0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

*

    A. K.

Son Denk Kayıkçısının Anısına
« : Haziran 15, 2015, 00:02:21 »
Eskiden Anadolu’da teknoloji İstanbul gibi büyük şehirlere nazaran en az 10-15 yıl geriden gelirdi. Bu yüzden 41 yaşında olmama rağmen  büyüdüğüm küçük Karadeniz Kasabası olan İnebolu’da yaşadıklarım,büyük şehirlerde yaşayan bugünün 55-60 yaş kuşağının yaşadıklarına yakın olduğunu hissediyorum. Ama 2000li yıllardan sonra her yer eşzamanlı olarak teknoloji ve deneyimi paylaşır oldu.Bu yüzden bu başlık altında paylaşacaklarım biraz benim jenerasyonuma göre uygun olmadığı hissi uyandırabilir.Birde kendimden ortalama  40-50 yaş büyüklerin deneyimlerinden faydalandığımızı  eklersek bir anda 1940-50 lerin denizcileri ve ekipmanları ile karşılaşmış olacağız.Ortam hakkında kısa bir bilgilendirmeden sonra bende etki bırakan seyirleri bölümler halinde paylaşmayı arzuluyorum.Bu vesile ile bu güzel insanların hepsine rahmet diliyorum.


*

    B. B.

Ynt: Son Denk Kayıkçısının Anısına
« Yanıtla #1 : Haziran 15, 2015, 00:06:34 »
Anıları, sözleri, ruhları çok yaşasın.


*

    A. K.

Ynt: Son Denk Kayıkçısının Anısına
« Yanıtla #2 : Haziran 15, 2015, 00:10:06 »
Siz hiç mürettebatının tamamı yaşlı ve kurt denizcilerden oluşan bir tekne de bulundunuz mu?Bir zamanlar ben bulunmuştum hemde miçoluktan itibaren.Birde hep aynı insanlarla. Yaş ortalamasının 55+ olduğu bir teknede miço olmak  13 yaşından itibaren. İki efsane denizci iki efsane adam dedelerim, ikisi ile de deniz çıkmak nasip olmadı. Çünkü ben tekneye çıktığım yıllarda biri felçli diğeri de 70 li yaşlarını geçmiş teknelerini karadan takip ve idare eder durumdaydı. Fakat başka bir efsane “ son denk kayıkçısı” bulunduğum teknenin reisiydi. Kendisi 60 lı yaşlarında ömrünün tamamını denizde geçirmiş eski bir kaptandı. Artık uzak yolu bırakmış aynı zamanda dünürü olan dedemin teknesinde reislik yapardı.  Son denk kayıkçısı normalde çok nazik tabiri caizse karaya ayak bastığında mütevazilik ve kibarlıktan tanınamaz hale gelirdi.Fakat tekneye adımını attığı andan itibaren her şey değişirdi.Her tarafa bağırıp çağıran asla hata affetmeyen bir adam oluverirdi. Herkes korkudan titrerdi. İnanılmaz bir kurallar bütünü içinde buluverirdiniz kendinizi.Öyle bir kural ve komuta sistemi vardı ki herkesin durması gereken yer bile belirli ve sınırlıydı.İşin ilginç tarafı bu insanlar üşümüyor, yorulmuyor,acıkmıyor hatta konuşmuyor bile taki dinlenme zamanı gelene kadar.Seyirde mürettebat dinlenemiyordu çünki yapılması gereken o kadar çok iş olurdu ki avlanma mahaline gelene kadar bitmezdi bile.Zaten bitse de iş çıkartırdı rahmetlinin kendileri. Miçonun işinin zaten bitme şansı yoktu.Diğer ayrıntıları da hikayeciklerin içinde paylaşmaya gayret edeceğim.   


*

    A. K.

Ynt: Son Denk Kayıkçısının Anısına
« Yanıtla #3 : Haziran 15, 2015, 00:11:46 »
Bağlantıları görebilmek için üye olmalısınız. Üye Ol veya Giriş Yap
Anıları, sözleri, ruhları çok yaşasın.
Güzel temennilerinize , vekaleten çok teşekkür ederim.


*

    Ö. T.

Ynt: Son Denk Kayıkçısının Anısına
« Yanıtla #4 : Haziran 15, 2015, 00:14:43 »
Merakla bekliyoruz, eline sağlık.

*

    A. K.

Ynt: Son Denk Kayıkçısının Anısına
« Yanıtla #5 : Haziran 15, 2015, 00:17:27 »
1989 yılı aralık ayı son günleri idi. Gündönümü gelmişti ve günlerden cumartesi idi.O zamanlar Kalkan balığı trolle değil gözüne ağ ile tutulurdu.Bu ağ belirli bir derinlikte kıyıya paralel şekilde 60 yada 90 parça ağdan oluşan bir takım şeklinde deniz dibine döşenirdi..Bu ağlar denize yatıya bırakılır ve bir hafta sonra gidip çekilirdi. Bizim her bir takımımız 90 parça ağdan oluşurdu ve her 15 ağda bir şamandıramız bulunurdu.Ticari balıkçılık yaptığımız için bünyemizde birden fazla teknemiz vardı.Boyları 8,30 ile 13metre arasında değişirdi.İsimleriyle yaşar isimleriyle ölürlerdi.Çakraz, Çelebioğlu, Emrullah Reis, Korkmaz Reis, Tarakçın, bunlardan bazılarıydı.En meşhurları Çakraz’dı. Çakraz Yelkenli bir Çektirmeden bozma balıkçı kayığıydı. 1986 yılında Mart ayında son seyrine çıktı, Kerempe burnuna gitti ve sağlam bir karayel havasında ful arma yelkenle döndü karaya çıktı ve  ardından bir daha denize inmedi. Son seferini de dedemle yaptı .Dedemde ondan sonra bir daha denize çıkmadı.Ben okulda olduğum için katılma şansım olamadı.Genç rakipleri Çakraz’ın sonunu getirdi ve 1992 yılında  benim tarafımdan parçalanarak odun haline dönüştürüldü..O yıllarda avcılık türüne göre tekne kullanılırdı.Her sezonun ve avcılık türünün bir tarzı vardı.Şimdilerde birçok avcılık türüne çok çabuk uyarlanabilen  tekne türleri var.
*

    A. K.

Ynt: Son Denk Kayıkçısının Anısına
« Yanıtla #6 : Haziran 15, 2015, 00:18:54 »
Bağlantıları görebilmek için üye olmalısınız. Üye Ol veya Giriş Yap
Merakla bekliyoruz, eline sağlık.
Abi Teşekkürler , fırsat buldukça.
*

    A. K.

Ynt: Son Denk Kayıkçısının Anısına
« Yanıtla #7 : Haziran 15, 2015, 00:20:39 »
O gün denize açıldığımız teknemiz  1983 Kurucaşile yapımı 9 metre boyunda 4 metre eninde bir alamotra idi.İçinde 32 hp pancar makinası vardı. Tekne tam yolda 9 knota kadar çıkardı.Seyir sürati üç çeyrek yolda 8 knot civarı olurdu.İşte o Cumartesi gece üçte yola çıkmak üzere hazırladık.Toplamda 4 saat gidiş yolumuz var.Aynı bölgeye ağ çekmeye gidecek üç tekne daha var ve onlarda hazırlanıyorlar.Bizim reis iskelede bulunan elektrik direğinin önünde gemici oturuşu vaziyetinde çökmüş ve direğe yaslanmış, filtresiz sigarasını içip doğuya doğru bakıyordu.Tekne onbeş dakikada neta edildi.Reis diğer tekne reislerine havaya dair bir şeyler söyledi.Hava hoşuna gitmemişti.Oysa ne hava durumunda nede havanın gidişatında görüntüsünde bir sorun yoktu.Hava gündoğusu gibiydi.Rüzgar neredeyse hiç yoktu..Deniz yüzeyinde yaklaşık 2 metre yüksekliğinde sis vardı.Ama deniz öyle bir durgundu ki bizim tabirimizle karıncalar su içiyordu.
*

