0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.
Türkiye kadar denizci milleti görmedim ben. Denizi olmayan Mardinlilerin hepsi midye işi yapıyor. İşin komedisini bırakırsak eskiden çok iyi hatırlıyorum tekneler için lüx tüketim vergisi alınırdı. Zamanında denizci olamamızın en büyük nedenlerinden biri odur bence. Denizde yaşamayı denizci olmak isteyene devlet hooop du bakalım. Tekne dediğin şey lüx vergisini ver bakalım dediği için bu hallerdeyiz.
Denizcilik konusunda maalesef yavaş evriliyoruz. Kendi teknenizle İstanbul'dan Egew'ye inmek ızdıraptı. İstanbul limana gidip izin alıyordunuz, Liman size en yakın limana (sanırım Tekirdağ) kadar izin veriyordu. Oradan oraya derken Çanakkale'ye geldiğinizde liman sizden envanter defteri istiyordu, gerekçe, uluslararası sulara açılıyorsun, ya adalardan kaçak mal alırsan veya satarsan... Bodrum, Kaş gibi Yunana adalarına yakın limanlarda durum daha kötü idi, balıkçı denize çıkabilmek için her defasında sahil güvenlkten yazılı izin alıyordu, Yunan'a gitemsin diye. Sahil güvenlik bugün hava kötü denize çıkamazsınız diyebiliyordu. Ege'de benm de hakkım var diyer söylenip, kendi tekneni ege'ye salmayacaksın. Şimdi istediğin gibi çıkıyorsun. Sanırım zaman geçtikçe biraz daha evrileceğiz.
Bir süredir çeşitli başlıklarda, cesaret, korku vb. kavramlar gündeme geliyor.Bu kavramları kendimize göre yorumlayıp, kavramlar üzerinden mi hareket edeceğiz?Deneyimlerimiz ve bilgilerimiz ışığında öngörülerimiz var, bu öngörülerle tedbirimizi alıyoruz, bu tedbirleri almak korkmak değil, tedbir almamak da cesaret değil.Denizde hangi aksilikte, hangi sonuç çıkacağını biliyorsanız, tedbirini almak zorundasınız, "bişey olmaz ya" demek, sizin veya size güvenip o tekneye binmiş insanların hayatını kurtarmaz.