0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

*

    H. E.

Ynt: Benim Teknem
« Yanıtla #30 : Aralık 22, 2008, 11:13:30 »
Ya yazmayayım diyorum duramıyorum. Kimse merak etmiyor mu? Adamın iklim kontrollü kapalı tekne garajında yağmur nasıl yağıyor? Yağmurlama sistemi mi var?


*

    A. S.

Ynt: Benim Teknem
« Yanıtla #31 : Aralık 22, 2008, 11:26:11 »
 Resimleri görebilmek için üye olmalısınız. Üye Ol veya Giriş Yap Az bir çabayla izahı bulunacağı gibi ; amca muhtemelen ( çünkü başka şeklin anlamı yok )
     tekneleri kışlamak üzere, - adı üzerinde kışın - ; klima ( rutubet kontrolü yapıldığı da
     yazıyordu ; iyi ki onu da yazmamışım ? ) kontrollü park evinde tutuyordur...
     Konunun zaten adamın yat garajı sahibi olmasıyla alakası yoktur, o herifin çatlaklık
     derecesini göstermek üzere konuya eklenen kenar süsüdür.


     Yaz yağmuru diye bilinen nesne de yazın yağar, ABD'nin Atlantik kıyılarında da rastlanır
     bir tabiat olayı olması mantık dahilindedir.

     Benim buradan ( ve naklettiğim yazıdan ) çıkardığım sonuç ; mevzubahis amcanın yaz
     sezonunda ; yaz yağmuru altında teknesinde şekerleme yapmış olacağıdır.

     Bilemiyürüm...İnandırıcı olabildim mi şinci ?

     


*

    h.

Ynt: Benim Teknem
« Yanıtla #32 : Aralık 22, 2008, 11:36:35 »
Aynı filmi yurdum marinasında  seyertme senaryosu:

Set: Marina' da  ahşab teknenin çürümüş meşe odunu kokan ıslak kamarası. Yatağın üzerinde kabkacak var.
adam yatağa uzanmış  nemli battaniye altında kendini evindeki sıcak ve kuru yatağında uyuyor olarak hayal etmekte ve uyumağa çalışmaktadır.
Yandaki 380 ton ve 380 motoryat mürettebati 380 desibel lik surround -sound -system (güverteye monte) inden, diyarbakır, van,malatya, rize ve  " Kayığımın direklerine kuşlarmı konar" şarkılarının   romantik güftelerine eşlik eden,  yumuşak vahşi zurna,çevgen ,nakkare  ve  kös seslerini dinlemektedir. Anılarında yetişkinlik çağında duhuliyede temaşa eylediği " Yosunlu damın Yosması filminde ayakbileğini gördüğü anda ,niye sünnet olduğunu anlayan ve işte o herşeyin bulutlar üzerinde ve yavaş çekimde geliştiği gizemli sihirli anda aşık olduğu Neriman Köksal'la boğazda Vilayetler Evi 'nin önünde  onunla çay içişini hatırlamaktadır. Balıkçı kayığının hemen ardında ....Kız ona "nayırrrrr" bedbaht olurum seninle  demiştir ileride aristokratik unvanlara sahip olacak bu asil ve soylu geçkin delikanlıya.

"Ama niçin?? Neden??? Mesut olman benim bedbahtlığım sayesinde mi olacak" der. Bukleli sarışın kıza..Kız o esnada  Boğaz İstihkam komutanlığı Sualtı okulunun binalarını seyretmektedir.

Daha fazla uyuyamaz. Uyku ona haramdır... Kalkar ..yerde duran  rakı şişesine uzanır ..susuz şişeden bir fırt çeker ve sonra bir "Birinci  niyetine  Galuoise" sigarası yakar.

İşte size Gezgin Korsan ruhuna uyan Senaryo.. Gişe hasılatı kırması kuvvetle nuhtemel bufilmin yapımına Başrol ve yardımcı roller için kadro aranmaktadır.. Öneriler?






*

    C. B.

Ynt: Benim Teknem
« Yanıtla #33 : Aralık 22, 2008, 11:48:16 »
"Gusto"suzluk başka bişi değell... Resimleri görebilmek için üye olmalısınız. Üye Ol veya Giriş Yap


*

    C. B.

Ynt: Benim Teknem
« Yanıtla #34 : Aralık 22, 2008, 20:50:36 »
BÖLÜM 5

Durum anlaşılmıştır, Ali San üstad “sado/mazo ihtiraslı bir aşk” ilişkisinden bahsediyor, benimki ise  daha çok bir mantık evliliğine benziyor..”Aşkın ömrü 3 yıldır” diyor ya yazar, teknelerle bu tür başlangıçların çoğu 3 yılda bitiyor gerçekten..Eğer çok uluslu bir şirketin “senyör he de” si değilseniz benim gibi, o zaman Ali San'ın bahsettiği keyifler için risk almadan biraz düşünmelisiniz.

