0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

*

    D. E.

Ay
« : Ağustos 19, 2018, 17:30:57 »
"Kamer çehre, peri rû, tende cânım,
Nigarım, enîsim, rûh-i revânım"

.....

"Mâh yüzüne aşıkanım, severim yoktur yalanım"

......

"Dün gece mehtaba dalıp seni andım, öyle bir an geldi ki mehtap seni sandım"

......

Bunlar sadece klasik türk müziğinden bir çırpıda aklıma gelen güfteler. Aşk duygusunun en güzel ifadesi ay ve ay ışığı (mah-tâb) ile kendini göstermiş edebiyatta.

Güneş tüm hayatın kaynağı dedik ama o hayatın anlamını ifade eden gök cismi de ay olmuş insan kültüründe. Işığını güneşten bile (ç)alsa karanlık gecelerin avuntusu, en yoğun duyguların sembolü, sayısız hislenişin cisimleşmiş hali insan tasavvurunda...

İnsan üzerindeki tesiri astroloji dedikleri goygoy silsilesinin bilimsel bir kılıf bulmaya çalışarak iddia ettiği "çekim etkisi" değil kolayına, onun biraz daha çetrefilli hali olan med-cezir etkisi ile alakalı muhtemelen, nasıl yani diyecek olursanız okyanuslarda başlayan yaşamın biyolojik saatinin programlanmasında ay periyodunun da etkisi olmuş gel-gitten dolayı. Deniz canlılarında bu hala önemli bir faktördür. Böyle bir ortak ata ve evrim kalıntısı ile bağlıyız aya, zannettiğimizden de derin, "ilkel" ve kuvvetli bir bağ muhtemelen, insan üreme sistemi bile kadınlarda ay ile senkron.

Ay, ışık için dünyadan bir saniyelik yolda, dünyanın yüzde biri kütlesinde. Kökeni hakkında çok teori var ama en kabul göreni Mars büyüklüğünde bir cismin dünya ile çarpışması ve şimdiki sistemi yaratması. Bu hipotezi destekleyen başka argümanlar da var, dünyanın ekseninin açılı olması, ay dünya oksijen izotop oranının aynı olması vs... Büyük ihtimalle "dünyadan bir parça" yani...

Güneşten çok daha fazla şey yazmak mümkün ay hakkında istenirse, biz amatör gözlemsel özelliklerine gelelim:

Herşeyden önce amatör astronom için ay bir baş belasıdır. Resimleri görebilmek için üye olmalısınız. Üye Ol veya Giriş Yap Doğal bir ışık kirliliğidir. Eğer gözlem objeniz doğrudan ayın kendisi değilse ya ay doğmadan işinizi bitireceksiniz ya da işe başlamak için ayın batmasını bekleyeceksiniz. Dolunay varsa o geceyi unutun zaten, romantizm yapın, başka işle meşgul olun.

(Başka bir iş derken esasında yapabileceğiniz süper bir şey var dolunayda, bunu hep kendime saklamıştım ama paylaşacağım: Ayın deniz üzerindeki yansımasına dürbün ile bakabilirsiniz. Özellikle bu işi deniz hizasından değil de birazcık yüksek bir yerden yaparsınız hiçbir bilgisayar animasyonu ile yaratılamayacak kadar güzel, spontane, “o anda, size ait” ve doğal bir ışık oyununa şahit olursunuz. Siyah bir zemin üzerinde yanıp sönen parıltılar, su olduğu belli olmaz, süper bir görüntü verir. Zevkinize göre dürbünü yatay hizada kaydırarak parıltının yoğunluğunu ayarlayabilirsiniz. Ben biraz daha kenar, karanlığın başladığı sınır kısmını tercih ediyorum, daha bir süprizli oluyor. Bir kez deneyin, ne demek istediğimi anlarsınız, müptelası olursunuz. )

Ay gözlemine gelecek olursak elbette ki ayın en belirgin özelliği evrelerinin olması. Bu evreler içinde hilalin özel bir yeri vardır. 20'ye yakın ülkenin bayrağında hilal vardır. Hicri takvimde aylar hilalin görünmesi ile başladığı için hilal gözlemciliği çok ciddiye alınmış tarih boyunca. Güneş batarken çok ince bir hilali görebilmek her zaman zevkli bir arayıştır. İşin çok daha ciddi ve maalesef sıkıntılı dinî boyutu hakkında çok değerli Türk astronomlarının görüşlerinin yer aldığı bir blog yazımı şu adreste bulabilirsiniz:
Bağlantıları görebilmek için üye olmalısınız. Üye Ol veya Giriş Yap

Hilal evresinde ayın ilginç bir özelliği daha vardır. Dikkatle aya baktığınızda aydınlık olan hilal kısmının değil de karanlıkta kalan kısmının da biraz seçilebildiğini fark edersiniz. Bu sadece hilal evresinde olabilen bir şeydir, yarım ayda tamamen karanlıktır orası. Bunun sebebi o esnada ayda karanlıkta kalan kısım dünyayı "dolundünya" olarak görür ve çok aydınlık bir gece yaşar. İşte bizim dünyadan gördüğümüz hafif aydınlanmış karanlıktaki kısım güneşten bize, bizden aya, aydan tekrar bize yansıyan ışıktır. Üzerinde düşününce seyri daha bir zevkli olur. Parlaklığı biraz abartılmış bir fotoğraf ve aydan çekilmiş dolun-dünya fotoğrafı  aşağıda.

