anda olmayan türler ve baltabaşlarında 5-6 kilolukları mevcutmuş.
Cam gibi gözüken suda bir anda fokurdamalarla beraber kanda görününce teknedeki çocuğun halini bir düşünün.
Sonrasında Rahmi Koç unda aralarında olduğu bir gurup dalgıç yaptığı aramalarda rahmetlinin yalnızca elini bulabildiler. Köpek balığı iri yelesiyle Tuzla sahilindede dolaşıp çevreye korku salmıştır. Üzerine boşaltılan 1 şarjör tabanca mermisinide iplemeden uzaklaşır gider.
Şu anda o kaya "Doktorun taşı" diye anılmaktadır. 10 metre giden mera bir anda taşlarla karışıp 30 metrelere düşüyor böyle bir bölge. Oraya nadiren yaptığımız dalışlarda zaman zaman o korkuyu bizlerde hissederiz.

Sonrasında ülkemizde ilk kez zıpkınla balık avı yarışması Doktor Güngör Güven adına Tuzlada yapılmıştır. Müsabakada Yılmaz Aygün şampiyon olmuştur.

Merhumun saldırıya uğradığı yere, bulunan eli konulup temsili bir mezar sualtına arkadaşlarınca hazırlanır.
Sonrasında merhumun eşi ve bir gurup arkadaşı her ölüm yıldönümünüde o bölgeye gidip suya hazırladıkları çelenki bırakıp "temsili mezarı" ziyaret eder olmuşlardır.

O yıllarda Tuzlada fokta mevcuttu; beyaz köpekbalığının en önemli besin kaynağı olan fokları izlemiş olması ihtimal dahilindedir.
Tuzlanın en eski balıkçılarından rahmetli Şaban reisle yaptığım sohbette o yıllarda köpek balığınında para ettiğinden parekete ile köpek balığı yakaladıklarınıda söylemişti.
Ancak irileri çoğu zaman oltayı ve pareketenin ana ipini kopardıklarından parekete hasar görüyormuş.
Birgün askeriye uçağı hedef planör çekerken kullandığı çelik tel uçaktan kopup denize düşüyor ve Şaban reiste bu telin yeterince sağlam olduğunu düşünüp pareketede kullanıyor. Ve bu pareketede oltayı ısırıpta değilde çelik tele bir şekilde dolanarak Tuzlada o güne kadar yakalanan en büyük köpekbalığı yakalanıyor. Anlatılan balık büyük ihtimal Büyük beyaz. Çünkü bu sularda sırtında yeleli büyük camgözler bulunmuyor.
Bunun dışında Tuzladan her yıl 1-2 büyük camgöz çıkar fakat bunlarda 4 metreyi aşan yok gibidir daha büyüğüde olabilir ancak ağa vurmuyor yada vursada ağı parçalayıp gidiyor. Bu balıklar derin sulara atılan mezgit ağlarından çıkarlar ve sırtlarında yele(sırt yüzgeci) yoktur. Oysa yakalanan balık 6 metre civarı ve sırt yüzgeçli ve boyuna görede oldukça kalın imiş. Bu tanım sadece büyük beyaza uyuyor.
Tuzla sahilinde görülen büyük köpek balığının yeleli olduğundan ve Güngör Güveni parçalayanında yeleli olduğundan bahsedilir. Yani nadirende olsa o yıllarda Büyük beyazlar Tuzla sığlıklarına kadar giriyorlarmış.

