Siz konuyu sitem etmek için açmışsınız. O bakımdan başlıkla içerik çok uyuşmuyor. Uğur Mumcu çok sık kullanırdı bunu. Ülkedeki siyasi ve kültürel ortamı eleştirmek için. Tabii hak etmeksizin "ben biliyorum, bu böyledir" diyenlereydi en çok da.
Ama söylemek istediğiniz şey çok çok önemli. Bilgi nedir? Fikir nedir diye yola çıkarsak daha iyi yol alınır diye düşünüyorum.
Bu anlamda çok örnek var. Misal "Fiberin ömrü 30 yıldır" efsanesi. Tam tekneyi alacağım, (merhum) Yelken Dünyası sayısı yayınlandı ve başlık "Fiberin ömrü 30 yıldır" !
Hadi al..
Tekne 23 yaşında filan o zaman. Hadi al..
Mecburen uzaklaşıyorsunuz.
Daha dramatik olanı benim gibi bu işin eğitimini almayan insanların duyup gördüklerini doğru sanması. Güvendiğimiz bir arkadaş söylemiştir. Bizim burada böyle yapıldığından ben böyle öğrenmişimdir ve doğru sanıyorumdur. Ve burada art niyet filan da yoktur. Bir arkadaşıma epoksinin plastiğe yapışmayacağını anlatana kadar göbeğim çatlamıştı. İşi biliyorum. Çünkü plastik kapta epoksi karıştırıp kullanmışım. Ama bunu nasıl anlatacağım? Bu arkadaşı ikna edecek bilgi donanımım yok.
Paylaşırken en büyük handikaplardan biri bu.
İkincisi de uzmanlıklar konusunun deforme edilmesi. Çıkar alanına dönüşmesi.
O bakımdan bilgi paylaşmanın önemi kadar içtenliğin de önemi var.
Resimleri görebilmek için üye olmalısınız.
Üye Ol veya Giriş YapBasın mesleğinde eskilerin yaptığı bir espridir. Yeni başlayan stajyer muhabire "abi" dediği bir kıdemli gazeteci "yarın suya cemre düşecek git fotoğrafını çek getir. Kesin manşette yayınlanır" tiyosu verir. Ve delikanlı az soruşturur. Cemrenin o gün düşeceğini de öğrenir. Haberi, fotoğrafı manşette yayınlanacaktır. Daha büyük ödül mü var? Sabahın köründe, alacakaranlıkta (O zamanlar gazeteler Cağaloğlu'nda) Sarayburnu sahiline gelir.. Güneş yükselene kadar cemre düşmesini bekler fotoğraf makinesi elde, parmak deklanşörde..
Derken oradan bir başka kıdemli gazeteci "tesadüfen" arabası ile geçiyordur. Seslenir, arabasına alıp gazeteye götürür. Kapıdan içeri girdikten sonra da her her katta her gördüğü kişi ile ayaküstü muhabbet edip, "genç arkadaş"a Sarayburnu'nda rastladığını, oraya cemre fotoğrafı çekmek için gittiğini kendisine anlattığını filan söyler ve yoluna devam edip ofise ulaşır..
Öykünün devamı birçok eski kuşak gazetecinin anı kitabında vardır..
Resimleri görebilmek için üye olmalısınız.
Üye Ol veya Giriş YapAklıma benzer bir çok örnek geliyor.
Bence her konuda hepimiz bir şeyler yazmalıyız.Okuyan içinden doğru olanı kendi süzüp alsın.
Hüseyin Abi de "Külyutmaz"lığını yeniden hatırlamak istiyor.
Yenilere hatırlatayım. Hüseyin Abi'nin gözünden hiçbir yanlış kaçmaz. Anında enseler.
Abi "okuyan içinden doğru olanı kendi süzüp alsın" kolay olmuyor. Az biraz sahayı tanımak gerekiyor. Ama çoğunlukla da sıkıştığımızda soruyoruz "sorun var ne yaayım?" diye.
Bir yerlerde yazmıştım. "Bazı konularda doğru şeyler söylenmiş ama üstünde konuşulmadığından iddia gibi kalıyor" diye.
Sanırım yaşlı fiber teknelerle alakalı bir konuydu. Kafama takılınca da sonradan araştırıp öğrendim bir kısmını.. Yani yetecek kadarını
Resimleri görebilmek için üye olmalısınız.
Üye Ol veya Giriş YapAra ara iç tartışma iyidir. İçtenliği, samimiyeti yitirmemek kaydıyla.. Üsluba özen göstermek kaydıyla..
Bir arkadaşım bana "döver gibi konuşuyorsun, oysa bunu mizahla çok daha iyi anlatırsın ve daha etkili olur" demişti.
Son söz: Kış aylarında deniz seyri yapamadığımızdan "forum seyri" yapıyoruz. Tabii her zaman doğru rota olmayabiliyor..
Resimleri görebilmek için üye olmalısınız.
Üye Ol veya Giriş Yap