Neyse biz kendi tarafımızdan anlatmaya devam edelim..Kiralık tarafını bırakalım bir yana ve tekneyi seçme kriterlerine geri dönelim..

Bizim durumumuz belli, biz koleksiyoncu değiliz..Tekne sevici , Ya da tekne ile hava atıcı falan da değiliz..Tekne  tımar işlerinden de pek anlamayız. Elimizden işte gelmez..Tamirci usta neyim geyiklerini de sevmeyiz..Ne demiştim benim gibilerin  ilgi odağı, “deniz de yaşam” ,”yatçılık” ve bu kavramlar etrafında oluşan “ambiance” ve “ilişki”lerdir..

Ben balık avlamam, avlayamam. Dalgıçlık neyim de elimden gelmez..Yelkeni spor olsun diye de yapmam. Tekne teknolojisi muhabbetlerinden de çakmam..Tekneyi alırken, bilmem ne rasyosuna değilde, kıç havuzlukta sırtımı nereye dayacağıma bakarım..Rasyoyu, tekneyi yapan, hıyar değilse, düşünmüştür nasılsa..O yüzden tek tek yapılmış, ustasının elinden çıkmış,her türlü kişisel ve üretimsel hataya açık teknelerden uzak durur , denenmiş, yüzlerce yapılmış, hakkında binlerce yazı yazılmış fabrikasyon yoğurt kaplarını seçerim..Bilgisayar destekli tasarımlar, bilgisayar kontrollü üretim tezgahları, kalite kontrollü üretimler,bağımsız kuruluşların verdiği sertifika yada dereceler güven verir bana..Cumhur Gökova'nın MAT 12' sinin başına gelen üretim hatalarını hatırlatmak isterim. Bu üreticinin de Türkiyenin en sıkı tekne üreticilerinden biri olmasına karşın..Tabii bütün bunlar seri üretim teknelerin hatasız çıktığı anlamına kesinlikle gelmez..Sonuçte hepsine bir yerde insan eli değiyor..Hemen seri teknelerde üretim hataları başlıklı makaleler döşenmeyin..

Ben  mesela teknenin içinde olmayı severim. O kavranmış,lokalize edilmiş mağaraya sığınmış gibi olan hal keyif verir bana..Tekne fiber olsa da , mis gibi ağaç dekorasyonu içinde olmak, sımsıcak bir duygu ile doldurur içimi.. Küçücük harita masasında oturmak, evimdeki kocaman çalışma odamdan daha büyük huzur verir bana.. İki kişinin zor sığdığı kuzinede, eşimle yan yana, ite kaka bişiler hazırlamak, tam donanımlı mutfağımda çalışmaktan  daha büyük haz verir..Köpek kulübesi kılıklı kıç kabindeki yatağa, sürünerek girmek, çıkışta her defasında, bir yerini bir yerlere çarpmak  hoşuma gider..

Mesela Ali hocanın dediği gibi ponton muhabbetlerini severim..Bizde (Bodrum) aynı insanlarda komşun olur , yazın neredeyse her gün, dünyanın başka yerlerinde,  bambaşka  insanlarla da tanışırsın. Tekne konuşursun, yer konuşursun..İkramlar yapar, hediyeler alırsın..Birlikte seyahatlere çıkarsın. Kış oldu mu onlar sana gelir, sen onlara gidersin..Evinde oturduğun yerde bulamayacağın ilişkiler edinirsin.. Üstelik bu ilişkilerin çoğuda, geçmişi ve geleceği olmayan ilişkiler olduğundan yalansız sade düz çıkarsız ilişkilerdir..Orada öylece havuzlukta otururken, önünden bir dünya akar gider; seyredersin..En sevdiğim işlerden biri, hiç tanımadığımız insanlar hakkında, boş boş otururken havuzlukta, karı koca tahminlerde bulunup geyik yapmaktır..Örneğin herkesin içinde, açıkta, herkesle beraber yaşamayı severim..İnsanlar hamama, tuvalete, bulaşığa giderken önünden geçer sende onların önünden geçersin..Hep beraber yıkanır, yemek yapar,yer, bulaşık yıkar, kahve içersin..Kılık kıyafet dert değildir,çoğu zaman çıplaksınızdır (mayo var oğlum) zaten.. Etrafında sürekli bir curcuna vardır..Başkaları hep hatalı işler yapar, bağlanamaz, yanaşamaz ve saire; sen kendini iyi hissedersin. Evinde iki kişi edi ile büdü, bide hep aynı komşular oturup dururken, burada kocaman, üstelikte enternasyonal bir cemaat,   bir arada yaşarsınız..Osmanım korsanın refikaları mesude korsan'dı sanırım.. Denizcilik yalnızlıktır gibi bişiler söylemişti. Çok yanılıyor bence..