    S. Z.

Ynt: Son Denk Kayıkçısının Anısına
« Yanıtla #8 : Haziran 15, 2015, 00:28:42 »
Onlar gibi daha nice eski denizciler bizlerin denizlerle haşır neşir olmamıza vesile olmadılar mı...
Ruhları şad olsun.
*

    B. B.

Ynt: Son Denk Kayıkçısının Anısına
« Yanıtla #9 : Haziran 15, 2015, 00:52:47 »
Gemici oturuşu?
*

    A. K.

Ynt: Son Denk Kayıkçısının Anısına
« Yanıtla #10 : Haziran 15, 2015, 06:36:03 »
Bağlantıları görebilmek için üye olmalısınız. Üye Ol veya Giriş Yap
Gemici oturuşu?

Teknede çömelip sırtı duvara yada herhangi bir yere yaslayarak.Denize düşmemek için ağırlık merkezi arkada.Kamaralı küçük teknelerde genellikle bordalardaki kamara sokaklarında kamara duvarına yaslanılır.Yere oturulmaz çünkü yer hep ıslak olur.Ayrıca küpeşteler yüksek olduğu için rüzgardan da saklanılır.
*

    E. B.

Ynt: Son Denk Kayıkçısının Anısına
« Yanıtla #11 : Haziran 15, 2015, 07:32:08 »
 Resimleri görebilmek için üye olmalısınız. Üye Ol veya Giriş Yap Resimleri görebilmek için üye olmalısınız. Üye Ol veya Giriş Yap Ne güzel anılar Ahmet, yanlız arada kullandığın terimleri de parantez içinde açıklasan çok daha bomba olur. Bu arada Denk ne anlama geliyor.? Araştırır bulurdum da senin ağzından dinlemek daha keyifli olur.

Ellerine sağlık..

*

    A. K.

Ynt: Son Denk Kayıkçısının Anısına
« Yanıtla #12 : Haziran 15, 2015, 09:10:28 »
Teşekkürler Ersin Korsan; Denk Kayığından da kısaca bahsedelim.
*

    A. K.

Ynt: Son Denk Kayıkçısının Anısına
« Yanıtla #13 : Haziran 15, 2015, 10:27:00 »
İşte tam o sırada teknenin en önemli adamı yani ben geliyorum. Kucağımda zar zor taşıyabildiğim, battaniyeye sarılı en önemli emanet, yani pusula ile geliyorum.Pusulanın başına bir şey gelmesin diye teknede bile bırakılamıyor.Büyük bir seromoni ile başaltı ambar kapağının gönyesine alıp sarsıntıdan vs. oynamasın diye kutusunun etrafından lastiklerini geçirip sabitliyorum.Reis kuleye dümene çıkınca bir bakıyor pusula yerli yerindeyse sorun yok ama en ufak bir terslik olursa yandı miço.O gün bitmez artık.Pusula dediğim öyle sıradan bir şey değil çift çemberli pirinç pusula, içine oturtulduğu sandık bile tutkalla birleştirilmiş vaziyette.Sonrasın da en önemli adamda tekneye atlamış olduğu için, her şey neta ama son bir kontrol, bidonlar bağlanmış, kasalar bağlanmış, halatlar roda edilmiş, motor kaputu açılıp, kancası takılmış, vs.vs. bir sürü acayip sıralama.Bunların hepsi toplam bir dakika bile sürmüyor.Ardından tonoz halatı baş ipine bağlanıyor ve güverte reisi besmele çekip suya bırakıyor. Teknelerde uyuyanlar rahatsız olmasın ve de makine ısınsın diye limanın kırmızı fenerine kadar rölantide seyir. Kırmızı feneri bordalayınca önce tamyol ve maksimum zorlama ve iki dakika sonra yeşil fener bordalanır gaz kolu üç çeyrek yola düşürülür, saate bakılır ve burun seyri başlar. Sonradan öğrendiğime göre önce tekneyi zorlamanın sebebi bir terslik olacaksa yol yakınken olsun mantığıymış. Ardından burundan buruna doğuya doğru kıyı seyri başlar.Zaman zaman kayık değişik olsa da saat aynı saat, pusula aynı pusula, reis aynı reis ve bölge aynı bölge.Hiç mi şaşırmaz bu denklem hepmi aynı çizgiden gideriz.Dalga yoksa hep kendimizi test eder duba burnundaki iki kayanın arasından soluganı hesap edip geçer gideriz(Çevreye yaşlıyız ama biz bu işi biliriz, bizden iyisi yok imajı vermek için)Bu geçiş esnasında en geniş yeri 4,20 olan teknenin iskele ve sancak bordalarında en fazla yarımşar metre pay kalırdı.Ne zaman bindireceğiz diye çok merak etmişimdir.Ama bu esnada çok zevk aldığım şeylerden biri olurdu, su kuşlarının biz kayaların arasından geçerken kayanın üstünden suya atlamalarını izlemek inanılmaz güzeldi maalesef o zamanlar fotoğraf makinamız yoktu bir çok güzel görüntüyü hafızamıza kopyalamak zorunda kaldık.
*

    A. K.

Ynt: Son Denk Kayıkçısının Anısına
« Yanıtla #14 : Haziran 15, 2015, 10:28:57 »
Hiç o kadar durgun bir deniz yaz aylarında olmazdı.Teknenin baş denizleri tam bir ikizkenar üçgen vaziyetinde yayılıyordu. Sanki fermuar açılırmışçasına. Bense yine kutsal görevlerden birini yapıyordum.Bu görev çok ilginçti.Koca Karadeniz’de bir tek bizim şamandıramızda bayrak yoktu.Biz özel bir takımdık ya; bu yüzden bizim şamandıralarımızın tepesine deve dikenine benzer iğne yapraklı bir çalı bağlardık.Bu dikenli bitki sadece bizim yörede mezarlıklarda bulunurdu.Bu yüzden  son denk kayıkçısı limana gelirken mezarlıktan bu çalılardan keser ve elinde çiçek buketi gibi getirirdi. Bense bunları uzaktan görünecek şekilde her şamandıranın tepesine bağlardım. Ayrıca her onbeş günde bir değiştirmemiz gerekirdi. Kesildikten sonra iki gün içinde kurur ve rüzgarla acayip ses yapardı. İşte biz bu yüzden bu zahmete katlanırdık. Bizim en yoğun siste bile ağımızı bulamadığımız hiç olmazdı.  Herkes ağını bulamaz geri dönerdi. Ama son denk kayıkçısı öyle bir hesap yapardı ki, koca Karadeniz de bir saat ve bir pusulayla bizi herhangi bir şamandıramızın yaklaşık yüz metre yakınına götürdü. Gözle göremesek bile makine stop edilir sessizce dinlerdik ve dikenli çalıların hışırtısını duyardık. Herkesin koca kayıkta ne işe yaradığını merak ettiği küreklerimizi takar yavaş yavaş sesin üzerine giderdik. Ama onbeş gün sonra kuruyan yapraklar dökülmeye başlardı. İşte bu günde öyle bir gündü.Bir çok tekne reisi denize çıkmadı.Zaten bizim takım normal değildi ki. Reisinin ve takım sahibinin isimlerinin önlerinde deli ibaresi vardı. Balıkçılar arasında böyle anılırlardı.Bizim oralarda eskiden fazlaca cesur,inatçı  ve agresif denizcilere  hemen bu şekilde isim takılırdı.