0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

*

    N. Ö.

deniz/yelken kitaplarımdan rastgele seçmeler..
« : Kasım 28, 2010, 23:24:30 »
Deniz Çingenesi – Eralp Akkoyunlu

“yelkenliyle dünya turu yapmanın cesaret istediğini düşünenler bir bakıma haklı. Bağları koparıp günlük yaşamı, sevdiklerini geride bırakmak tabiî ki kolay değil, cesaret istiyor. Yoksa okyanusa elverişli bir tekneyle dünyayı dolaşmak hiç zor değil.
..
Tayfun mevsimleri yani Atlantik’te haziranla kasım arası, Güney Pasifik’te aralıkla mayıs arası dışında kanallardan batı yönünde yapılan dünya turunun neredeyse tamamı güzel havada, ticaret rüzgarlarının etkisinde pupa yelken bir yaz gezintisi gibi geçer. Cebelitarık’ta denize bir saman balyası atsanız o de Kızıldeniz’e kadar bu yolu yapacak. (Kızıldeniz’i çıkabilse bile Süveyş’te rüşvet veremeyip takılacak!)   
                              Sayfa 103
“on dokuzuncu gün, limana akşamüstü varacağımı hesapladım. Fakat motorda beliren arızayı da düşünerek, daha emin olur diye girişi gündüz gözüyle yapmayı seçtim. Yola devam edeceğime tatil yapayım dedim. Denizci adamın tatili nasıl olacak? Bir yelken gezintisi yapacaksın! Zaten Galapagos’ta mazot beklediğim günleri yolda fazlasıyla kazanmıştım. Şafak sökünce dümeni kırıp altı saat kuzeye tırmandım. Sonra da altı saat güneye döndüm. Ticaret rüzgarlarını apazdan almanın tadı bambaşka. Denizde tatil buna denir!”
                              Sayfa 141
“bu denizciler içinde yalnız gezenler ayrı bir grup. Genelde herkesten uzak dururlar. Arkadaşlık kursalar da aralarında kurarlar.
Limana girince karaya çıkıp işlemlerini yapmaları bazen bir kaç gün alır. Kiminin tuhaf takıntıları vardır: Arjantin’e babasını görmeye gitmek için uçağa bineceğine yıllarca uğraşıp tekne yapanlar, Avustralya’da kız arkadaşına kavuşmak için, gaz ocağı bozulunca, su bile ısıtmadan 3.000 millik yola çıkanlar. Arkadaşlarım bunlardı. Ben saplantılarının peşini bırakmayan insanları hep sevdim.”
                              Sayfa 284
“Yosun’un seyir defterinden
Dünya turuna Grenada Adası’nda başlayıp yine orada bitirdim. Aradaki 6 yıl 7 ay içinde 202 gün yolda geçmiş. Bu süreçte 25.210 deniz mili yol yapmışız. Bunun 16.880 milini yani tam üçte ikisini yalnız yapmışım.”
                              Sayfa 286


*

    N. Ö.

Ynt: deniz/yelken kitaplarımdan rastgele seçmeler..
« Yanıtla #1 : Kasım 28, 2010, 23:25:54 »
Tek Başıma – Tania Aebi

“ilk iki gün, Varuna adaların, önce San Cristopal sonra Santa Fe ve Santa Maria’nın yanından orsa seyir giderken kendimi yorgun ve sersem hissediyordum. Adalar geride kalıp sislerin arasında kaybolduğunda bir sonraki kara parçasıyla aramdaki 3.000 mili düşünüp ağlamaya başladım. Dünya gezegeninin büyüklüğü, okyanusun ortasında, minicik Varuna’da kendimi hem ayrıcalıklı, hem de bir hiç olarak hissettirebilirdi. Bugün gözyaşlarıma neden olan bu ikinci duyguydu.”
                              Sayfa 95
“yılbaşı geldi ve geçti. Neredeyse, bir sekstant ölçümünü hesaplamak için Notik Almanak’ı açmasaydım, unutacaktım. 31 Aralık 1986 günü, Hint Okyanusu’nun ortasında, Varuna’da olmayı, bütün o reklamları, televizyonu, radyosu ve çok eğlenceli bir yılbaşını olacağını anlatan insanlarıyla New York’ta olmaya tercih ettiğime karar verdim. Evde televizyon önünde uyumamaya çalışarak yeni yıla girmeyi beklediğimi hatırladım. Varuna’da neşeli rüyalara dalmak daha iyiydi.”
                              Sayfa 200
“ alacakaranlıkta, son yalnız akşamımızda, Polaris ve Venüs’ü kullanarak son mevkiyi aldım ve nasıl yaklaşacağımı planladım. Sonra floku indirip, gücümü toplamak, sakinleşmek ve her şeyi düşünebilmek için Varuna’yı durdurup birkaç saat bekledim. Bu okyanusta kırk dokuz gün olmuştu ama aslında neredeyse iki buçuk yıldı.”
                              Sayfa 301
“ –selam- diye seslendim, havuzlukta sıçrayarak, -selam baba! Bitti! Başardım!-
-   hey başardın işte!- diye seslendi, motor gürültüsü arasında ve güvertede zıplamaya başladı. –gerçekten başardın! Seninle gurur duyuyorum-“
                                                                                                                                Sayfa 303



*

    N. Ö.

Ynt: deniz/yelken kitaplarımdan rastgele seçmeler..
« Yanıtla #2 : Kasım 28, 2010, 23:26:37 »
Sarıldım Minik Teknemin Halatına – Çetin Kent

“Etrafı seyrediyorum havuzluktan, derin bir sessizlik, şimdiden dinlendirdi beni. En rahatlatıcı müzik bile şimdi kuru gürültü benim için. Denizin kayalara, kumsala dokunuşları rüzgar olmasa da deniz bir şekilde varlığını hissettiriyor, hafif bir dalgacıkla ya da içinden fırlayan bir balığın çıkardığı sesle. Hepimizin annesi o, hiçbirimiz yokken o vardı ve biz ilk defa bu kadar baş başa kalıyoruz onunla. Mutluyum, eminim o da öyle….
Uyku saati yaklaştı. Tweety de ben de biliyoruz ki çok uzun bir süre buraya gelemeyeceğiz, o yüzden bu gecenin tadını çıkarmalıyız, ne kadar çok uyanık kalırsak o kadar çok şey gösterecekler bize ay ve deniz.”
                              Sayfa 31
“lodosu bekliyorum, hakkınızdan lodos gelecek hepinizin. Korkmayın, sizi götüremeyecek kadar derinde, dolaşmış, kokuşmuş kökleriniz var sizin, korkmayın, gidecek olan benim. Çok da kökümüzdeydilerinizle baş başa bırakayım ben sizi, lodosu beklerken”
                              Sayfa 51
 


*

    N. Ö.

Ynt: deniz/yelken kitaplarımdan rastgele seçmeler..
« Yanıtla #3 : Kasım 28, 2010, 23:49:48 »
Halatları Kesince – Nesrin – Kemal Ayata

“bizim geçişte neler yaptığımızı merak ediyorsunuzdur.
Aşağıdaki önerileri deneyip belki hissedebilirsiniz.
*çalar saatinizin alarmını sabah 03:00’a kurun. Uyanınca ıslanmazlarınızı giyip, bahçeye koşun. (yoksa banyo da olur) hortumla kendinizi ve eşinizi ıslatırken bağırın: - tatlım, ana yelkene camadan vurmamız lazım!-
* kahvaltıda bir fincan nescafe’yle bir önceki akşamdan kalanları yiyin
* telsiz istasyonlarını arayarak yaklaşan soğuk cepheyi ve buna karşı almayı düşündüğünüz önlemleri tartışın.
* rüzgar şiddetini arttırınca dolap kapaklarını açıp kapayın, tabak ve bardakları mutfağa saçın ve ortalığı önceden neta etmediğiniz için kendi kendinize söylenin.
* rüzgar tamamen kalırsa, dikiş makinanızı oturma odanıza getirerek birkaç saat çalıştırın.
* hiçbir zaman elbiselerinizi tam olarak kurutmayın.
Yine de olmazsa bize bekleriz”
                              Sayfa 118