1970 sonrası büyük beyazı yörede gören olmamıştır. Yakın dönemde ağlardan çıkanlar en az 100 metre derinlikte olan dip camgözleridir.
Şaban reisle yaptığım o sohbetten biriki aklımda kalanda o yıllarda attığı bir ağdan 90 istakoz çıktığı ve diğer bir ağı ise kaldırırken ağın tamamen parçalandığını ve etrafta üzerinde ağ parçalarıyla 10 ar kiloluk mecanların yüzdüğünü unutamadığını söylüyordu. Yani binlerce mercan ağı paramparça etmiş üzerinde ağ parçalarıyla 20 ye yakınını çevreden topladığını söylemişti.
Ve motorunda olmadığı o yıllarda Tuzlada tutulan deniz mahsulleri kürek gücüyle adalara yada istanbul haline ulaştırılırmış.
Ne günlermiş... Eskileri yakaladığınızda biraz kurcalayın bakın neler çıkacak.
Güngör Güveni rahmetle anarken Allah böyle üzücü olaylardan herbirimizi korusun.
Güngör Güvenin ölümünün bir kısım insan ise dinamitten olduğunu söylüyor. Buda bir görüştür. Çünkü köpekbalığının bir insanı bu kadar parçaladığı görülmüş bir durum değildir. Vucuttan sadece bir el bulunmuştur. Dalgıcın üstünde balık taşımaşı ve çevrede Beyaz köpekbalığının besleneceği kadar fok olmaması belkide bu sonucu getirdi bilemeyiz. Belkide vucudun ana kısmı o zaman dalgıçların dalamıyacağı bir derinliğe yada başka bir yere akıntıyla sürüklendi.
Halkın söyledikleri bunlar. Birde o zamanlar buralarda dalan, Bu spor henüz "elit" iken yapan iki değerli insanın birbirinden farklı iki görüşünüde "Sualtı Dünyasından" alıntı iki farklı bölümle sizlerle paylaşmak isterim.
Giovanni Calich:
Burgazada 1929 doğumlu Coni Calich, dalmaya 10 yaşında başlamış.Calich, maske ve paleti Türkiyeye ilk getiren kişi. Adalar su sporları kulübünün kurucusu. Lakabı ise "Şnorkelci Coni"
Röportajda şunları söylemiş.
Ben dinamit yüzünden olduğuna inanıyorum.Doktor Güngör Güven yıllar önce Tuzlada dalarken ölmüştü. Yalnızca elbisesinden bir parça, ezilmiş maskesi, tüpü, ağırlığı ve dört el parmağı bulunmuştu. Bunun bir köpekbalığı vakası olduğunu söylediler ama ben orada atılan bir dinamit yüzünden öldüğünü düşünüyordum. Çünkü köpekbalığı olsaydı neden elbisesindenbir parçayı bulsunlar. O basınçta elbisenin çıkması mümkün değil. Hayvan çekirdek yer gibi bu parçayı tükürdümü?
Bu gerçekten çok ürkütücü bir olaydı. Ben bu olaydan sonraki Cumartesi günü korkumu yenmek için oraya gittim; ve daldım. Bu korkuyu yenmek çok önemliydi. Bende üzerine gittim. İlk gece dalışını yaptığımdada dibe inip fenerimi söndürmüştüm. Sonsuz bir karanlıktı, o zaman ölümü hissetmiştim. Tekrar yaktığımda ise sanki yeniden doğmuş gibi olmuştum.
Güngör Güvenin öldüğü yer gerçekten balığın çok bol olduğu bir yerdi. Oğlumu her sene düzenlenen yarışmalar için o kayaya götürdüm. Roberto (Coninin oğlu) 1979 yılında Güngör Güven taşında sekiz lipsoz vurararak hem Sualtı Zıpkınla Balık Avlama yarışmasında birinci oldu hemde Türkiye şampiyonu oldu.
Zareh Magar
Zareh Magar ilk dalıcılarımızdan olmasının yanısıra Türkiyenin ilk sualtı fotoğrafçılarından. İlk sualtı fotoğrafını 1958 de çekmiş.

Röportajda şunları söylemiş.

1967-68 yıllarıydı. Tuzlada Belçika Sualtı Federasyonundan bir bayan ve eşi ile dalıyorduk. O gün denizde anormal bir hareketlilik vardı. Sanki balıklar aşağıdan yukarıya çıkıyordu. Hatta Belçikalı bayan "Burası Kızıldenizmi kuzum. Nasıl bu kadar bolluk oluyor?" dedi. "Banada öyle geliyor ama nedenini bilmiyorum" dedim. Doktor Güngör Güven bizden 50-60 metre açıkta dalıyordu. Sonra biz dalışı bitirdik, çıktık. Kambur Kenan diye bir balıkçı vardı. "Doktor bey yardım" dedi, "Güngör beyin kabarcıkları yok oldu" ve bir yarım dalış elbisesi gösterdi. Elbisenin üzerinde baklava baklava diş izleri vardı. Şöyle bir baktım, "Evet, ne düşündüğünü biliyorum ama inip bir bakmamız gerekli. Belki bir yere sıkışıp kalmıştır." dedi. Çocuklarda ağlamaya başladılar. "Ne olur babamızı kurtarın" diye. Biz kalktık gittik hatta Belçikalı çiftin arasında bir tartışma oldu. Adam eşinin dalmasını istemedi. Bunun üzerine eşi madam Rose "Beraber daldık, doktoru yalnız bırakamam bizimde gitmemiz gerekli yoksa boşarım seni" dedi. Aşağı yukarı 43 metreye daldık. Sonraları Doktor bomba atıyormuş gibi söylentiler çıkarttılar. Ama hiçbiri doğru değil. Bomba atılmış olsa etrafta balık ölüleri ve bulanıklık olurdu. Oysa öyle bir şey yoktuancak ağırlık kemerini ve maskesini bulduk. Maskesi çatlamıştı. Belliki üzerine büyük bir basınç gelmişti. Tüpü yoktu. Sonra Aya Yorgi burnunda bulundu. Birde sol elinin 4 parmağını buldular.
Aslında Güngör Güven çarşamba günleri hiç dalmazdı. Cumartesileri dalardı. O gün çarşamba günü dalmıştı. Bunada bir rastlantılar zinciri sebep olmuştu. Nejat Eczacıbaşı yakın dostumdu. Ona uzun zamandır bir balık sözüm vardı. Tuzlada 12-13 metrede uzun bir etek vardır. İşte orada 8 kiloluk bir sinarit vurmuştum. Nejat beye telefon ettim "istediğin balık hazır" diye "Görüyormusun yine şansım yok. Bu akşam Almanyaya gitmem gerekiyor. Sen onu bir tanıdığa verde bana yine bulursun" dedi. Düşündüm bizim Amerikan hastanesinde Erdoğan Adaş diye bir ortopedist bir arkadaş vardır. Ona telefon ettim " Sana 8 kiloluk bir sinarit versem sevinirmisin" dedim. "Şakamı ediyorsun bu akşam Güngörler yemeğe gelecekler" dedi. "Nerede vurdun?" dedi. "Uzun etekte" dedim. O gece Güngör Güvene anlatmış oda inanmamış. "12-13 metrede sinarit olmaz. Ben biliyorum onlar Mercan kayasına dalıyorlar. Çarşamba günü bende gidip onları takip ederim" demiş. Bende hep çarşamba dalardım. O gün birlikte açıldığı balıkçı Kambur Kenan gelip "Bu gün sizin misafiriniziz" demişti. Doktor Güngör Güvenin birde alışkanlığı vardı. Yarım elbise giyerdi. Köpek balığındada daltonizm vardır. Hem siyah hemde hareket eden birşey görünce saldırır. Bir gün evvelde Pendikten Hasan Bravo diye bir balıkçı, akşam ağları toplarken suyun yüzüne çok büyük bir kütle çıkmış. Arkadaşlarına "Sakın ses çıkarmayın, canavar çıktı" demiş.Sonrada dili tutulmuş. O gün bu gündür adamcağız konuşma güçlüğü çeker.
Güngör Güven için öldüğü yere bir lahit bırakmıştık. Arada sırada gidip üstündeki yosunları temizlerdik. Ama artık kimse ilgilenmiyor. Yerini benden başka kimsede bilmiyor.