Bağlantıları görebilmek için üye olmalısınız. Üye Ol veya Giriş Yap

Bağlantıları görebilmek için üye olmalısınız. Üye Ol veya Giriş Yap

Ay ister hilal olsun ister dolunay hep aynı yüzü bize bakar, dolunayda hep aynı ablak, şaşkın suratı görürsünüz. Bunun sebebi kendi ekseni etrafında dönüş hızı ile dünya etrafında dönüş hızının zaman içerisinde birbirine eşitlenmiş olmasıdır. Uydularda çok görünen bir tabiat hadisesidir ve gelgit kuvvetleri bundan sorumludur, ana cisim uyduyu her turda esnetip bırakarak dönme enerjisini yer bitirir ve uydunun kendi ekseni etrafında dönüşü yavaşlayarak ana cisim etrafındaki dönüş periyoduna eşitlenir. Aynı etkiyi ay da dünya üzerine yapar ama henüz dünyayı o kadar yavaşlatamamıştır, çooook uzun zaman sonra dünya da dönüşünü yavaşlatıp el ele tutuşup birbirine bakarak dönen sevgililer gibi boşlukta döneceklerdir. Muhtemelen insan ırkı bu hadiseyi göremeyecektir. 

Dolunaya dürbünle baktığınızda küçüklü büyüklü binlerce krater görürsünüz, delik deşiktir ay yüzeyi; bunlar göktaşı çarpmalarıdır. Uzayın atmosfer olmadan ne kadar tehlikeli bir yer olduğunu hissedersiniz. Aralarda nispeten gri ve düz olan yerler “deniz” olarak isimlendirilir, buralarda hasar daha azdır. Dolunay doğarken dünya atmosferinin optik etkilerinden dolayı kırmızı görünür, daha sonra sarı, yükselince de beyaza döner. (Güneş de aynı sebepten kırmızı doğar, batar, gökyüzü de aynı sebepten mavidir vs…)

Doğarken daha büyük görünmesi optik bir ilüzyondur, sekstant ile doğarken ve yükseldikten sonra açısal çapı ölçülüp kolayca öyle olmadığı görülebilir. Bir kenarı diğer kenarına değecek kadar sekstant dakika açısını yürütürsünüz, kolay ve zevkli bir uğraştır. Bu büyük görünme optik illüzyonunun sebepleri ise hala tartışmalıdır.

Hassas saatler henüz üretilmemişken açık deniz seyrüseferi, saati bilemediğinizden çok çetrefilli bir işti. İşte insan zekası buna çok yaratıcı bir çözüm buldu: ayı saat olarak kullanmak! “Lunar distance method” ismi verilen gök cisimlerinin aya olan açısal uzaklıklarına bakarak saati kestirmek metodu 1763’de yayımlandı, 1850’lere kadar kullanıldı. Sonra zaten kronometreler geliştirildi ve metodun ölçümü de zor olduğu için terk edildi. (Zamanın en parlak matematikçilerinden -bana göre bütün zamanların en önemlilerinden de biri olan- Euler kendi metodu ile bu ay tablolarını nümerik olarak hazırlamak gibi sevimsiz bir işle uğraşmak zorunda kalmıştır para kazanmak için.) “İlk defa tek başına” kitabının yazarı meşhur kaptan Joshua Slocum bu metodu kullandığından bahseder kitabında, oysa onun zamanında bile arkaik olarak kalmıştı bu yöntem.

---------------------

Şu içinde yaşadığımız çağa “gerçeklik-sonrası” (post-truth) zamanlar diyen de var. Yani gerçeğin nasıl olduğu, ne olduğu önemli değil, görüntü, algı ön plana çıkıyor, vaktinizi ayırıp ciddi bir şey yazıyorsunuz bir yere, trolün biri geliyor altına flood yapıyor, görüntüyü kapıp gidiyor. Hakikatin bir önemi kalmıyor. Dünyanın düz olduğuna inanan az da olsa bir kitle var mesela, kadına soruyorlar niye buna inanıyorsun diye, bu konuda 14 saat video seyrettim de ondan diyor. Tam olarak anlatmak istediğimi anlatan bir örnek bu, çok güzel ve samimi bir cevap esasında, çağa uygun, emek sarfetmiş sonuçta, inanacak tabii…

Bu son paragrafı niye yazdım, efendim aya esasında inilmemiş hede-hödö diyenler var ya, şu maymun türevinin tarihi boyunca başardığı en önemli şeyi, gurur duyulabilecek en büyük başarısını karalamaktadırlar da ondan. Nasıl o kadar eminsin derseniz: obje vardır efendim, dünyadan görülebilecek insan yapımı reflektörler yerleştirilmiştir Apollo 11, 14 ve 15 görevlerinde ay yüzeyine ve bunlar vasıtası ile aya olan mesafemiz dünyadan gönderilen lazerlerle elan dahi +/- 1 santimetre hassasiyette ölçülmektedir. Şüpheye mahal veren bir şey yoktur. Ay yüzeyinde yürümüş ikinci insan olan Buzz Aldrin 2002 yılında aya inişin düzmece olduğunu iddia eden adamın biri tarafından sokakta 4 dakika boyunca taciz edildikten ve defalarca uyardıktan sonra en sonunda “yalancı, korkak” kelimelerini de işitince 80 küsür yaşına rağmen adamı bir yumrukta yere sermiştir. Youtube’da videosu kolayca bulunabilir, eline sağlık Buzz diyor ve bir modern zaman klasiği iler bitiriyoruz efendim:

Apollo 15 astronotu Dave Scott, atmosferin olmadığı ay ortamında çekiç ile kartal tüyünü aynı anda bırakarak aynı anda yere düşüşlerini gösteriyor: