0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

*

    D. D.

O belki bir deli ama örnek alınabilecek bir deli. Çok tuzlu bir deniz kurdu.
hayat suda


*

    H. E.

Bu arada belirteyim. Nadire ve Selim Folkeboat Badem'in ilk sahipleri. Onlardan Kenneth, Kenneth'dan da Erhun Korsan almış. Selim'in ağabeyi de Batu Göker'in Forsa'sının eski sahiplerinden. Nadire ve Selim çok iyi denizci ve çok iyi doktordurlar.


*

    Ö. Y.

Dr. Selim Yalçın'ın Kendi Kaleminden...
« Yanıtla #17 : Ağustos 08, 2008, 21:07:49 »
Haklısınız Hakan Erim  Resimleri görebilmek için üye olmalısınız. Üye Ol veya Giriş Yap,

Eğer müsade ederseniz onların kaleme aldığı Efsane Denizciler yazılarını aktardığım için kısaca onlardan da bahsetmek de fayda var.

****

Dr. Selim Yalçın'ın kendi kaleminden....

Çoçukluğumdan, 4-5 yaşlarımdan beri en büyük hayalim denize çıkmak, en sürekli aşkım ise deniz aşkı oldu. Okula başlamadan önce her yazımı geçirdiğim Heybeliada’da, yatılı okuduğum Yeşilköy’de deniz kenarındaki okulda, haftasonları yanlarına geldiğim annemle babamın Ataköy’de denize bakan 9. kat apartman dairesinde, Bakırköy’den sahilyolundan otobüsle veya trenle Eminönü’ne doğru süzülürken,  Boğaz tepelerinde ve yollarında ailenin en minik üyesi olarak bir yerlere giderken bu mavi tenli, köpük saçlı sevgili beni cezbetmekte idi. Yıllar geçtikçe cılız çocuk göğsümün aşkı da güçlendi.


Yedi sekiz yaşlarında iken daha büyük yaşlarımda insanlara duyacağım aşkın benzerini denize duymaya başladım, deniz beni çekiyordu, denize kavuşmalıydım, deniz olmadan yaşayamazdım, denizin yakınındayken aşkına kapılıyor, hep onunla yaşıyor, denizden uzak kalınca hep ona kavuşma hayali ile yaşıyordum. Okumayı öğrenir öğrenmez 1960 ların sonunda piyasada bulunan bütün deniz hikayelerini okudum, ikinci sınıfta iken Sadun Boro’nun dünya turunu Günaydın gazetesinden binbir hayalle takip ettim, yarın insanlar Mars’a ayak bassa o kadar heyecanlanmam.


İkinci sınıfı bitirmeden hayalimde nice deniz maceraları yaşıyor, O yıllarda ülkemizde ‘üs’leri olan Amerikalıların getirip tecrübe seyri yaptığı Hovercraftlar’ı sınıfımın penceresinden seyrettikçe hasretim kamçılanıyordu, ikinci sınıfı bitirmeden ilk deniz romanımın müsveddelerinde başrolde kendimi yazıyordum: sıcak denizlerde bir adaya düşen ‘çocuk ‘ denizcilerin ‘Robinson’luk maceraları. Sınıf arkadaşım ( bugün iyi bir windsörfçü olan ) Nejat hayallerimin bu sayfasında yardımcı oyuncuydu. Ben ondan ‘fersah fersah’ önde idim


Herhalde o yazdı, bir yandan çeşitli ‘hayali‘ tekne ve hovercraft planları çizerken bir yandan da ilk teknemin omurgasını kızağa koydum. Sonradan ablası Neslihan Yargıcı olarak meşhur olan Alişan ve üç yaş büyük ‘abim’ Feyyaz’la birlikte, denizden çok uzakta ve çok yüksekte bir evin arka bahçesinde Amerika’dan 1950 lerin sonunda getirilmiş ‘ Popular Mechanics’ dergilerindeki planlara göre ölçerek biçerek tekneler inşa etmeye başladık. Günümüzde hala plan ölçü tanımayan, yüzbinlerce dolarlık ‘yatlar’ı inşa ederken tonajı ve su kesimini denk düşüremeyen tersanecilerin de çok önünde idik. Esentepe Dergiler Sokak’ta rahmetli Şemsi Amca’mızın gül bahçesinin bir kısmını işgal eden küçük tersanemiz çağın önünde ama denizden çok uzakta idi. Dokuz ila onbir yaşları arasında inşaatına katıldığım farklı yapı ( kontrplak, ahşap çıta üstü bez ve armuz kaplama) ve dizaynlardaki üç teknemizin hiç biri yağmur suyundan başka su göremedi, hiç birinin direğine yelken basılamadı.