Giovanni Calich ve Zareh Magar ile röportajı yapan: Çiğdem Özkan
Kaynak: Sualtı Dünyası


*

    U. K.

derin takip isimli blogdan alıntıdır

YOKSA MARMARA’DA KÖPEKBALIĞI SALDIRISI OLDU MU?
“Hani insanın ne olduğunu bilmediği, fakat yüreğinin derinliklerinde hissettiği bir korku vardır. Kahreder adamı… İşte o cinsten bir duyguyla sarsıldım. Bir şey görmüyor, fakat tehlikenin yaklaştığını hissediyordum. Derken hafif sağımda, uzakta, bir büyük karaltının üstüme doğru geldiğini fark ettim. Hayrola! Yoksa bir cep denizaltısıyla mı karşı karşıyayım? Ne münasebet! İnme inmiş gibi, olduğum yerde kalıveriyorum! Bu, şimdiye kadar denizlerin dibinde görmediğim irilikte bir köpekbalığı! Aramızdaki mesafe daha kapanmadan, birden ve olanca gücümle yukarı çıkmaya başlıyorum. Kovalanıp, kovalanmadığımı anlamak için arkama dönüp bakmak bile aklıma gelmiyor. Biraz sonra su üstündeyim. Hızla dışarı çıkıyorum. Arkadaşlara gördüğüm şeyi anlatınca, önce kahkahalarla gülüyorlar bana. Hayal gördüğümü söylüyorlar. İnanmıyorlar… Fakat ben daha onları ikna etmek için çırpınır, heyecanlı heyecanlı konuşurken, hepsi dehşetle irkiliyorlar. Çünkü 100-150 kiloluk kılıç ve orkinoslar adeta havada uçar gibi su sathına fırlamaya başlıyorlar. Onların da ürküp paniğe kapıldıkları belli! Bu arada benim gibi suya dalan arkadaşlarımda da bir panik başlamıştı. Hepsi çil yavrusu gibi dağılmışlar ve ayrı kollardan karaya doğru yüzmeye başlamışlardı. Bu mübarek denizlerin böyle beklenmedik tehlikeleri yok değildir hani…”

Doktor Zareh Magar, Türkiye’nin ilk balıkadamlarından. 1950’lerin 60’ların Marmara’sına dalma mutluluğunu yaşamış şanslılardan. Ancak kendi döneminin çoğu balıkadamında gözlenen kötü bir huy onda da varmış: tüplü dalışta zıpkınla balık vurmak. Marmara’nın balık kaynadığı yıllarda teknede, akyasız, sinaritsiz, ıstakozsuz sofra kurulmazmış. Ancak sofrayı zenginleştiren avlardan birinde Dr. Magar, kocaman bir köpekbalığına (büyük ihtimalle büyük beyaz köpekbalığına) yem olmaya ramak kalmış. Hayat dergisinin 12 Mayıs 1966 tarihli 20. sayısında yer verilen yukarıdaki hikâyeyi yazan da Dr. Magar’ın ta kendisi. Zıpkıncı doktor denizin keskin dişleriyle, İstanbul'a yaklaşık 25 km mesafede olan Sivriada'da karşılaşmış.