Gidebilmeyi severim.. Haydee dedik mi hoopp evcek gidivermeyi severim..Tencere/tava, tv/laptop,makarna/salça haydaaa yola.. Bi palamar çözmeye bakar. Neyin varsa yanında bavul neyim hazırlamadan.. . Nerede akşam orada sabah..burası güzel 1 hafta burada, yamuk var yallah yandaki koy..

Hayatı kolayına, basit, pratik, gösterişsiz yaşamayı severim..Ne yemek, ne çamaşır, ne temizlik dert değildir.. Ne varsa o.

Hani demiştim ya dün  Bunlarda teknelerini severler. Bütünleşirler , önemserler ama esas olarak bir “tekne sevici” sayılmazlar..Onlar daha çok bu “hayatı” sevmektedirler, bu hayatın getirdiği ortamlardan ve ilişkilerden zevk almaktadırlar..Tekne onları bu hayata basitçe ve doğrudan bağlayan bir araçtır..Bu nedenle tekneye “Hazcı” bir yaklaşımdan çok “faydacı” bir zihniyetle yaklaşırlar.. Tekneyle uğraşmayı, vakit geçirmeyi, oynamayı değilde; ondan keyif aldıkları yaşam için zahmetsizce ve maksimum yararlanmayı düşünürler..Teknelerinde yaşamak, hoşlandıkları hayatı maksimum yaşamaktır dertleri..İşte öyle..Teknem dert olmamalı,vaktimi almamalı,yaşamak istediklerime engel olmamalıdır..Tam tersine zahmetsizce, mümkünse ortalarda hiç görünmeden, el altından yaşam ihtiyaçlarımı karşılamalıdır..

Bilgim yeteneğim gücüm ve deneyimim de sınırlı olduğundan mümkünse kendi kendine gitmesi gereken yere gitmeli, bana dert olmadan bağlanmalı, sorun çıkarmadan yolu bulup, gittiği yerde demirlemelidir..Anlamışsınızdır,navigasyonu, meteorolojiyi, bağlanmayı, demirlemeyi, yolda gitmeyi dibi kontrol etmeyi,önünü görmeyi,rüzgarı anlamayı,yelkenleri açıp kapamayı kendi kendine halletmelidir..Karada az kalmalı ,işini ucuza ve kolayca bitirip denize inmeli, bağlandığı yerde dert çıkarmadan gerektiği sürrece beni beklemeli, geldiğim de de pattadanak harekete geçip yürüyüp gitmelidir..Bunun için ne kadar teknoloji gerekirse o kadar teknoloji sahibi olmalıdır..

Ben bunlarla uğraşmamalı, bu yazıları yazmalı, dostlarımın günde onlarca yolladıkları mailleri okumalı, gevezelik yapmalı,dalga geçmeliyim..Tımar bekleyen bir tekne yüzünden bağlı kalırsam eğer olduğum yerde çıldırırım herhalde..

Bana tekne değil bu yaşam lazım.. Bu yaşam içinde uygunluğu kanıtlanmış bir tekne..

Devam edeceğim..Bakın samimiyetle yazıyorum. Dalga geçmeyin sıkı dalarım ha..



*

    A. S.

Ynt: Benim Teknem
« Yanıtla #35 : Aralık 22, 2008, 21:36:23 »
Eh,  cevap gelmeyeceğini gerçekten umduğunuzu
sanmıyorum eeyy Baron von Halicarnassus ?

Fazlaca bir itirazım yok, tek itirazım ''sakın ha, yapmayın'' buyurduğunuz noktaya,
yani o çoook büyük, çoook tecrübeli üreticilerin çoook şöhretli, hem de çok
tasarımcının bir arada çalıştığı büyük tasarım bürolarından çıkma teknelerinde
hata olmayacağı varsayımına...

Bal gibi oluyor. Mis gibin oluyor.
Yıldızlı markanın otomobilin geyik testinde yan yatıp ''geyik muhabbetine '' konu
olması veya içiçe çok halkalı başka bir markanın en spor arabasının ilk serisinin
aşırı hızda poposu yere basamayı unuttuğu için, 25 civarı galiba, sürücüye mezar
olması gibi. Hem otomotivciler teknecilerden 5-10 defa daha eskiler, hem araştırmaya,
geliştirmeye harcadıkları onyüz misli, hem de üretimleri 500 -1000 misli olmasına
rağmen bazen onlar bile yaş tahtaya basıyor.
Airbus da yeni azman uçağını düzgün uçuramadı hala yahu ?


