0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

*

    H. Z.

Kendinize özel bir proje çizdirenimiz var mı? Ben bir tek Sevgili Âli San ağabeyimi tanıyorum. Bu konudaki tecrübelerini anlatırsa ve diğer bu tecrübeyi yaşamış korsanlar anlatırsa sevinirim.

- Proje için dizaynır ile aşamalar,
- Telif hakkı meselesi
- Fiyat
- Dizayn üzerindeki haklarınız vs. vs.


*

    A. S.

Ynt: Kendine özel bir tekne projesi çizdirme tecrübeleriniz.
« Yanıtla #1 : Aralık 09, 2020, 01:05:47 »
Hakan ,

kimbilir kaç tane özel projeli tekne vardır sularımızda ?

O. Tanju Kalaycıoğlu dostumun ve diğer yerli mühendislerimizin tasarimlarından , yabancı tasarımcılara kadar...
Uzma, Seyyale,Roxane, Ilios Tanju Kalaycioğlu imzalı yatlardan, Gorbon imzali, Arduman imzali siparış yatlar var , yabancı tasarım örneğin MAT yatı yanlış hatırlamıyorsam bir Ohlmann tasarımı veya dostum Burak Y.'nin aluminyum Denizkurdu teknesi Judel/Vrolijk tasarımı.

Hazır tekne almayıp projeyi kendim yürüterek bir tekne yaptırmaya karar verdiğim dönemde ( uzun ve sıkıcı bir telefon görüşmesinde farkında olmadan önümdeki kağıda can sıkıntısından çiziktirdiğim ve sonra saklamaya karar verdiğim bir tekne eskizinin sonucu ) kafamda nasıl bir tarz istediğim belirlenmişti...Hızlı, güvenli ve ( kendimce) şık olması ; yüksek ve geniş hacimlerden, enli bir tekneden vaz geçeceğim anlamına geliyordu ( Bir dönem teknesiyle Ataköy marinaya gelip Istanbulda yaşamış ve kör topal Türkçe de konuşabilen genç ve sevimli bir Fransızin kontrplak lamine tekne tasarımı çok hoşuma gitmiş ama 10- 10,50 m boyda 4 metre genişliği olması gözümü korkutup beni onun projesinden vaz geçirmişti. Halbuki kağıt üzerinde gerçekten çok güzel görunen bir tekneydi) .Benim kafamda iç hacme fazla önem vermeyen Iskandinav tarzi bir tekne vardi. Onlardan tek farkı Akdeniz teknesi olacağindan daha rahat bir havuzluğu olmalıydı.

Tasarimcı aramaya , bazen de stock plan denilen ve içlerinde gerçekten çok mükemmelleri de olan hazır planları incelemeye devam ederken kendime büyük boy resim defterleri aldım, telefonla konuşurken cizilmiş o eskizi giderek geliştirmeye başladım. Hayalimdeki dış görünüş, iç yerleşim ve su altı yapısı ( su üstü klasiğimsi iken modern ve performansa yönelik su hattı, karina, salma ve dümen palası ) adım adım ortaya çıkınca artık hazır bir planla bu işin olamayacağı, kafamdaki ( ve resim defterindeki ) teknenin ( bu tarz tekneleri ilk defa 2000lerin başinda Hollandada görmüştüm, onlar bu tarza Neoclassics diyorlardı , ama küçük tekneler ticari olarak kurtarmadığından 16-18 metreden başlayan boylarda imal ediyorlar ve başarıyla inanılmaz fiyatlara satıyorlardı ) tasarımını siparış etmem gerektiği kesinleşiyordu.

Bu arada ikinci bir resim defteri daha alınip, yaptiğım çizimler herhalde 30 - 40 sayfayı geçmişti. Bunlar genelde ölçeksiz genel görünüş ve iç yada dış detay çizimleriydi.
Sonra çizim masasında teknenin endaze ve planlarını ölçekli çizmeye giriştim. Bütün bu işler bitince de kendime yaptıklarımı baz alarak , bunu hesabiyla  kitabıyla elden geçirecek , gerçekten gözü kapalı güvenilebilecek bir tasarimci aramaya giriştim.