100-150 kiloluk kılıçlar ve orkinoslar; onların peşine düşen büyük beyazlar… İnsana hayal gibi geliyor. Ancak denizin devleri, okyanusların asil balıkları bir zamanlar Marmara’da da yaşamışlardı. Kılıç ve orkinosun en bol avlandığı yerler arasında bir zamanlar Marmara Denizi ve İstanbul Boğazı da vardı. Balıkçıların yakalamak için canlarını ortaya koydukları kılıç ve orkinos sürüleri Marmara’ya girdiklerinde, sessiz bir gölge onların peşi sıra içdenize ve oradan boğaza süzülürdü. Neredeyse çeyrek ton gelen lezzetli avlarını sabırla takip eden büyük beyaz fırsat bulduğu an saldırır ve denizin en keskin dişleri ete doyardı. Gırgırların daha doğru düzgün ortada dolanmadığı o günlerde balıkçılar, kılıç ve orkinos yakalamak için olta kullanırlarmış. Kasap çengelinden farkı olmayan sivri uçlu kancaya yem diye takılan torik, özellikle orkinosların en sevdiği yemdi. Toriği yemek için oltaya atlayan orkinos kancaya takılınca, kıyasıya bir mücadele başlardı.

Orkinos oltalarına zaman zaman büyük beyazların yakalandığına ilişkin haberleri, 1940’la 1960’lar arasında çıkmış olan gazetelerin sararmış sayfalarında okumuştum. Kabataş’ın, Kız Kulesi’nin, Adalar’ın açıklarında, fındık kabuğu kadar sandallarına sığınmış usta balıkçıların, Şalvarlı Hüseyin’in, Paşabahçeli Mustafa’nın, Samatyalı İrfan’ın oltasına atlayan büyük beyazlar, Karaköy’de Eminönü’nde kurulan panayır çadırlarında sergilenirmiş.

“Gel vatandaş, geeeeeellll! Canavarı gör! Hediyesi 25 kuruş…”

Dr. Zareh Magar saldırıdan kıl payı kurtulmuş olabilir; fakat, Dr. Güngör Güven o kadar şanslı değildi. Kimilerine göre Tuzla’nın derinliklerinde bir köpekbalığının keskin dişlerine kurban giden, kimilerine göre balık avlamak için attığı dinamitle can veren Dr. Güven’in ölümünün üzerindeki esrar perdesi hâlâ aralanmadı. Ancak olayın gerçekleştiği 60’lı yıllarda Tuzla ve Adalar arasındaki kanalda, özellikle orkinosların yatak yaptığı sonbahar ve kış aylarında büyük beyaz görmek sıradan bir olay olmuştu. Şüphesiz bu durum, Dr. Güven’in ölümüne bir büyük beyazın neden olduğunu kanıtlamıyor. Ancak, sualtında meydana gelen patlamalar ve parçalanmış balıklar, köpekbalıklarının iştahını kabartan izler bırakır ortama. Büyük beyazlar kusursuz duyularıyla bu izleri kilometrelerce uzaktan algılar ve hızla bu izlerin kaynağına yönelirler. Acaba Dr. Güven de bu izlerin peşine düşen bir büyük beyazın kurbanı mı olmuştu? Kim bilir? Şahitlerin ifadeleri çelişkili.

Dr. Magar’a suyu can havliyle terk ettiren, kılıçları ve orkinosları korkudan dehşete düşüren de muhtemelen bir büyük beyazdı.

***

Önce kılıçları ve orkinosları yok ettik. Büyük beyazdan daha acımasız bir yırtıcılıkla avladık onları. Takip edecek sürü kalmayınca büyük beyaz da elini eteğini çekti Marmara’dan. Büyük beyazdan geriye kalan, artık unutulmaya yüz tutmuş birkaç büyülü hikaye.
GÖNDEREN HAKAN KABASAKAL ZAMAN: 06:13

*

    H. E.

Biraz okudum da...

Hüzünlü bir hikaye var. Meslektaşımı ve hobidaşımı rahmetle anmaya vesile olur diye öğrendiklerimi yazmak istedim. Olaylar zipkinci.com forumunda şöyle anlatılmış:



Bilinen ilk zıpkıncı kaybımız ve o yıllarda Tuzla
Hazırlayan: Ünsal Sezer
Bilinen ilk zıpkıncı kaybımız ve o yıllarda Tuzla


Mekanı Cennet olsun. Rahmetli Güngör Güven 1967 yılında bildiğimiz ilk zıpkıncı kaybıdır.