Aklıma hemen 2005'lerin orta boy makbul bir teknesi geliyor. Aşırı bayılır, özellikle
geniş apazdan sonrasında hiç dümen dinlemez, düz bir çizgi asla takip ettirilemez
bir tekneydi, kısa sürede imalat programından uçtu gitti. Hemen ardından bir büyük
modeli de...

Uzunca bir sefer yaptığım başka bilinen bir teknede ise havuzlukta yarım saat rahat
oturduğumu bilmem. Fazla yatık açılı oturak sırtlığı bir de aşırı ( ama şık ! ) bir dönüşle
kamara duvarıyla birleşiyordu. Bu nedenle özellikle gece nöbetlerinde üşümemek için
sırtını kamara duvarına yaslayıp, ayaklarını oturağa uzatarak uzun oturduğunda yavaşça
kaymaya başlayıp, üç beş dakika içinde küüt diye kıç üstü havuzluk tabanına yapışıyordun.
Hele vardiya ortağın dümendeyken , sen kokpitte fırsattan istifade azcık uyuklamaya
kalkarsan, tıpkı çizgi filmlerde tam gaz duvara yapışıp sonra yere akan kedi modeli gibi,
havuzluk zeminine akıveriyordun. Tek çare kamara duvarı ve sprayhood'un koruma alanı
dışında, teknenin ekseni yönünde değil, yan oturacaksın ve gece dişlerin takırdayacak.
Soğuk mevsimde, gece seyrinde o havuzlukta çektiğim işkenceyi ben bilirim. Nedeni
ne ? Mal kalıptan kolay çıksın, bir. İkincisi, görüntü şık olsun !

Başka örnekler de yazarım ama ; maksat hasıl oldu, derdimi anlatabildim sanırım.

Kıç üstü yere yapıştığı için ders almış tecrübeli bir gözün yerini ne seri üretimde ne
özel üretimde, tasarımcı veya üretici imzası tutmaz der, hürmet ve saygıyla
huzuruzdan ayrılırım efendim. 
*

    H. E.

Ynt: Benim Teknem
« Yanıtla #36 : Aralık 22, 2008, 21:42:35 »
Âli Korsan. Mercedes A modeli ile Audi TT coupe'yi söktüm de teknelerin de adını yazsaydın vre. Sen yazdın diye rekabet kurumuna başvurmayacaklar ya...
*

    C. B.

Ynt: Benim Teknem
« Yanıtla #37 : Aralık 22, 2008, 22:03:23 »
Nereye kaçıyorsun ? Senyör he de..

Cevap veriyorum..

Tabiiki imalat hatası yapıyorlar.. Ve de tabiki tasarım hatası yapıyolar..
Dikkat buyurursanız ne demişim..Yepyeni bir tekne dememişim..Denenmiş yazılmış çizilmiş bir tekne demişim..
Sizde pek güzel ne demişsiniz "imalat bandından uçuverdi" demissiniz..

Yeni bir teknede her türlü hıyarlık olabiliyor..Sonrasında eleştiriler geldikçe ya o model düzeliyor yada kaldırılıyor..
Bavaria 40'ın çağdaş tasarım diye sunulan yeni versiyonuna bakmaya gittiğimizde, kıç tasarımına 30 saniye bakan eşim son derece doğru bir yorum yaptı.  Bunu nasıl tasarımcılar görmedi diye şaşırıp kalmıştık..Şimdi yeni 43 modelinde o tasarım değişti eskiye dönüldü.. 

En azından karşında yılda 3000 tekne yapan bir fabrika var. Buna lan diye  hırlayabilirsin..O tek tekneyi yapmış amcaya ne diyeceksin? Al bunu geri diyebilir misin..Ya da değiştir bu çarmıkları ?

Ayrıca niye cevap yazılmayacakmış ? Yazdıklarınızı çok değerli öğretici ve keyif verici buluyorum.. Ben bu zavallı ile dalga geçmeyin diyorum..Bilmiyoz ya keskin denizciliği o bakımdan..