Klasik yat yarış sınıflarına katılmalarına izin verilen başarıli yeni ahşap tekne tasarimları olan Klaus Röder bana en uygun seçim gibi göründü. Çizimlerimi ona gönderip nasıl bir tekne istediğimi anlattım ve bu iş için ne ücret isteyeceğini sordum.  Almanyada bunun mesleki bir tarifesi olduğunu, tasarimcinin proje için teknenin tersane  imal fiyatının yaklaşık yüzde 15'i kadar bir bedel isteyeceğini biliyordum. O nedenle önce tasarımcıya teknenin Türkiyedeki maliyetinin Almanyaya göre çok daha uygun olacağını, dolayısıyla benden isteyeceği tasarım bedelinin de "namuslu" olması gerektiğini anlattım.
Sanıyorum Klaus Röder beni sevdi ve yaptığım tüm o çizimlerden, harcanan amatör emekten etkilendi. Sen zaten tekne inşasını biliyorsun, iç yerleşimi tamamen çözmüşsün, elektrik, su, yakıt tesisat, motor , şaft  işlerini diğer detayları halledebilecek bilgin var, bu durumda ben onlarca sayfa proje çizmek zorunda kalmam dedi ve bana uygun bir fiyat yapti.
Bunun böyle olduğunu düşünüyorum çünkü daha sonra onu tavsiye ettiğim bir kaç dostumdan hakikaten sıkı, sağlam proje bedelleri istedi. 

Ilk projenin CAD tasarımi  bittiğinde benim uzun ama sadece gerektiği kadar enli ( boy 10,50m / en 3,30 m ) çizdiğim tekne gözüme biraz minibüs gibi göründü. Teknenin eninin 3,50 m olmasını istedim. Bu ölçüye göre yapılan yeni  tasarım hoşuma gitti ve o çizim üzerinden yürüdük.

Bu arada ben bir iki kere atlayıp Almanyaya gittim ve Röderin bürosuna uğradım. Ilk gidişimde benim o resim defterine çizip, - bir de amatörce boyadığım  Resimleri görebilmek için üye olmalısınız. Üye Ol veya Giriş Yap - ; perspektif resimlerden biri büyütülmüş olarak ofisin duvarina asılmış duruyordu.
Röder resme baktiğımi görünce siritarak : " Geçenlerde bir müşterimle karısı geldiler, kadın bu çizimi görunce vallahi bravo, siz her projenizde bu kadar detaya giriyor musunuz, şaştım dedi. Ben de hanimefendi o çizim benim değil, sizin gibi bir müşterimin çizimleri dedim " dedi. Eh, ben de pek bi kivandim tabii...   

Proje bitti, dev karton tüplerde Istanbula geldi, biz Barbaros Teknecilikte inşaya giriştik.
Derken bir gün Röder bana Alman Yacht dergisinin 10 metre boyda ideal bir gezi teknesi bir tasarım yarışması açtığını, bizim tekneyi 10metreye küçülterek yarışmaya katılmasına izin verip vermeyeceğimi sordu. Elbette izin senin ! dedim ve bu konuyu unuttum.

Aylar sonra bir gün Yacht dergisi almak için kitapçıma girdiğimde Yacht dergisi son sayısı kapağında tam sayfa bizim teknenin bir çizimiyle rafta duruyordu. Kafayi yedim sandim bir an...Derhal rafta olan 2 dergiyi de alıp eve koştum. Bizim kayık kimisi çok tanınmış tasarımcilarin da projeleri arasında yarışmayı kazanmiş !!! Resimleri görebilmek için üye olmalısınız. Üye Ol veya Giriş Yap

Teknenin inşası sirasında tabii konstrüktörle devamlı bağlantıdaydık. Ben sürekli inşa fotoğraflarını gönderiyordum. Govdenin tamamen bitmesine yakin da Röder atlayıp Istanbula geldi, tekneye ekspertiz yaptı, döndükten sonra da 8 sayfalık övücü bir rapor yazıp gönderdi.

Diğer sorularına gelince yukarıda yazdığım gibi, biraz da talihle, tasarim bedeli teknenin toplam maliyeti içinde hiç de korkutucu olmadı. Dizayn üzerindeki haklar de bende, benim iznim olmadan proje bir başkasına verilemez. Ben de tekneden bir tane daha yapmak istersem tasarimciya ilk fiyattan çok daha düşük belli bir bedel ödemek zorundayim diye hatırlıyorum.

Tüm bu maceradan bir sonuç çıkarmam gerekirse ; bugün olanaklar elverse gözüm kapalı daha büyük bir tekne için aynı maceraya atılirdım. Yalanım yok ; planlama ve inşa, sonunda suya indirme süreci bana Gökovada gezinmekten daha fazla heyecan veriyor. Bu defa da kafamda yine ahşap , başka tarz bir tekne hayali var.

Senin sorularında yok ama benim eklemek istediğim bir husus daha var.
Projesini haftalarca elinde gezdirdiğin, inşasında her ama her detayını görüp bildiğin bir tekneye de güvenin bambaşka oluyor. Teknenin neye dayanabilecegini, hangi şartlara göğüs gerebilecegini tahmin edebiliyorsun.

Tekneyi bir kere kötü hava döneminde aşağıdan Istanbula getirirken yanımdaki tecrübeli denizci arkadaşim sonra eşime şunu demiş : " Valla ilk günler tekne dövündükçe tirsmadım değil, ama seninkinin umuru olmadığını görunce yav herif teknesini tanıyor, biliyor onun için rahat ; sen de rahat ol dedim kendime..." Hakikaten kötü anlarda teknenin nasıl yapıldığını ayrıntısıyla bilebilmek çok iç rahatlatıcı bir şey....

Yaşlanıyoruz...Ileride bir gün tekneyi elimden çıkarmak zorunda kalırsam o çizim defterleri, yarışma sonucunu bildiren dergi, bir koca klasör yazışma ve inşa fotoğrafları yine de bende anı olarak kalacak. Bu duyguyu hazir bir tekne alıp satarak yaşayamam değil mi ?




 
   






*

    H. Z.

Ynt: Kendine özel bir tekne projesi çizdirme tecrübeleriniz.
« Yanıtla #2 : Aralık 09, 2020, 03:37:57 »
O duyguyu kaygan ve batan bir zemin üzerine bir şey yaratan, bir şey katan,  denizde yüzen bir tahtaya emeğim geçsin diyen kaç kişi varsa onlar hisserder demeyeceğim, bence yukarıyı okuyup o emeğine saygı duymayacak insan çıkmaz derdim abi.

Sanela 35 fotoları, detaysız çizimleri olsa da görsek ya.


Bir Topicte de "Uçarı Alamanya, gitti döndü" hikayesini reca etsek?  Resimleri görebilmek için üye olmalısınız. Üye Ol veya Giriş Yap Bomba hikaye o..


*

    B. K.

Ynt: Kendine özel bir tekne projesi çizdirme tecrübeleriniz.
« Yanıtla #3 : Aralık 09, 2020, 08:20:54 »
Üstadım soluksuz okudum, emeğinize sağlık. Hakan korsanımın da dediği gibi meraklı fotoğrafları ve çizimleri bekliyoruz.


*

    R. E.

Ynt: Kendine özel bir tekne projesi çizdirme tecrübeleriniz.
« Yanıtla #4 : Aralık 10, 2020, 07:53:04 »
Bağlantıları görebilmek için üye olmalısınız. Üye Ol veya Giriş Yap
Hakan ,

kimbilir kaç tane özel projeli tekne vardır sularımızda ?

O. Tanju Kalaycıoğlu dostumun ve diğer yerli mühendislerimizin tasarimlarından , yabancı tasarımcılara kadar...
Uzma, Seyyale,Roxane, Ilios Tanju Kalaycioğlu imzalı yatlardan, Gorbon imzali, Arduman imzali siparış yatlar var , yabancı tasarım örneğin MAT yatı yanlış hatırlamıyorsam bir Ohlmann tasarımı veya dostum Burak Y.'nin aluminyum Denizkurdu teknesi Judel/Vrolijk tasarımı.

Hazır tekne almayıp projeyi kendim yürüterek bir tekne yaptırmaya karar verdiğim dönemde ( uzun ve sıkıcı bir telefon görüşmesinde farkında olmadan önümdeki kağıda can sıkıntısından çiziktirdiğim ve sonra saklamaya karar verdiğim bir tekne eskizinin sonucu ) kafamda nasıl bir tarz istediğim belirlenmişti...Hızlı, güvenli ve ( kendimce) şık olması ; yüksek ve geniş hacimlerden, enli bir tekneden vaz geçeceğim anlamına geliyordu ( Bir dönem teknesiyle Ataköy marinaya gelip Istanbulda yaşamış ve kör topal Türkçe de konuşabilen genç ve sevimli bir Fransızin kontrplak lamine tekne tasarımı çok hoşuma gitmiş ama 10- 10,50 m boyda 4 metre genişliği olması gözümü korkutup beni onun projesinden vaz geçirmişti. Halbuki kağıt üzerinde gerçekten çok güzel görunen bir tekneydi) .Benim kafamda iç hacme fazla önem vermeyen Iskandinav tarzi bir tekne vardi. Onlardan tek farkı Akdeniz teknesi olacağindan daha rahat bir havuzluğu olmalıydı.

Tasarimcı aramaya , bazen de stock plan denilen ve içlerinde gerçekten çok mükemmelleri de olan hazır planları incelemeye devam ederken kendime büyük boy resim defterleri aldım, telefonla konuşurken cizilmiş o eskizi giderek geliştirmeye başladım. Hayalimdeki dış görünüş, iç yerleşim ve su altı yapısı ( su üstü klasiğimsi iken modern ve performansa yönelik su hattı, karina, salma ve dümen palası ) adım adım ortaya çıkınca artık hazır bir planla bu işin olamayacağı, kafamdaki ( ve resim defterindeki ) teknenin ( bu tarz tekneleri ilk defa 2000lerin başinda Hollandada görmüştüm, onlar bu tarza Neoclassics diyorlardı , ama küçük tekneler ticari olarak kurtarmadığından 16-18 metreden başlayan boylarda imal ediyorlar ve başarıyla inanılmaz fiyatlara satıyorlardı ) tasarımını siparış etmem gerektiği kesinleşiyordu.

Bu arada ikinci bir resim defteri daha alınip, yaptiğım çizimler herhalde 30 - 40 sayfayı geçmişti. Bunlar genelde ölçeksiz genel görünüş ve iç yada dış detay çizimleriydi.
Sonra çizim masasında teknenin endaze ve planlarını ölçekli çizmeye giriştim. Bütün bu işler bitince de kendime yaptıklarımı baz alarak , bunu hesabiyla  kitabıyla elden geçirecek , gerçekten gözü kapalı güvenilebilecek bir tasarimci aramaya giriştim.

Klasik yat yarış sınıflarına katılmalarına izin verilen başarıli yeni ahşap tekne tasarimları olan Klaus Röder bana en uygun seçim gibi göründü. Çizimlerimi ona gönderip nasıl bir tekne istediğimi anlattım ve bu iş için ne ücret isteyeceğini sordum.  Almanyada bunun mesleki bir tarifesi olduğunu, tasarimcinin proje için teknenin tersane  imal fiyatının yaklaşık yüzde 15'i kadar bir bedel isteyeceğini biliyordum. O nedenle önce tasarımcıya teknenin Türkiyedeki maliyetinin Almanyaya göre çok daha uygun olacağını, dolayısıyla benden isteyeceği tasarım bedelinin de "namuslu" olması gerektiğini anlattım.
Sanıyorum Klaus Röder beni sevdi ve yaptığım tüm o çizimlerden, harcanan amatör emekten etkilendi. Sen zaten tekne inşasını biliyorsun, iç yerleşimi tamamen çözmüşsün, elektrik, su, yakıt tesisat, motor , şaft  işlerini diğer detayları halledebilecek bilgin var, bu durumda ben onlarca sayfa proje çizmek zorunda kalmam dedi ve bana uygun bir fiyat yapti.
Bunun böyle olduğunu düşünüyorum çünkü daha sonra onu tavsiye ettiğim bir kaç dostumdan hakikaten sıkı, sağlam proje bedelleri istedi. 

Ilk projenin CAD tasarımi  bittiğinde benim uzun ama sadece gerektiği kadar enli ( boy 10,50m / en 3,30 m ) çizdiğim tekne gözüme biraz minibüs gibi göründü. Teknenin eninin 3,50 m olmasını istedim. Bu ölçüye göre yapılan yeni  tasarım hoşuma gitti ve o çizim üzerinden yürüdük.

Bu arada ben bir iki kere atlayıp Almanyaya gittim ve Röderin bürosuna uğradım. Ilk gidişimde benim o resim defterine çizip, - bir de amatörce boyadığım  Resimleri görebilmek için üye olmalısınız. Üye Ol veya Giriş Yap - ; perspektif resimlerden biri büyütülmüş olarak ofisin duvarina asılmış duruyordu.
Röder resme baktiğımi görünce siritarak : " Geçenlerde bir müşterimle karısı geldiler, kadın bu çizimi görunce vallahi bravo, siz her projenizde bu kadar detaya giriyor musunuz, şaştım dedi. Ben de hanimefendi o çizim benim değil, sizin gibi bir müşterimin çizimleri dedim " dedi. Eh, ben de pek bi kivandim tabii...   

Proje bitti, dev karton tüplerde Istanbula geldi, biz Barbaros Teknecilikte inşaya giriştik.
Derken bir gün Röder bana Alman Yacht dergisinin 10 metre boyda ideal bir gezi teknesi bir tasarım yarışması açtığını, bizim tekneyi 10metreye küçülterek yarışmaya katılmasına izin verip vermeyeceğimi sordu. Elbette izin senin ! dedim ve bu konuyu unuttum.

Aylar sonra bir gün Yacht dergisi almak için kitapçıma girdiğimde Yacht dergisi son sayısı kapağında tam sayfa bizim teknenin bir çizimiyle rafta duruyordu. Kafayi yedim sandim bir an...Derhal rafta olan 2 dergiyi de alıp eve koştum. Bizim kayık kimisi çok tanınmış tasarımcilarin da projeleri arasında yarışmayı kazanmiş !!! Resimleri görebilmek için üye olmalısınız. Üye Ol veya Giriş Yap

Teknenin inşası sirasında tabii konstrüktörle devamlı bağlantıdaydık. Ben sürekli inşa fotoğraflarını gönderiyordum. Govdenin tamamen bitmesine yakin da Röder atlayıp Istanbula geldi, tekneye ekspertiz yaptı, döndükten sonra da 8 sayfalık övücü bir rapor yazıp gönderdi.

Diğer sorularına gelince yukarıda yazdığım gibi, biraz da talihle, tasarim bedeli teknenin toplam maliyeti içinde hiç de korkutucu olmadı. Dizayn üzerindeki haklar de bende, benim iznim olmadan proje bir başkasına verilemez. Ben de tekneden bir tane daha yapmak istersem tasarimciya ilk fiyattan çok daha düşük belli bir bedel ödemek zorundayim diye hatırlıyorum.

Tüm bu maceradan bir sonuç çıkarmam gerekirse ; bugün olanaklar elverse gözüm kapalı daha büyük bir tekne için aynı maceraya atılirdım. Yalanım yok ; planlama ve inşa, sonunda suya indirme süreci bana Gökovada gezinmekten daha fazla heyecan veriyor. Bu defa da kafamda yine ahşap , başka tarz bir tekne hayali var.

Senin sorularında yok ama benim eklemek istediğim bir husus daha var.
Projesini haftalarca elinde gezdirdiğin, inşasında her ama her detayını görüp bildiğin bir tekneye de güvenin bambaşka oluyor. Teknenin neye dayanabilecegini, hangi şartlara göğüs gerebilecegini tahmin edebiliyorsun.

Tekneyi bir kere kötü hava döneminde aşağıdan Istanbula getirirken yanımdaki tecrübeli denizci arkadaşim sonra eşime şunu demiş : " Valla ilk günler tekne dövündükçe tirsmadım değil, ama seninkinin umuru olmadığını görunce yav herif teknesini tanıyor, biliyor onun için rahat ; sen de rahat ol dedim kendime..." Hakikaten kötü anlarda teknenin nasıl yapıldığını ayrıntısıyla bilebilmek çok iç rahatlatıcı bir şey....

Yaşlanıyoruz...Ileride bir gün tekneyi elimden çıkarmak zorunda kalırsam o çizim defterleri, yarışma sonucunu bildiren dergi, bir koca klasör yazışma ve inşa fotoğrafları yine de bende anı olarak kalacak. Bu duyguyu hazir bir tekne alıp satarak yaşayamam değil mi ?


Öncelikle Aali San korsan yeniden hoş geldiniz foruma. Sizi burada görmek sevindirici. Kıdemli bir denizcinin paylaşımlarda bulunması ise bizler için ne büyük şans..  Teşekkür ederim.

Her ne kadar kişisel bir diyalog gibi olsa da forumda yazılmış olması nedeniyle amatör denizcileri ilgilendirdiğini düşündüğüm bir konu. İlgi gösterilmemesi bizler için talihsizlik.

Bugünlerde marka (endüstriyel üretim, standart) teknelerin öne çıkması "özel yapım" konusunu büyük ölçüde gözden düşürdü. O kadar gözden düşürdüki, ilan sitesinde bile alfabetik marka sıralamasının en altında "özel yapım" diye bir bölüm var. Orada yer alıyorlar. Oysa onların her birinin ayrı öyküsü var.

Marka teknelerin öyküsü satın alındıktan sonra başlarken, özel yapım teknelerin öyküsü sizin de bahsettiğiniz gibi daha hayal kurma aşamasında başlıyor. Arayış çabaları, sorularla ve cevaplarla şekilleniyor. Kızağa konduğunda yeni bölümü başlıyor konunun.

Kızaktan suya indiğinde de bir diğer bölüm. Mutluluk, hüzün, bazen hüsran, kızgınlık, pişmanlık, heyecan, bazen gurur...  Akla gelebilecek tüm insani duygularla ortaya çıkıyor "özel yapım" bir yelkenli.

Ara ara değiniyorum. Bir öykü var forumda. Merak eden bakabilir.

Bağlantıları görebilmek için üye olmalısınız. Üye Ol veya Giriş Yap

Bağlantıları görebilmek için üye olmalısınız. Üye Ol veya Giriş Yap

Bugünlerde ve giderek "özel yapım" denilen şeyin standart tekne üretimi değil, butik tekne üretimi olduğunu düşünüyorum. Bu işte de üretim altyapımız dünyada en iyiler arasında herhalde. Yoksa bunu herhalde burada yaptırmazlardı.

Bağlantıları görebilmek için üye olmalısınız. Üye Ol veya Giriş Yap

Sanela, Cem Gür tekneleri ilk aklıma gelenler... Arkadaşlarımın sahibi oldukları Safari (motorsailer) teknesi, Ege'nin o güzelim tirhandilleri... Daha onlarca yüzlerce var. Birçoğu biblo gibi. Çok yakın zamanlara kadar nerede ise ülkedeki tüm yelkenli üretimi böyle idi. Sportif veya olimpik yarış tekneleri istisna edilirse...

Ahşap yelkenli imalatının uzun bir tarihi olsa da fiber özel tekne yapımı sanırım biraz daha geç. Tam ne zaman başladı bilmiyorum. Öykülerini de sadece sahipleri biliyor. Amatör denizcilik adına ne büyük talihsizlik. Ne büyük eksiklik.. Yine alüminyum tekneler.. Son zamanlarda daha sık görmeye başladığım sac yelkenli tekneler...

Bir de iş artık ahşap-fiber ayrımından çıkmış halde.

Çok teşekkürler size, teknenizin hikayesini paylaştığınız için.. Keşke başka bir başlıkta güncel halini görselleri ile okuyup bakabilsek.

Bu arada Sanela veya Aali San diye aradığımızda forum dışında google, yotube'da da bir şey çıkmaması bizlerin talihsizliği...

Sözü çok gevelemeden Aali San üstadımızın söyledikleri ile bitireyim.  Resimleri görebilmek için üye olmalısınız. Üye Ol veya Giriş Yap


Bağlantıları görebilmek için üye olmalısınız. Üye Ol veya Giriş Yap
Sevgili korsan kardeşliği , aşağıdaki yazı , Aali San tarafından yazılmış ve  bir başka konudan alıntılanmıştır. Yazı , yelkenli tekne alacak, ya da değiştirecek, büyütecek kişiler için çok önemli bilgiler içeriyor. Konu içerisindeki birçok başka yazı arasında kaybolmaması için ayrıca bir konu başlığı olarak açılmıştır. şimdiye kadar bu forumda bezer konularda yapılan tartışmaları sonlandıracak açıklıkta bir yazıdır.

Aali San'ı tanıtmak vakit alacağından sadece şunu bilmeniz şimdilik yeterli olur diye düşünüyorum. En son tasarladığı ve imal ettiği,  S/Y Sanela , Sanırım yapıldığı yıl ,önemli bir Alman yat dergisi tarafından yılın yatı seçilmişti. Kendisi aynı zamanda Gezgin Korsan'ın kuruluşuna vesile olmuş fikir babalarındandır.

Aali San'ın yazısı..

Öff...Saatlerce bir roman yazdım. Bir yanlış hareketle ekrandan uçurdum. Tekrar aynılarını yazamayacak kadar tembelim afedersiniz. Bu nedenle kısa kısa düşündüklerimi tekrar yazayım.

 Yaptığımız iş bir hobi olup ; teknemizi ticari bir amaçla kullanmadığımıza göre ; alacağımız tekneyi dilediğimizce seçelim. Aynı paraya aldığımız minibüsle durak komşumuzdan 2 yolcu daha fazla taşıyabilseydik ; ya da alacağımız kamyonet rakip nakliyeci İsmet abinin kamyonetinden 2 m3 daha fazla yükleme alanı sağlayıp, 250 kg daha fazla taşıyabilse bunun önemi vardır.
Bizim bu tarz '' ticari veya ekonomik '' bir kriterimiz ve kaygımız yok. Teknemiz  bize para da kazandırmaz ancak para yer. O zaman isteyen tarzına, isteyen markasına, isteyen kapasitesine, isteyen hızına ; isteyen de uygun fiyatına bakarak seçimini yapsın ; bize ne söz düşer ?

Klasik / Modern tasarım tartışması için ise şu söylenebilir...Tekne sektörü ve denizciler ( ya da yelkenli tekne sektörü ve yelkenciler diyelim...) için her ne kadar hep '' tutucudurlar '' dense de ; yenilikler zor kabul görse de , en geç 1930larda tekne tasarımı ve inşası bir sanat olmaktan çıkıp, bir mühendislik işi olmuştur. O zaman da şimdi kalkıp geçen bu 80 sene içinde bu iş ilerlememiştir ; efem eskiler daha iyiydi, daha denizciydi...filan demek anokronizm olur ; pek bir değer ifade etmez.

Klasiklerin dezavantajlarını artık hepimiz biliyoruz. Genelde sıngındırlar, enleri azdır ; dolayısıyla iç hacimleri küçüktür ; boş alanlar iyi kullanılamaz. Ağırdırlar, çok bayılır ve ıslak yelken yaparlar. Göreceli hızlıdırlar . Islak yüzeyleri ( dolayısıyla sürtünmeleri ) fazladır ; kimisinin dümenleri çok da iyi kumanda etmez. Deplasman tekneleri olduklarından hesaplanan gövde hızını ( buraya döneceğiz birazdan ) geçemezler.

Avantajları da biliniyor : bir kere çok güzeller yahu...İkincisi genelde yumuşak ve konforlu seyir özellikleri gösterirler. Ayrıca '' başlangıç veya ağırlık dengesi, stabilitesi '' denilen bir özelliğe sahiptirler. Bu tipik hacıyatmaz özelliğidir.  Ağırlık merkezleri modern teknelere göre daha alçakta olduğundan ve salmalarında daha fazla safra olduğundan, sakin ve dik konumda yatırıldıklarında düzelme yetenekleri fazladır. Bunun bize faydası ise tekne kuvvetli rüzgarla epeyce yatabilir, ancak bu yatma açısında dengelenir ve kararlı kalır, o an azami düzelme kuvveti oluşturur, sallanıp yuvarlanmadan yol alır.



Modern teknelere gelirsek ; daha yüksek, daha geniş , daha hafif, daha az safra taşıyan ( klasik bir teknede toplam deplasmanın yarısının salt maden ağırlığı olması şaşırtıcı değilken bu modern bir teknede ancak % 30lar civarındadır ), salma omurga olmadıklarından ıslak yüzeyleri ( yani suya dirençleri ) daha az, salma ile dümen palası birbirinden ayrı konumlandırıldığından daha iyi dümen dinleyen teknelerdir. Bu tekneler dengelerini ağırlıklarından değil, gövde formundan alırlar '' form stabilitesi ''. Eh işte gövde ne kadar genişse , denge de daha iyi sağlanır. Daha dik seyrederler. Daha doğrusu klasik tekne yattıkça yürürken modern tekne bir açının üzerinde bayıldığında hem yürümez olur, hem ekibini zorlar, çok tepesi atarsa da laf dinlemeyip orsalar, rüzgarın gözüne dönüp durur. Zira bu tekneler ( klasikler başlangıç stabiliteli idi ) aşırı bir düzelme kuvveti oluşturamazlar. Çok daha fazla iç hacim ( hatta havuzlukları da konuşalım, çok daha büyük havuzluk) sağlarlar. Peki ya hız ? Klasik tekneden belki biraz daha hızlı olmaları çok normaldir. Ama unutmayalım ; bunlar da deplasman tekneleridir. Yani klasikler gibi , bunlar da gövde hızlarını aşamazlar.

Gelelim gövde hızına : her ne kadar formül teoride  Azami hız ( knot) =)2,43 √ Su hattı boyu (m) diyorsa da
( Örnek 11 m boyunda teknemizin su hattı boyu 9 metre olsun bu durumda bu teknenin gövde hızı 2,43 x 3 = 7.29 knot olacaktır )
Pratikte görülmüştür ki bu formül aslında  2,43 - 4.0 √ su hattı boyu aralığında değişmektedir. Bu tamamen tasarımla ilgilidir. Yani yine 9 m su hattı olan bir tekne mesela hafif, hızlı bir gezi yarış teknesi olarak tasarlanmışsa pekala azami 12 knot yapabilir.
Hala deplasman tekneleri için geçerli olan fizik kurallarının dışına çıkmış değiliz ama...

Bildiğimiz gibi motoryatlar çok daha yüksek hızlara çıkabilirler. Bunu özel gövde formları sayesinde becerebilirler. Bu tarz gövde formuna planning hull, kayıcı gövde diyoruz. Tekneyi mümkün olduğu kadar hafif ve geniş yaparsanız yelkenli bir tekne de kendini bir miktar sudan keser, ıslak yüzeyini azaltır, kendi burun dalgasının üzerine çıkar ve bir deplasman teknesine göre çok daha hızlı gidebilir. Seyri de yelkenli tekneden çok bir motoryata benzeyecektir, kötü havalarda da hiç seyir konforu vs aramayın...Dümene yapışık pür dikkat tekneyi rotasında tutmaya çalışmanız gerekir. Yarış yatları böyledir. Pekala 25 knota kadar hızlanabilirler. Eh bunları bir de çift gövdeli veya trimaran yapıp ; bir de kanatlar ( foiller ) üzerinde yüzdürürsek 50 knotu görmeniz mümkündür.

 Yani Böke'nin '' Yelpaze Kıçlıları '' hem muhtemelen marketing sorumlularının üreticilere içerde çok hacim, çok kamara ; efem büyük ve geniş havuzluklar dikte etmesi yanısıra ; biraz da teknenin performansını arttırmak için elzemdir. Ancak bundan çok şey beklememek lazım...Bu tarz tekneler hafif olmalıdır, ağırlığa çok hassastırlar. Bunları çizen tasarımcılar da asla bizim bu tekneye 100 m zincir, iki çapa, 3 veya 4 akü, bir bot, bir de motoru ; ilave su ve/veya yakıt tankları ; pasarella bir ton da ıvır zıvır yükleyeceğimizi düşünmezler ( bilirler de düşünmezler ). Dolayısıyla aldığımız tekneyi çok kolayca ''kıçını sudan kaldıramaz '' ; yani tasarımının özelliklerinden faydalanamaz hale getirebiliriz. Bize de kalsa kalsa aşırı geniş bir teknenin olası kötü seyir özellikleri kalabilir.

Dolayısıyla MErem dostumuzun nenesinin o ünlü sözüne geliyoruz mecburen : Her karar bir vazgeçiştir !

Ben çok bakındım  ; en hızlı, en konforlu, en güvenli , en çok faydalı hacimli tekne yok dostlar.

Bu nedenle siz , ben , o hepimiz  ''kendi '' doğru teknemizi seçeceğiz ; başkalarının ne düşündüğü de vız gelir, tırıs gider.

Klasik / modern tasarım tercihi konusunda bir dövüşe girişeceksek kendi adıma şunu söyleyebilirim ( ama sadece kendi adıma ) :
1800lerin sonlarından kalma çok güzel bir tasarımı alıp, bire bir inşa edip onu şahsi teknem olarak kullanmak istemem ( eğer o teknenin bir tıpkı yapımını yaşatmak ve sahip olmak istemiyorsam ). Bugün iyi bir yat tasarımcısı size klasik teknelerin tarzını koruyarak, modern tasarımların da kimi avantajlarını ekleyerek çok iyi bir tekne çizebilir. Ya da dünya piyasasında bu tarz seri üretim yeni tekneler var. Niye son 100 senede bulunmuş kimi yeniliklerden faydalanmayayım ?

Bir tekne daha alacak olsam , klasik veya modern olmasına aldırmam. Orta - hafif bir tekne olmasına bakarım ve çok geniş '' yelpaze kıçlı '' bir tekne de istemem.
Diyelim 12 m civarı bir tekne alacağım. Gidip 3 metre eninde tam bir klasik almam ; çünkü iç hacmi bana yetmeyebilir . Ama 12 metre boyda 4 kusur metre enli bir tekne de almam. Madem tekne seçimi zaten bir taviz/ uzlaşı konusu ; o zaman mesela 3,70 en de bana yeter. Gayet güzel bir salon ve yeterli kamaraları olur ; ama kötü havada veya geniş apazda teknenin kıçı gezinip durmaz.

Bökenin diğer konusu olan tek direk / çift direk ve yelken alanlarının bölünmesi konusuna gelince...
Bu da net avantajları / dezavantajları olan bir konu.
Özellikle uzun seyirlerde ; dünya turunda rüzgara göre çeşitli seyirler yapılacağından çift direkli bir teknenin daha avantajlı olduğu düşünülürdü. Şu ünlü dünya yarışlarından birinin 70lerdeki versiyonunda galiba bir önceki senenin galibi de olan çift direkli şampiyon tekne sloop tekneye geçilince , bu işten vazgeçildi. Yani burada gezginlerin değil yarışçıların etkisi oldu.
Parçalı yelken kullanmanın kullanım ve seyir kolaylıkları gayet açık. Ama dezavantajı ise ( trim konusu haricinde ) çift direkli bir arma tek direkliye göre daha ağır ( bu da salmada daha da fazla safra olması demek ; tekneyi ağırlaştırıyoruz ) ; ekipmanlar çift ( vinçler, makaralar, halatlar, bumbalar vs vs vs ) ve bu nedenle maliyet de fazla.

He ; Bökecim uzuuun bi yolculuğa çıksam değişik ön yelkenler kullanabileceğim cutter arma ile ketch arma arasında zor karar verirdim diye düşünüyorum. Yani param olsa bir çift direkli Amel alır uzardım...Ama param yok ; ben de yatağıma uzuyorum.

Güzel bir konu ve sohbetti ; açana da katılanlara da teşekkürler ; iyi geceler


Bağlantıları görebilmek için üye olmalısınız. Üye Ol veya Giriş Yap








*

    Y. T.

Ynt: Kendine özel bir tekne projesi çizdirme tecrübeleriniz.
« Yanıtla #5 : Aralık 10, 2020, 09:08:40 »
 Harika paylaşımlar , umarım yeni tekne alacak herkes bu başlığa göz atar çok değerli bilgiler.