Eskilerden duyduğum kadarıyla Tuzladaki olaydan bahsedeyim.
Rahmetli Doktor Güngör Güven bu kazaya kadar hafta sonları Tuzlaya gelir scuba donanımı ile yerel balıkçılardan bir tekne kiralar ve Fener adasının İstanbul yönünde olan kayalara dalıp yiyeceği kadar balığı zıpkınla avlayıp dönermiş. O zamanlarda tüple Gene böyle bir hafta sonu Şu an oda rahmetli olan Kambur Kenanın teknesi ile yanlarına Güngör Güvenin oğlu da olmak üzere açılıp aynı yere dalışa giderler. Scuba donanımı ve zıpkınını hazırlayıp dalar ve sonrasında bu üzücü olay gerçekleşir. O zamanlarda her türlü sinarit, mercan, kılıç gibi şu anda olmayan türler ve baltabaşlarında 5-6 kilolukları mevcutmuş.
Cam gibi gözüken suda bir anda fokurdamalarla beraber kanda görününce teknedeki çocuğun halini bir düşünün.
Sonrasında Rahmi Koç unda aralarında olduğu bir gurup dalgıç yaptığı aramalarda rahmetlinin yalnızca elini bulabildiler. Köpek balığı iri yelesiyle Tuzla sahilindede dolaşıp çevreye korku salmıştır. Üzerine boşaltılan 1 şarjör tabanca mermisinide iplemeden uzaklaşır gider.
Şu anda o kaya "Doktorun taşı" diye anılmaktadır. 10 metre giden mera bir anda taşlarla karışıp 30 metrelere düşüyor böyle bir bölge. Oraya nadiren yaptığımız dalışlarda zaman zaman o korkuyu bizlerde hissederiz.

Sonrasında ülkemizde ilk kez zıpkınla balık avı yarışması Doktor Güngör Güven adına Tuzlada yapılmıştır. Müsabakada Yılmaz Aygün şampiyon olmuştur.

Merhumun saldırıya uğradığı yere, bulunan eli konulup temsili bir mezar sualtına arkadaşlarınca hazırlanır.
Sonrasında merhumun eşi ve bir gurup arkadaşı her ölüm yıldönümünüde o bölgeye gidip suya hazırladıkları çelenki bırakıp "temsili mezarı" ziyaret eder olmuşlardır.

O yıllarda Tuzlada fokta mevcuttu; beyaz köpekbalığının en önemli besin kaynağı olan fokları izlemiş olması ihtimal dahilindedir.
Tuzlanın en eski balıkçılarından rahmetli Şaban reisle yaptığım sohbette o yıllarda köpek balığınında para ettiğinden parekete ile köpek balığı yakaladıklarınıda söylemişti.
Ancak irileri çoğu zaman oltayı ve pareketenin ana ipini kopardıklarından parekete hasar görüyormuş.
Birgün askeriye uçağı hedef planör çekerken kullandığı çelik tel uçaktan kopup denize düşüyor ve Şaban reiste bu telin yeterince sağlam olduğunu düşünüp pareketede kullanıyor. Ve bu pareketede oltayı ısırıpta değilde çelik tele bir şekilde dolanarak Tuzlada o güne kadar yakalanan en büyük köpekbalığı yakalanıyor. Anlatılan balık büyük ihtimal Büyük beyaz. Çünkü bu sularda sırtında yeleli büyük camgözler bulunmuyor.
Bunun dışında Tuzladan her yıl 1-2 büyük camgöz çıkar fakat bunlarda 4 metreyi aşan yok gibidir daha büyüğüde olabilir ancak ağa vurmuyor yada vursada ağı parçalayıp gidiyor. Bu balıklar derin sulara atılan mezgit ağlarından çıkarlar ve sırtlarında yele(sırt yüzgeci) yoktur. Oysa yakalanan balık 6 metre civarı ve sırt yüzgeçli ve boyuna görede oldukça kalın imiş. Bu tanım sadece büyük beyaza uyuyor.
Tuzla sahilinde görülen büyük köpek balığının yeleli olduğundan ve Güngör Güveni parçalayanında yeleli olduğundan bahsedilir. Yani nadirende olsa o yıllarda Büyük beyazlar Tuzla sığlıklarına kadar giriyorlarmış.

1970 sonrası büyük beyazı yörede gören olmamıştır. Yakın dönemde ağlardan çıkanlar en az 100 metre derinlikte olan dip camgözleridir.
Şaban reisle yaptığım o sohbetten biriki aklımda kalanda o yıllarda attığı bir ağdan 90 istakoz çıktığı ve diğer bir ağı ise kaldırırken ağın tamamen parçalandığını ve etrafta üzerinde ağ parçalarıyla 10 ar kiloluk mecanların yüzdüğünü unutamadığını söylüyordu. Yani binlerce mercan ağı paramparça etmiş üzerinde ağ parçalarıyla 20 ye yakınını çevreden topladığını söylemişti.
Ve motorunda olmadığı o yıllarda Tuzlada tutulan deniz mahsulleri kürek gücüyle adalara yada istanbul haline ulaştırılırmış.
Ne günlermiş... Eskileri yakaladığınızda biraz kurcalayın bakın neler çıkacak.
Güngör Güveni rahmetle anarken Allah böyle üzücü olaylardan herbirimizi korusun.
Güngör Güvenin ölümünün bir kısım insan ise dinamitten olduğunu söylüyor. Buda bir görüştür. Çünkü köpekbalığının bir insanı bu kadar parçaladığı görülmüş bir durum değildir. Vucuttan sadece bir el bulunmuştur. Dalgıcın üstünde balık taşımaşı ve çevrede Beyaz köpekbalığının besleneceği kadar fok olmaması belkide bu sonucu getirdi bilemeyiz. Belkide vucudun ana kısmı o zaman dalgıçların dalamıyacağı bir derinliğe yada başka bir yere akıntıyla sürüklendi.
Halkın söyledikleri bunlar. Birde o zamanlar buralarda dalan, Bu spor henüz "elit" iken yapan iki değerli insanın birbirinden farklı iki görüşünüde "Sualtı Dünyasından" alıntı iki farklı bölümle sizlerle paylaşmak isterim.
Giovanni Calich:
Burgazada 1929 doğumlu Coni Calich, dalmaya 10 yaşında başlamış.Calich, maske ve paleti Türkiyeye ilk getiren kişi. Adalar su sporları kulübünün kurucusu. Lakabı ise "Şnorkelci Coni"
Röportajda şunları söylemiş.
Ben dinamit yüzünden olduğuna inanıyorum.Doktor Güngör Güven yıllar önce Tuzlada dalarken ölmüştü. Yalnızca elbisesinden bir parça, ezilmiş maskesi, tüpü, ağırlığı ve dört el parmağı bulunmuştu. Bunun bir köpekbalığı vakası olduğunu söylediler ama ben orada atılan bir dinamit yüzünden öldüğünü düşünüyordum. Çünkü köpekbalığı olsaydı neden elbisesindenbir parçayı bulsunlar. O basınçta elbisenin çıkması mümkün değil. Hayvan çekirdek yer gibi bu parçayı tükürdümü?
Bu gerçekten çok ürkütücü bir olaydı. Ben bu olaydan sonraki Cumartesi günü korkumu yenmek için oraya gittim; ve daldım. Bu korkuyu yenmek çok önemliydi. Bende üzerine gittim. İlk gece dalışını yaptığımdada dibe inip fenerimi söndürmüştüm. Sonsuz bir karanlıktı, o zaman ölümü hissetmiştim. Tekrar yaktığımda ise sanki yeniden doğmuş gibi olmuştum.
Güngör Güvenin öldüğü yer gerçekten balığın çok bol olduğu bir yerdi. Oğlumu her sene düzenlenen yarışmalar için o kayaya götürdüm. Roberto (Coninin oğlu) 1979 yılında Güngör Güven taşında sekiz lipsoz vurararak hem Sualtı Zıpkınla Balık Avlama yarışmasında birinci oldu hemde Türkiye şampiyonu oldu.
Zareh Magar
Zareh Magar ilk dalıcılarımızdan olmasının yanısıra Türkiyenin ilk sualtı fotoğrafçılarından. İlk sualtı fotoğrafını 1958 de çekmiş.

Röportajda şunları söylemiş.

1967-68 yıllarıydı. Tuzlada Belçika Sualtı Federasyonundan bir bayan ve eşi ile dalıyorduk. O gün denizde anormal bir hareketlilik vardı. Sanki balıklar aşağıdan yukarıya çıkıyordu. Hatta Belçikalı bayan "Burası Kızıldenizmi kuzum. Nasıl bu kadar bolluk oluyor?" dedi. "Banada öyle geliyor ama nedenini bilmiyorum" dedim. Doktor Güngör Güven bizden 50-60 metre açıkta dalıyordu. Sonra biz dalışı bitirdik, çıktık. Kambur Kenan diye bir balıkçı vardı. "Doktor bey yardım" dedi, "Güngör beyin kabarcıkları yok oldu" ve bir yarım dalış elbisesi gösterdi. Elbisenin üzerinde baklava baklava diş izleri vardı. Şöyle bir baktım, "Evet, ne düşündüğünü biliyorum ama inip bir bakmamız gerekli. Belki bir yere sıkışıp kalmıştır." dedi. Çocuklarda ağlamaya başladılar. "Ne olur babamızı kurtarın" diye. Biz kalktık gittik hatta Belçikalı çiftin arasında bir tartışma oldu. Adam eşinin dalmasını istemedi. Bunun üzerine eşi madam Rose "Beraber daldık, doktoru yalnız bırakamam bizimde gitmemiz gerekli yoksa boşarım seni" dedi. Aşağı yukarı 43 metreye daldık. Sonraları Doktor bomba atıyormuş gibi söylentiler çıkarttılar. Ama hiçbiri doğru değil. Bomba atılmış olsa etrafta balık ölüleri ve bulanıklık olurdu. Oysa öyle bir şey yoktuancak ağırlık kemerini ve maskesini bulduk. Maskesi çatlamıştı. Belliki üzerine büyük bir basınç gelmişti. Tüpü yoktu. Sonra Aya Yorgi burnunda bulundu. Birde sol elinin 4 parmağını buldular.
Aslında Güngör Güven çarşamba günleri hiç dalmazdı. Cumartesileri dalardı. O gün çarşamba günü dalmıştı. Bunada bir rastlantılar zinciri sebep olmuştu. Nejat Eczacıbaşı yakın dostumdu. Ona uzun zamandır bir balık sözüm vardı. Tuzlada 12-13 metrede uzun bir etek vardır. İşte orada 8 kiloluk bir sinarit vurmuştum. Nejat beye telefon ettim "istediğin balık hazır" diye "Görüyormusun yine şansım yok. Bu akşam Almanyaya gitmem gerekiyor. Sen onu bir tanıdığa verde bana yine bulursun" dedi. Düşündüm bizim Amerikan hastanesinde Erdoğan Adaş diye bir ortopedist bir arkadaş vardır. Ona telefon ettim " Sana 8 kiloluk bir sinarit versem sevinirmisin" dedim. "Şakamı ediyorsun bu akşam Güngörler yemeğe gelecekler" dedi. "Nerede vurdun?" dedi. "Uzun etekte" dedim. O gece Güngör Güvene anlatmış oda inanmamış. "12-13 metrede sinarit olmaz. Ben biliyorum onlar Mercan kayasına dalıyorlar. Çarşamba günü bende gidip onları takip ederim" demiş. Bende hep çarşamba dalardım. O gün birlikte açıldığı balıkçı Kambur Kenan gelip "Bu gün sizin misafiriniziz" demişti. Doktor Güngör Güvenin birde alışkanlığı vardı. Yarım elbise giyerdi. Köpek balığındada daltonizm vardır. Hem siyah hemde hareket eden birşey görünce saldırır. Bir gün evvelde Pendikten Hasan Bravo diye bir balıkçı, akşam ağları toplarken suyun yüzüne çok büyük bir kütle çıkmış. Arkadaşlarına "Sakın ses çıkarmayın, canavar çıktı" demiş.Sonrada dili tutulmuş. O gün bu gündür adamcağız konuşma güçlüğü çeker.
Güngör Güven için öldüğü yere bir lahit bırakmıştık. Arada sırada gidip üstündeki yosunları temizlerdik. Ama artık kimse ilgilenmiyor. Yerini benden başka kimsede bilmiyor.


Giovanni Calich ve Zareh Magar ile röportajı yapan: Çiğdem Özkan
Kaynak: Sualtı Dünyası

Bağlantıları görebilmek için üye olmalısınız. Üye Ol veya Giriş Yap


Bu da o yerin resmi...

Resimleri görebilmek için üye olmalısınız. Üye Ol veya Giriş Yap

39 yaşında, gencecik ölen Dr. Güngör Güven'e Allah rahmet eylesin. Resimleri görebilmek için üye olmalısınız. Üye Ol veya Giriş Yap
*

    H. E.

Bu da gazete küpürü:

Resimleri görebilmek için üye olmalısınız. Üye Ol veya Giriş Yap
*

    İ. N.

Bağlantıları görebilmek için üye olmalısınız. Üye Ol veya Giriş Yap

Bu da o yerin resmi...

Resimleri görebilmek için üye olmalısınız. Üye Ol veya Giriş Yap

39 yaşında, gencecik ölen Dr. Güngör Güven'e Allah rahmet eylesin. Resimleri görebilmek için üye olmalısınız. Üye Ol veya Giriş Yap

Doktorun taşına gidiyorum lafı bizim burada balıkçılar arasında sıkça kullanılır. Hikayeyi daha önce de duymuştum, içim sızlamıştı. Taşın nerede olduğunu bilmiyorum fakat zıpkıncıda anlatıldığı üzere Fener adasının (hayırsız ada ve farelli ada da denir) İstanbul'a bakan tarafındaysa bu fotoğraf yanlış çünkü görülen Koç adası. Yani Fener Adasının Darıca tarafına bakan tarafı.
*

    E. A.

Ynt: Ynt: “Bir oğlum olursa ona bir tekne yapacağım.”
« Yanıtla #8 : Ekim 07, 2013, 13:48:02 »
Bağlantıları görebilmek için üye olmalısınız. Üye Ol veya Giriş Yap
Bağlantıları görebilmek için üye olmalısınız. Üye Ol veya Giriş Yap
2 sebebi vardı biri Jaws  kitabı diğeri ise tuzla da köpek balığı tarafından hayatı sona erdiği söylenen Dr. Güngör Güvenin hikayesi.Ne enteresandır ki çook yıllar sonra oğlu benim Genel Müdürüm,en yakın dostum ve Ağabeyim olacak birlikte seyrisefain e çıkacak ben de onun müdürü olacaktım.
Kaan Abüm,
Dr. Güngör Güven'in ölümü gerçekten köpekbalığı yüzünden miymiş?