Çok öptüm efendim

*

    A. S.

Ynt: Benim Teknem
« Yanıtla #38 : Aralık 22, 2008, 23:54:29 »
Sevgili Hakan Erim,

zaten biliniyor işte...Niye marka yazayım ? Mesela bol halkalı marka araba kullanan Güven Korsan
gerilsin diye mi ? Zaten adam bana kızıp duruyor, niye durup dururken düşman kazanayım ? ( Yok ;
bu söz tam doğru olmadı aslında, kontrollü sayıda düşman kazanmaktan hoşlanıyorum...Birden bire
çok fazla sayıda olurlarsa, şaşırırım, baş edemem. Telaşa kapılırım, tırsarım falan. Şimdilik Bodrumlu
bir arkadaş üzerinde çalışıyorum, onu kendime tam düşman edeyim önce...Diğerleri sırasıyla )

Maksat üzüm yemek, bağcı dövmek değil ki ? Cüneyt Bey ( istedi mi ne güzel de doğruyu şıpınişi
yazıyor, ama onu bile kendine yontmuş ; '' yeni modelleri '' demedim, '' durmuş oturmuş, denenmiş ''
modelleri dediydim ben diyor. Yani burada saf denizci bulursa onu 1975 tasarımı Fiat 131 / Murat 131 /
Doğan / Şahin evrim-serisine mahkum edecek ki, mal denenmiş ossun ! ) dahi ne güzel buyurmuşlar :
'' Hatasız kul olmaz, tasarım da olmaz, tasarımcı da olmaz, üretici de olmaz '' deyu...

Konunun ( insanların bir ömürlük hayalleri ve dünya kadar paraya mal oldukları için ) gerektirdiği asgari
ciddiyeti takınmam gerekirse ; yazılanlara itirazım yok.
Ancak etki alanı geniş bir ortamda yazıştığımıza göre ; bu tip çekişmeli konularda olabildiğince nesnel
davranmaya dikkat gerekir. Yerli imalatçıdan şikayet eden ünlü yelkencimizi hatırlatan Cüneyt Beyin,
aynı kişinin gayet namlı bir markanın seri imalat teknesiyle fırtınalı bir Atlantik geçişinde teknenin
içinin üzerinden manchester united taraftarı 100 holigan geçmiş gibi olduğunu da anlattığını anımsaması
gerekir. Kopan masalar, kapılar pek sık rastlanan olaylar değil sonuçta.

Ama asıl hatırlatmak istediğim , - her konuda olduğu gibi -, insanların meraklarının başlangıcında seri ve
ucuz ürünle başlayıp gittikçe seçimlerini rafine hale getirdikleridir. Bu otomobilde de böyledir, kolumuzdaki
saat için de geçerlidir, kullandığımız fotoğraf makinası için de böyledir, evimizdeki mobilya için de yine
böyledir.
Yani tekne sahibi küçük ikinci el eski tekneden muhtemelen yeni , sıfır, orta sınıf tekneye, buradan
ismi daha makbul bir markaya, ardından örneğin tekne iç malzeme ve yerleşimini , donanımını serbestçe
belirleyeceği semi-custom denilen , bir daha üst konumdaki markaya....bir ufak azınlık da özel yapıma.
Bu akış dünyanın her ülkesinde bu sırayla işler. Yaşlanmış tecrübeli denizci de genelde hiç bir zaman
teknesinin standardını düşürmez. Belki 15 metreden, 11,5 metreye iner ama, gider o boyun en iyilerinden
birini alır. Aynı şekilde ahşap veya aluminyum veya özel yapım bir tekne genelde hiç bir zaman bir
teknecinin ilk teknesi olmaz ama, çoğunlukla denizcilik yaşamının en son teknesi olur.

Şimdi seri üretim plastik teknelerin ( haklı ve doğru ) avantajlarının altını çizme amacıyla ; yukarıdaki
eşyanın tabiatına uygun akışı tepetaklak göstermek doğru değil. Bunu başka bir yelkencilik sitesinde
üstelik o sitenin sorumluluğunu da taşıyan kişi yapmıştı , hem de daha ağırını : '' Plastik seri üretim
tekne alınııız, hem yerli üreticiye de zor kazanılmış paranızı kaptırmayınıııız, yıllardıııır hem dışarda, hem
ülkemizdee yüzlerce tekne teslim etmiş firmalara gidiniiiiz '' gibi . Mailin altında mümessil firma ilanı
arayacaktım neredeyse, aklımı başıma toplamasam.

Bu doğru davranış biçimi değildir.

Bildiğimiz kadarıyla doğruları anlatmaya çalışırız, hatta kritik etme hakkına sonuna kadar sahibiz.
Ama iş zihin bulandırmaya veya konuyu manipulasyona varmamalı.

Yazdıklarım asla , bu kadar kısa süre önce  tanıyıp , 40 yıllık dost kazanmışcasına sevdiğim,
bilgi birikimi ve zekasına hürmet ettiğim ( ama ne yaparsa yapsın, nufus kağıdı hep benden
eski olarak kalacak...) Cüneyt Bey Korsan'a karşı değil.

O çok akılcı ve haklı bir noktadan hareket ederek ; hayal edilip ulaşılamayacak bir tekne yerine
derhal gücümüzün yeteceği hazır bir tekneyi alarak, kendimizi denizden yok yere mahrum etmememiz
için yazıyor. ÇOK DOĞRUDUR. Bu akılsızlığı ben yaptım ve cezasını 15 sene geç tekne sahibi olarak
ödedim. Ne boyu, ne tarzı, ne de malzemesi o zamana kadar hiç aklımdan geçmemiş bir tekneyi
almasaydım, muhtemelen 3-5 sene daha tekneleri marina demir parmaklığının ardından, kaldırımdan
seyredecektim. Bakın hele, üstelik o tekne benim o ana kadar olan tüm olmazsa-olmazlarımı ve
tercihlerimi değiştirdi...Modern tasarım ve metal gövde peşinde koşarken, birden klasik tasarım
ve ahşap sever oldum ?
Bu ve benzeri konularda örnekler vermek doğrudur. Fayda / maliyet analizi çok doğrudur.

Ama iddiamızı kolay anlaşılır kılabilmek için ; örneğin '' Capon quartz saatler İsviçre hassas mekanik
saatlerinden iyidir, 1.000 kere de ucuzdur ! '' dersek ( üstelik quartz 20 €'luk saat sahiden en pahalı
mekanik saatten daha dakik olmasına rağmen ) ; öööle değildir işte. Gerçekten günlük yanılma payları
daha az bile olsa .Çünkü bir pil, bir quartz taşı ve bir elektronik devreden ibaret bir nesne, 1/100 mm
hassasiyetle, göz nuruyla ve en iyi metallerin işlenmesinden, binlerce operasyondan geçmesinden
sonra oluşan yüzlerce minicik parçanın el emeğiyle birleştirilmesinden doğan  bir minyatür mekanik
harikasının nesiyle mukayese edilebilir ki ?

Ha, edilir diyorsak ; o zaman misal Yunan adalarında 5 € bedelle satılan yağlıboya güzel manzara
resimleri de , dünyadaki tüm müzelerdeki her türlü resimle mukayese edilebilir.
 Resimleri görebilmek için üye olmalısınız. Üye Ol veya Giriş Yap



 
*

    C. B.

Ynt: Benim Teknem
« Yanıtla #39 : Aralık 23, 2008, 11:44:12 »
Ali San bey demiş ki:
 ( Yok ;bu söz tam doğru olmadı aslında, kontrollü sayıda düşman kazanmaktan hoşlanıyorum...Birden bire çok fazla sayıda olurlarsa, şaşırırım, baş edemem. Telaşa kapılırım, tırsarım falan. Şimdilik Bodrumlu bir arkadaş üzerinde çalışıyorum, onu kendime tam düşman edeyim önce...Diğerleri sırasıyla )

Ben derimki:
Ne düşmanı giderek kadim bir dost ediniyorsun Ali San'ım.. Bunun sonu beraber bir Akdeniz turuna dönecek ve onunda sonunda Türk denizcilik edebiyatı şahane bir anı gezi pilot kitabı edinecek bence.. (Eheh eh eh kerameti kendinden menkul yazar adayının hayal dünyası işte aldırmayınız)

Ali San bey demiş ki:
Maksat üzüm yemek, bağcı dövmek değil ki ? Cüneyt Bey ( istedi mi ne güzel de doğruyu şıpınişi
yazıyor, ama onu bile kendine yontmuş ; '' yeni modelleri '' demedim, '' durmuş oturmuş, denenmiş ''
modelleri dediydim ben diyor. Yani burada saf denizci bulursa onu 1975 tasarımı Fiat 131 / Murat 131 /Doğan / Şahin evrim-serisine mahkum edecek ki, mal denenmiş ossun ! )

Ben derimki:
Ali bey'in zekasına yakışmayan ucuz bir Melih Gökçek demogojisi..Ne alakası var ? Biz Bavaria 37'yi aldığımızda denenmiş, modası geçmemiş, ürün yelpazesinde devam eden ve oturmuş bir tekne idi..40 ise ilk çıktığında almaya cesaret edemedik örneğin şimdi 43 var; ama dünyanın en çok satan teknesi 42, yedek parçadan aksesuara, oradan da imalat sorunlarına kadar çok daha sorunsuz ve bilinen bir tekne..Öte yandan teknenin yaşlandıkça oturduğu değer kaybetmediği modasının ise pek geçmediği bilinen ve bizzat Ali Bey tarafından anlatılmış bir durum..



Ali San bey demiş ki:

 dahi ne güzel buyurmuşlar :'' Hatasız kul olmaz, tasarım da olmaz, tasarımcı da olmaz, üretici de olmaz '' deyu...