“bambaşka bir heyecandır okyanusta yelken yapmak.
Kimi zaman yüreğini coşturur, kimi zaman kanını dondurur.
Okyanusla birlikte koşmak farklıdır, ona karşı gitmek farklı.
Bazen zordur 6-7 metre yükselip alçalan dalgalarda karnını doyurmaya çalışmak.
Ayakta duramazsın, kapakları, dolapları açamazsın.
Deniz tutmasından korkup bazen tuvalete gitmek istemezsin.
Geceleri kendini bir köşeye sıkıştırıp zamanı öldürmeye çalışırsın büyük bir gayretle.
Tam yerime alıştım derken tependeki hava dönmeye başlar.
Yelkenler çırpınır ve çılgın bir yağmur başlar gecenin içinde.
Yağmurun, rüzgarın, dalgaların ve yelkenlerin patırtıları birbirine karışır.
Her şey yarım saatte olup bitiverir.
Zifiri karanlıkta çırpınıp duran şartlara trim yapmaya çalışırken, birden her şey normale döner.
Derin bir sessizlik çöker.
Yavaş yavaş arkandan sana yetişmeye çalışan rüzgarın eskisinden ıslak uğultusunu duyarsın yine.
…ve koca dalgalar arasında buruldukça sürekli çatırdayan geveze teknenin söylediklerini dinlemeye başlarsın.
Bir tropikal squall görevini yapmış, itinayla üzerinden geçip seni uyandırmıştır.”
                              Sayfa 178


*

    E. O.

Ynt: deniz/yelken kitaplarımdan rastgele seçmeler..
« Yanıtla #4 : Kasım 29, 2010, 09:41:13 »
Nilüfer Korsan, çok güzel bir topik açmışsınız.
Neredeyse hepsini defalarca okumama rağmen aynı ilgi ile ve sanki okumamışçasına tekrar okudum...

Teşekkürler...

*

    B. D.

Ynt: deniz/yelken kitaplarımdan rastgele seçmeler..
« Yanıtla #5 : Kasım 29, 2010, 23:28:04 »
Güzeldi. Resimleri görebilmek için üye olmalısınız. Üye Ol veya Giriş Yap
*

    N. Ö.

Ynt: deniz/yelken kitaplarımdan rastgele seçmeler..
« Yanıtla #6 : Ocak 04, 2011, 08:56:26 »
Tanrı’nın Terk Ettiği Deniz - Derek Lundy

Exide Challenger teknesinde (iki direkli arması olan komplike bir keç) yarışan Tony Bullimore birdenbire şiddetli bir gürültü duydu. Fırtınada teknesinin kayarken çıkarttığı çığlık gibi seslerin dahi üstündeydi. Karbon fiber salma, teknenin bitmez tükenmez hareketlerinden ölümcül şekilde yorulmuş ve birdenbire yerinden kopup,  oldukça sığ olan Güneydoğu Indian Ridge bölgesinde okyanusun 500 kulaçlık derinliklerine doğru kaymaya başlamıştı. 4,5 tonluk salmadan kurtulan tekne, üst kısmı ağır gelince bir anda inanılmaz bir hızla (sadece birkaç saniye içerisinde) alabora oldu.
am bu dakikada, yani alabora olmadan biraz önce, 57 yaşındaki Bullimore kamarasında bir kenara dayanmış, bir yandan sallanan tekli ocağında ısıtmayı becerdiği çayını yudumluyor, bir yandan da sarma sigaralarından birini içiyordu. Tekne yuvarlanırken o da aynı hızla teknesiyle beraber döndü ve birdenbire kendini kamaranın tabanı yerine tavanında buldu.
Olayın bu denli çabuk olması onu hayrete düşürmüştü. Aşağı doğru, şu anda gövdenin alt kısmını oluşturan, kocaman kamara pencerelerine baktı ve hızla içeri giren deniz suyunu gördü, ayaklarının altında adeta hızla akan bir nehir gibiydi. Teknenin iki direği ve çarmıhları arasından 70 knot hızla geçen rüzgârın uğultusu birdenbire kesilmişti. Hatta -teknenin sallanıp savrulmasına rağmen- inanılmaz bir sessizlik hakimdi.
Çay bardağı kaybolmuştu ama sigarası halen elindeydi. Alt üst olmuş teknesinde kamaranın tavanına dikildi, sigarasından bir iki duman daha çekti, sakin ve mantıklı bir şekilde durumu gözden geçirdi. Yapabileceğim pek bir şey yok diye düşündü. Kısaca durumun olumlu ve olumsuz yanlarını değerlendirip, nasıl hayatta kalabileceğini hesaplamaya başladı. Dışarıdaki dünyayabir şekilde EPIRB sinyali yollaması gerekiyordu. Belkide gövdede delik açmak için kendi aletlerini kullanabilirdi. Derken teknenin ağır bumbasını farketti. Teknenin altında direk ve çarmıhların arasına dolanmıştı. Su altındaki çalkantıyla birlikte savruluyor ve kamaranın büyük pencerelerinden birine çarpıyordu.
 
Birdenbire şiddetli bir yalpa sonucu bumba camı patlattı. Deniz adeta Niagara Şelalesi gibi içeriye doğru akmaya başladı. Alaboradan bu yana halen yanmakta olan kamara lambaları birden söndü. Karanlık kamara birkaç saniye içinde sıfır dereceye yakın soğukluktaki sularla dolmuştu. Aslında kamaranın zemini olan şimdiki tavanda sadece birkaç feet’lik bir hava boşluğu kalmıştı. Bullimore, birdenbire çok üşüdüğünü hissetti. Artık suların içinde yürüyordu, hayatta kalma giysisini buldu, üstündeki kötü hava kıyafetini çıkarttı ve giysiyi soğuk ve ıslak iç çamaşırının üstüne giydi. Ellerini ve ayaklarını açıkta bırakan bir modeldi ve yapabileceği tek şey şimdiden donmuş ayaklarını ıslak denizci çizmelerine sokmaktı.
Birkaç çikolata ve bir iki ufak su poşeti dışında tüm yiyeceği ve içeceği gitmişti. Kamaradaki diğer malzameler gibi onlar da kırılan pencerelerden giren dalgaların dışarı çıkarken oluşturduğu güçlü anafor ile denizin karanlığına doğru çekilmişti.
Artık EPIRB sinyalini başlatmak için gövdeyi kesmesine gerek yoktu, bumba bu işi onun için halletmişti. ARGOS’larından birini bulduğu bir halat parçasına bağladı. Kamaradaki buz gibi suya dalıp kırılan camdan dışarı doğru itti ve deniz yüzeyi olduğunu ümit ettiği yere doğru gönderdi. Ne var ki dışarıdaki çarmıh karmaşasının arasında takikıp kalması da mümkündü. Bullimore yardım sinyallerinin gerçekten gidip gitmediğinden emin değildi.
                         Sayfa 33-34


Gecenin saat onunda bu vida kırıldığında Parlier'in cenovası gümbürtüyle güverteye ve oradan da denize düştü, ıslak kocaman yelkeni tekrar güverteye çekme çabaları saatler sürdü. Zifiri karanlıkta, yelkenin etrafındaki ve salmaya dolanan halatları ayırabilmek için tam üç kere suya dalması gerekti.
"Yarışı kaybettim" dedi.
 
                         Sayfa 125
*

    N. Ö.

Ynt: deniz/yelken kitaplarımdan rastgele seçmeler..
« Yanıtla #7 : Ocak 04, 2011, 08:57:35 »
Dehşetin Seyir Defteri - Klaus Hympendahl

         Tepesine çıkmak lafının ne anlama geldiğini ancak bu seyahatte anladım. Mekan darlığı bir yatın en büyük dezavantajı. Konstanz Gölü'nde çok dahaufak teknelerle yelken yapmama rağmen, bunu hissetmemiştim,çünkübir kaç saat içerisinde tekneden inerdik. Ayrıca çoğunlukla yarıştığımız için sadece kazanmayı düşünürdük. Burada kazanılacak hiç birşey yok. Tek hedef varmak. Navigatörümüz haricinde kimse navigasyon sanatına hakim değil. onun başına bir şey gelirse neler olabileceğini düşünmek bile istemiyorum. Tabii tekne sahibinin bu bilgileri edinmemiş olması büyük ihmalkarlık. genelde zaten çok gamsız biri; diğer taraftan cömert ve sempatik.
                               Sayfa 153
 
          Bilemediği, arkadaşının kan içinde ve yaralı olmasına rağmen aslında görme yetisinden pek mahrum olmadığı. Andrea beklemeksizin içeri girip rakibesinin cansız vücudunun üzerinden atlıyor, erkek arkadaşının "nerede o?" diye bağırmasının etkisinde el fenerini bulup, aydınlık ışık demetinin yardımıyla dikkatle teknenin burnuna doğru ilerliyor. burada ön havalandırma kapağından içeri girmiş ve yelken torbalarının arkasına saklanmaya çalışan Schön'ü buluyor.
                               Sayfa 188
« Son Düzenleme: Ocak 04, 2011, 08:59:16 Gönderen: Nilüfer Özdemir »
*

    N. Ö.

Ynt: deniz/yelken kitaplarımdan rastgele seçmeler..
« Yanıtla #8 : Ocak 04, 2011, 09:02:03 »

Denizin Dili Denizin Yazısı - Mustafa Putlar

         Bu garip başlık, "aganta burina burinata!" ne demek diye hiç merak etmediniz mi? Etmediyseniz yazıklar olsun; ettiyseniz de bulamadıysanız, bugün şanslı gününüz. Çünkü bu yazı, denizci kumandaları hakkında.
         Bir çok denizci deyimimiz gibi kumanda sözcüklerinin kökünü de Akdeniz limanlarınınbir zamanlar yaygın gemici dili olan lingua franca'da (frenk dili) aramak gerek. Farklı dillerde, çeşitli biçimlerde kullanılan bu deyimlerin çoğu Venediklilerden ya da Cenevizlilerden geliyor, ama her birinin rotası değişik.
         Sayfa 46
 
         Demir kaldırmaya başladığımızda deniz kültürümüzün en güzel deyimlerinden biri olan "Vira bismillah!" deriz. "Tanrım, bizi bu huysuz denizin felaketlerinden koru, seferimizi selamate erdir!" anlamında. Virare kökünden gelen sözcükleri bugün dilimizde birçok yerde, örneğin yoldaki virajı dönerken, bankada virman yaparken, somunu civataya vira ederken de kullanıyoruz.
         Sayfa 47
*

    A.

Ynt: deniz/yelken kitaplarımdan rastgele seçmeler..
« Yanıtla #9 : Ocak 04, 2011, 09:18:50 »
Teşekkürler Nilüfer korsan,
Bende olmayan kitapları not alıyorum  Resimleri görebilmek için üye olmalısınız. Üye Ol veya Giriş Yap
*

    O. D.

Ynt: deniz/yelken kitaplarımdan rastgele seçmeler..
« Yanıtla #10 : Ocak 04, 2011, 11:07:13 »
Çok güzel bir çalışma;sağolun Nilüfer Korsan.Korsanlar kış şartlarından dolayı denizden uzak kalınca birbirine sarmaya başlamıştı.Katıldığınız hafta sonu etkinliği sanırım tekrar asıl konumuza dönmemize yardımcı olacaktır.Resimleri görebilmek için üye olmalısınız. Üye Ol veya Giriş Yap
*

    M. A.

Ynt: deniz/yelken kitaplarımdan rastgele seçmeler..
« Yanıtla #11 : Ocak 04, 2011, 11:32:58 »
Nilüfer Korsan Olayı Aşmışsın sen artık  Resimleri görebilmek için üye olmalısınız. Üye Ol veya Giriş Yap
Ezberledinmi yoksa Kitaplar yanındada öylemi veriyosun sayfa numaralarını  Resimleri görebilmek için üye olmalısınız. Üye Ol veya Giriş Yap
*

    N. Ö.

Ynt: deniz/yelken kitaplarımdan rastgele seçmeler..
« Yanıtla #12 : Ocak 04, 2011, 12:02:26 »
daha önce okuduğum kitapları tekrar elime almak için bahane oldu.
sizlere de tavsiye ederim Resimleri görebilmek için üye olmalısınız. Üye Ol veya Giriş Yap
elinizdeki kitaplardan katkı sağlarsanız sevinirim Resimleri görebilmek için üye olmalısınız. Üye Ol veya Giriş Yap
*

    N. Ö.

Ynt: deniz/yelken kitaplarımdan rastgele seçmeler..
« Yanıtla #13 : Ocak 04, 2011, 23:55:22 »
Denizin Çağrısı  - Jack London

          Ama Fransız Pete, gideceği yönü çok iyi biliyora benziyordu. ve bir keresinde, Joe'nun bir sorusu üzerine, denizde el yordamıyla gidebileceğini öne sürerek böbürlenmişti. Altıncı duygusu söylerdi ona yönünü.
          "Gelgitleri hissederimdir, rüzgarı, rüzgar hızını hissederimdir. Buna inanmalısındır. Nasıl? Bilmiyorumdur. Yalnız biliyorumdur ki karayı hissederimdir.Sanki kolum millerce ve millerce uzardır ve karaya dokunurumdur. Elimi karaya dokunurumdur. Elimi karaya bastırırımdır, bakarım, kara oradadır."
          Joe, soran bakışlarını Deniz Çocuğu'na çevirmişti.
          "Doğru" dedi Deniz Çocuğu "insan uzun süre denizlerde yaşadıktan sonra karayı hisseder. hala bir de burnun iyi koku alırsa, millerce öteden koklarsın karayı."
                                   Sayfa 115

          Öne geçtikten sonra, bu güzel yelkenli kendini iyice rüzgara kaptırdı ve kahverengi dibini göstermecesine yan yattı. Teknenin batacağını sandılar. Oysa o, yattığı kadar büyük bir çabuklukla doğruldu ve hızla ilerlemeye devam etti. Birden aceleyle yelkenin indiğini ve aynı anda koca bir demirin suya atıldığını gördüler. Sallanan yelken, tekneyi bir o yana, bir bu yana, bir o yana, bir bu yana devirirken, ikinci bir demirin suya indiğini gördüler. Bu ikinci demir, ilkinden bir hayli uzağa düştü. Sonra öteki yelkenler de indirildi, sarıldı, bağlandı.
                                   Sayfa 124   
*

    A. E.

Ynt: deniz/yelken kitaplarımdan rastgele seçmeler..
« Yanıtla #14 : Ocak 05, 2011, 17:16:53 »
Buz Tristan Jones

  Balıkçılar ve denizciler arasında pek çok batıl inanç vardır. Örneğin tekne üzerindeyken "tavşan" kelimesini asla kullanmamak ya da bu hayvanlardan birini tekne yakınlarında görünce denize çıkmamak gerekir. Bir rahibi asla tekneye almamalı ve onları her zaman "siyahlar giymiş adamlar" olarak adlandırmalıdır. Ayın on üçü cuma günü denize açılmamalı, mümkünse bütün cumalardan kaçınılmalıdır. Bir yelkenli tekne üzerinde ıslık çalınmamalıdır. (Islık çalmanın rüzgarı kızdırdığına inanılır. Ama asıl nedenin ıslığın diğer denizcileri kızdırması olduğunu sanıyorum. Kraliyet donanmasında bu bir zamanlar hakaret olarak kabul edilirdi Çünkü 1792 Spithead ayaklanmasında ve Nore'da, isyancılar bu şekilde haberleşmişti). Yine bir halatı roda yaparken ya da bir tencereyi karıştırırken saat yönünde hareket edilmeliydi, tersi güneşin hareket yönünün tersine olacağından şanssızlık getirirdi. Antik zamanlarda bir denizci karısının tencereyi saatin tersi yönünde karıştırdığını gördüğünde, onu öldürme hakkı vardı, çünkü kadının deniz yolculuğu için bir lanet yaptığına inanılırdı.

   Sayfa 117-118