umutcuğum, bu üzücü hadisenin köpek balığından değil, dinamitle avlanırken dinamitin erken patlamasından dolayı olduğunu o günkü gazete manşetlerinden hatırlar gibiyim.
Gene de yanlış birşey söyleyip yanıltıcı olmayım zira sonradan Dr. Güngör Güven'in oğlu ile çok yakın dost olduklarından, eğer aralarında  benzer bir konuşma geçtiyse  bu sorunun cevabını en doğru cevabını Kaan korsanım biliyordur  Resimleri görebilmek için üye olmalısınız. Üye Ol veya Giriş Yap
*

    K. E.

Ynt: Ynt: “Bir oğlum olursa ona bir tekne yapacağım.”
« Yanıtla #9 : Ekim 07, 2013, 14:11:47 »
Bağlantıları görebilmek için üye olmalısınız. Üye Ol veya Giriş Yap
Bağlantıları görebilmek için üye olmalısınız. Üye Ol veya Giriş Yap
Bağlantıları görebilmek için üye olmalısınız. Üye Ol veya Giriş Yap
2 sebebi vardı biri Jaws  kitabı diğeri ise tuzla da köpek balığı tarafından hayatı sona erdiği söylenen Dr. Güngör Güvenin hikayesi.Ne enteresandır ki çook yıllar sonra oğlu benim Genel Müdürüm,en yakın dostum ve Ağabeyim olacak birlikte seyrisefain e çıkacak ben de onun müdürü olacaktım.
Kaan Abüm,
Dr. Güngör Güven'in ölümü gerçekten köpekbalığı yüzünden miymiş?

umutcuğum, bu üzücü hadisenin köpek balığından değil, dinamitle avlanırken dinamitin erken patlamasından dolayı olduğunu o günkü gazete manşetlerinden hatırlar gibiyim.
Gene de yanlış birşey söyleyip yanıltıcı olmayım zira sonradan Dr. Güngör Güven'in oğlu ile çok yakın dost olduklarından, eğer aralarında  benzer bir konuşma geçtiyse  bu sorunun cevabını en doğru cevabını Kaan korsanım biliyordur  Resimleri görebilmek için üye olmalısınız. Üye Ol veya Giriş Yap

Engin Korsanım,
Manşetleri doğru hatırlıyorsunuz. Fakat ne yazık ki bir kanıt yok elde. Ama köpekbalığına göre (Bizim sularımızı göz önüne alırsak) bana bu daha yakın gelen bir olasılık.
Saygı ve Selametle
*

    E. A.

sağolun Kaan korsanım...
öyle ya da böyle,  bir kez daha Dr. Güngör Güven'e tanrıdan rahmet diliyorum,
derin maviliklerde huzur içinde yatsın....
*

    M. Ö.

Öncelikle Dr.Güngör Güven'e rahmet diliyorum. Ancak dinamit patladı iddiası bana hiçde gerçekçi gelmiyor.Bildiğim ve duyduğum kadarıyla dinamit altta balık sürüsü geçerken su dışından, kayıktan veya kaya üstünden fitili ateşelenerek suya atılır ve patlama basıncı ile yakın ortamdaki canlıları öldürür veya bayıltır.balıkçı da kayıkla su üstüne çıkanları ( % 60 ı aşağıda kalır ) toplar veya dalarak aşağıdakileri de toplar. Tüple dalış yapan bir balıkadamın elinde dinamit ile aşağıya inmesi düşünülemez. Lokumu  ateşleme şansı yoktur. Dipte dinamiti patlattığı zaman kendisi de ölecektir. Nasıl bir düşünce nasıl bir itham anlayamadım. Böyle bir olay intihar girişimi olmadıktan sonra bana mümkün görülmüyor.Başka bir konuda eskiden tanıdığım elinde dinamit patlayan bir iki balıkçı hatırlıyorum. Sadece parmakları kopuktu..dinamit patlayıpta ölen bir balıkçı varsa bile yüzdesi düşüktür.

Bu olayı çok iyi hatırlıyorum. Ben daha yeni yeni dalmaya başlamıştım. Etkisini uzun süre atlatamadık.  Dalarken sık sık arkama baktığı hatırlarım.
*

    M. B. A.

Büyük beyaz köpek balığı çok daha yakın geçmişte yeşilköy açıklarında da görülmüştü bildiğim kadarıyla...

O değil de yukarıda anlatılanlar beni çok etkiledi. Tam benim doğduğum sıralarda demek ki marmara adeta bir sualtı cennetiymiş...

Biz nasıl bir milletiz ya... Her göçtüğü yeri talan edip arkasında bırakan ve başka yere göçen bir topluluğun çevresine sahip çıkarak korumasını beklemek zaten saflık...

Ama nasıl bir hırstır ki bu güzelim cennet denizi bugünkü pis ve adeta çöl durumuna getirmeyi başarmışız...
*

    H. E.

Her şey sen doğduktan sonra ters gitmeye başladı. Resimleri görebilmek için üye olmalısınız. Üye Ol veya Giriş Yap
*

    N. Y.

Şimdi tüple dalanlar zıpkın kullanmıyor diye biliyorum. Yanlış mı biliyorum acaba?