Konunun ( insanların bir ömürlük hayalleri ve dünya kadar paraya mal oldukları için ) gerektirdiği asgari ciddiyeti takınmam gerekirse ; yazılanlara itirazım yok.

Ben derim ki:
Teşekkür ederim..

Ali San bey demiş ki:
Ancak etki alanı geniş bir ortamda yazıştığımıza göre ; bu tip çekişmeli konularda olabildiğince nesnel davranmaya dikkat gerekir. Yerli imalatçıdan şikayet eden ünlü yelkencimizi hatırlatan Cüneyt Beyin, aynı kişinin gayet namlı bir markanın seri imalat teknesiyle fırtınalı bir Atlantik geçişinde teknenin içinin üzerinden manchester united taraftarı 100 holigan geçmiş gibi olduğunu da anlattığını anımsaması gerekir. Kopan masalar, kapılar pek sık rastlanan olaylar değil sonuçta.

Ben derimki:
Yine olmadı MAT 12'nin başına gelenler düz yolda gelmiş, Öbür tekne Dufour 40'idi ve söz konusu olan Atlantiğin manyak fırtınalarından biri idi..Bir gemici denize düşmüş diğeri ağır bir kafa travması geçirmişti.. Yapılan çok ciddi bir yönetim  hatası idi .. Zaman baskısı nedeni ile kötü ve riskli planlama yapılmış ve insanların hayatları tehlikeye atılmıştı..O yolculuğa katılan ekibin neredeyse tamamı bir daha denize çıkmama kararı ile döndüler seferden.. Burada söylenilecek söz “helal olsun Dufour'a çıkıp gelmiş o tantanadan” olmalıdır..


Ali San bey demiş ki:
Ama asıl hatırlatmak istediğim , - her konuda olduğu gibi -, insanların meraklarının başlangıcında seri ve ucuz ürünle başlayıp gittikçe seçimlerini rafine hale getirdikleridir.......Yani tekne sahibi küçük ikinci el eski tekneden muhtemelen yeni , sıfır, orta sınıf tekneye, buradan ismi daha makbul bir markaya, ardından örneğin tekne iç malzeme ve yerleşimini , donanımını serbestçe
belirleyeceği semi-custom denilen , bir daha üst konumdaki markaya....bir ufak azınlık da özel yapıma.Bu akış dünyanın her ülkesinde bu sırayla işler. Yaşlanmış tecrübeli denizci de genelde hiç bir zaman teknesinin standardını düşürmez. Belki 15 metreden, 11,5 metreye iner ama, gider o boyun en iyilerinden birini alır. Aynı şekilde ahşap veya aluminyum veya özel yapım bir tekne genelde hiç bir zaman bir teknecinin ilk teknesi olmaz ama, çoğunlukla denizcilik yaşamının en son teknesi olur.

Ben derimki:
Doğrudur, katılırım.. Dünyadaki trend böyle. Güzel yurdumda ise yeterince örnek yok benim bildiğim trend belirleyecek. Biraz para meselesi gibi duruyor..


Ali San bey demiş ki:
Şimdi seri üretim plastik teknelerin ( haklı ve doğru ) avantajlarının altını çizme amacıyla ; yukarıdaki eşyanın tabiatına uygun akışı tepetaklak göstermek doğru değil. Bunu başka bir yelkencilik sitesinde üstelik o sitenin sorumluluğunu da taşıyan kişi yapmıştı , hem de daha ağırını : '' Plastik seri üretimtekne alınııız, hem yerli üreticiye de zor kazanılmış paranızı kaptırmayınıııız, yıllardıııır hem dışarda, hem ülkemizdee yüzlerce tekne teslim etmiş firmalara gidiniiiiz '' gibi . Mailin altında mümessil firma ilanı arayacaktım neredeyse, aklımı başıma toplamasam.
Bu doğru davranış biçimi değildir.Bildiğimiz kadarıyla doğruları anlatmaya çalışırız, hatta kritik etme hakkına sonuna kadar sahibiz.
Ama iş zihin bulandırmaya veya konuyu manipulasyona varmamalı.


Ben derim ki:
Haydaa!! Böyle bir çığırtkanlık mı yapmışım..Kendi seçimimi anlatmaya çalışıyorum.. “ Zihin bulandırmaya veya konuyu manipulasyona taşımaya” mı kalkmışım ? Yuh olsun bana eğer öyleyse..
Ama kusura da bakmasın kimse. Enternasyonal bir sektörde, global rekabetçi bir dünyada hiç kimsede “yerli malı yurdun malı” diyerekten hem kötü, hem kusurlu kimi malları, hemde pahalı fiyata, zavallı yurdum insanına satmaya kalkışmasın.. Yok artık böyle bir dünya.. Nerede Tofaş'ın kuşları ? Gidip japon arabası alıyoruz..Doblo ise dünya ürünü olarak bütün dünyada satılıyor..Arçelik gerekli dönüşümleri sağlayamayıp, dünya mallarından daha iyi ürünler yapamayıp, hala çalışırken yürüyen çamaşır makinalarında ısrar etseydi onun da yeri rekabet edemeyen şirketler cehennemi olacaktı..
Sığ ve demode milliyetçilik söylemleri ile ayıplı malları gariban yurdum insanına kakalayıp servetleri cukkalayan patronaja beni kimse mahkum edemez.. Gerçek milliyetçilik bence bu patronajı dünya malları ile fiyat ve kalite açısından rekabet edecek yatırımlar ve üretimler yapmaya zorlamak olmalıdır diye düşünmekteyim.. Üreticilerimiz o noktaya geldiğinde yerli malı almayanın gözü kör olsun.. 

Ali San bey diyorki:
Yazdıklarım asla , bu kadar kısa süre önce  tanıyıp , 40 yıllık dost kazanmışcasına sevdiğim,
bilgi birikimi ve zekasına hürmet ettiğim ( ama ne yaparsa yapsın, nufus kağıdı hep benden
eski olarak kalacak...) Cüneyt Bey Korsan'a karşı değil.

Ben derim ki:
Canıımmm!! Bende seni seviyorum..Bende her zaman senden yakışıklı olacağım..

Ali San bey diyorki:
O çok akılcı ve haklı bir noktadan hareket ederek ; hayal edilip ulaşılamayacak bir tekne yerine derhal gücümüzün yeteceği hazır bir tekneyi alarak, kendimizi denizden yok yere mahrum etmememiz için yazıyor. ÇOK DOĞRUDUR.

Ben derimki:
He ! Biraz bunu diyorum, biraz da başka şeyler diyorum.. Tekne alırken nelere dikkat ettim diyorum olası olabilecek tüm faktörleri irdelemeye çalışıyorum..Mesela şimdi Eş faktörünü kaleme alıyordum bu polemik çıktı..İyiki de çıktı.. Şimdilik bu kadar..

Öpüyorum Ali'ciğim..


*

    A. S.

Ynt: Benim Teknem
« Yanıtla #40 : Aralık 23, 2008, 14:12:09 »
Alıntı
'' Plastik seri üretimtekne alınııız, hem yerli üreticiye de zor kazanılmış paranızı kaptırmayınıııız,
yıllardıııır hem dışarda, hem ülkemizdee yüzlerce tekne teslim etmiş firmalara gidiniiiiz ''

Yok mirim, bunu siz demediniz. Diyeni geniş biçimde tarif etmişim zaten o paragrafta...
Onu diyen, başka şeyler de dediğinden, ben en sonunda tansiyonumu kollamak için oradan
demir aldıydım...Bu sakin, neşeli, uyumlu siteye demir attım zaten.

Sanıyorum biz iki lafazan'ın tüm tartışmasına bedel, ( sanırım Mehmet Erem'di bunu yazan
o deniz filozofu dostumuz ) söz evvelde söylendi :
'' Her seçim bir vazgeçiştir ''

İleride bi gün büyüyüp, para kazanıp birer Swan aldığımızda HR'lerden vaz geçtiğimiz için
pek üzülür, omuz omuza verip ağlaşırız inşallah , misal Porto Cervo marinada, yakışıklı ama
yaşça büyük Abim ...
*

    C. B.

Ynt: Benim Teknem
« Yanıtla #41 : Aralık 23, 2008, 14:34:37 »
Anladım küçük kardeşim Ali San.. Resimleri görebilmek için üye olmalısınız. Üye Ol veya Giriş Yap
Çirkin ama Onurlu genç sana saygım sonsuz.. Resimleri görebilmek için üye olmalısınız. Üye Ol veya Giriş Yap
*

    U. K.

Ynt: Benim Teknem
« Yanıtla #42 : Aralık 23, 2008, 14:50:44 »
Aali Abii,
maroken koltuk ideali devam mı?
*

    A. S.

Ynt: Benim Teknem
« Yanıtla #43 : Aralık 23, 2008, 14:55:05 »
Alıntı
Anladım küçük kardeşim Ali San..
Çirkin ama Onurlu genç sana saygım sonsuz..

İleride büyüyüp, bi iş tutup, para kazandığımda estetik ameliyatlar
neyin de olurum, çirkinlik gecicidur ( olabilur ) ; yaşlılık kalıcu ve
artucu...


*

    C. B.

Ynt: Benim Teknem
« Yanıtla #44 : Aralık 23, 2008, 14:59:32 »
I know, what it is to be young..
But you dont know, what it is to be old..

Cüneyt the orson vells