Ama sebat eden başarır. Geliştirmekte olduğumuz kendi dizaynımızı 1974 yılında İstinye’de o yılların iddialı ralli yarışçısı Azmi (Avcıoğlu) Abi’imizin yarış arabalarını tamir ettiği garajın damında tamamladık, 280 cm boyunda, 85 cm eninde latin yelkenli, günümüzün ‘windsurf’lerine çok benzeyen, hatta prototipi denebilecek tek kişilik kapalı güverte kontrplak teknemizi  Boğaz sularında yelkenle gezme hayali ile inşa ettik. Uygun malzeme ve destek bulsak  günümüzün ‘windsurf’ünü belki de biz gerçekleştirebilecektik.

Maalesef bizim şahane yelkenlimizin teknolojisi o yıllarda İstinye’de bağlı duran, kolonya reklamlarında Müjde Ar ile birlikte oynayan meşhur ‘ Boğaziçi‘ itfaiye gemisininkinden bile daha eski idi. Teknemizin rengini seçerken 'Boğaziçi' gemisinin göz alıcı rengine özenerek kırmızıda karar kılmıştık. Boğaziçi itfaiye gemisi ve dört kardeşi 1917 Rus İhtilali’nde Çar’a bağlı denizciler tarafından İstanbul’ a kaçırılmış eski ahşap hücümbotlardı. Daha sonraki yıllarda batık olan bir eşinin üzerine kurulu kızaklara sandalımızı çekerken leşini incelediğim bu tekneler 1930 larda battıkları yerlerde hala sapasağlamlardı. İki tanesi de 85 yaşını aşmalarına rağmen belki hala Kamera Reklam 1 ve 2 isimleri ile Boğaz'da turist gezdiriyordur.


Bizim 1970 lerin İstanbul’unda bulabildiğimiz en sağlam tekne inşaat malzemesi  2,5 x 15 cm lik sarıçam kalas ve 4,5 mm kalınlığındaki kontrplakdı. Tekneleri deniz koşullarından korumak için elzem olan macunun hiçbir türü hazır bulunmazdı, biz de daha sonradan ustası olup para bile kazanacağım üstübeç, litopan, Osmanlı beziri, ince bezir, neft ve çok az deniz suyu karışımı ‘has macun’u karıştırmayı ve spatüla ile sürmeyi bilmezdik. Teknemizi kırmızı yağlıboya ile kat kat boyadık, salma kasasına o yıllarda su deposu olarak kullanılmak üzere 242 lt.lik varillerin tepesinden bin güçlükle kesilerek çıkartılan bir saç parçasını hareketli salma olarak taktık. O günlerde bir malzemeciye gidip ölçüsüne göre saç kestirmek bugün uzay gemisine binip aya gitmekten daha zordu. Evdeki inşaattan arta kalan 3 metre boyunda 2 santim çapında galvanizli su borusu, biraz çamaşır ipi ve Singer dikiş makinasında yelken şeklinde dikiverdiğimiz eski perdeler bütün Boğaz köylerinin alışveriş için gittikleri Beşiktaş’taki meşhur nalburdan alınan 3 metrelik bir fırça sapından yapılan bumbaya takıldı. Yelken donanımı tamamdı, biraz daha çamaşır ipi uskuta, evden sökülmüş eski kapı menteşelerine takılan bir kontrplak parçası dümendi. Gerdek günü geliyordu, onüç yaşında idim ve yılların aşkı ‘Deniz’ime kavuşmak üzere idim. O mutlu günde düğün alayında şu deniz aşıkları vardı:


Şu anda Fransa’da ‘Deniz’den uzakta yaşayıp her sene deniz aşkı ile Brest’teki eski yelkenli gemiler festivalini ziyaret eden Taci, süngercilikte ve levrek çiftliği işinde tutunamayıp , şimdi orkinos çiftliği kurarak ortak aşkımız ‘Deniz’den ekmeğini kazanmağa çalışan benden üç yaş büyük ağabeyim Feyyaz ve Rum mahalle arkadaşımız Luka. Luka'nın babası Vasil Usta bir zamanlar Türkiye’nin en meşhur, en iyi motorcusu  idi, Sadun Boro’nun teknesi Kısmet’in ve Türkiye’de o güne kadar yapılmış en büyük ve en güzel yelkenli olan Haldun Simavi’nin ‘Melek’ yatının motorlarını o donatmıştı. En son duyduğumda yarı metruk İstinye kilisesinin papaz evinde yaşayan bugün doksanına dayanmış olması gereken Vasil Usta'nın oğlu Luka bizden kopup ‘Deniz’ kenarı Pire’ye yerleşti 20 yıl önce. Hep beraber kırmızı teknemizi bize dağlar kadar yüksek gelen bir tepecikten aşağıya indirdik. 1974 senesinin bir Eylül günü acemi bir aşık kadar heyecanla ve beceriksizce sonsuz sevgili ‘Deniz’e kavuştum.  Aşkımız yıllar içinde yoğunlaştı, güzelleşti ve bizi güzelleştirdi.


İstanbullular 1930 lardan sonra ‘Deniz’  ile tanışmış, ‘Deniz’i sevmişlerdi. Çok eski İstanbullu olan ailemin delikanlıları da kendilerini deniz aşkına kaptırmış ve benden önceki nesilin babamdan başka tüm ‘erkek’ evlatları denizde ölmüşlerdi. Turan  dayım ve halamın oğlu Sinan onsekiz yaşına bastıkları yaz ( 1951 ve 1968 ) ‘Deniz’ aşkına kurban gitmişlerdi. Dayımın yelkenli sandalı ile Sivriada açıklarında kaybolmasından sonra dedem Hüsnü Karahasan felç olup bir iki sene yaşamış. Eniştem ise (Hayati Nayman, vefatı 1968) oğlunun benim de gözümün önünde bir tramplen kazasında  boğulmasından onbeş gün sonra kalp krizi geçirerek hayata veda etmişti.


Hain aşık ‘ Deniz’ ailemin en sevdiği canları ikişer ikişer almıştı, ama ben bir ‘Deniz Şövalyesi’ oldum ve bu aşığı dize getirdim. 1975 senesinde hayatımın ilk ve tek hırsızlığını yaptım: o yıllarda hızla yapılaşmakta olan İstinye'mdeki bir inşaattan 4 metre boyunda 10 x 10 cm ölçülerinde bir kalas çaldım. Bir hafta uğraşıp bu kalası keser, rende ve zımpara ile yuvarlak bir yelken direği haline getirdik. Beş metrelik sandalımızın ortasındaki oturma yerini delerek direği taktık, yine çamaşır ipleri ve eski perdelerle donandık ve Boğaz'da yelkenle uçmaya başladık. Aynı yılın Eylül ayında kürek sporuna başladım, hala devam ediyorum, dünya şampiyonalarına bile katıldım. 1976 da balık tutup satmaya başladım, 1979 da 'İndependenta' tanker yangınında Boğaz balıkçılığı ilk büyük darbeyi yedi, balık azaldı. 1982 de balık bitti, ama ben 'Deniz'den kopmadım. Balıkadamlığa başladım. 1987 de Artvin dağlarında, denizden uzakta bir yıl köy doktorluğu yaptıktan sonra İstanbul'a döndüm ve ilk hakiki yelkenlimi: Forsa'mı satın aldım. Sonra daha büyük ve daha güzel yelkenliler ve açık denizler geldi.


Otuz yıldır sayısı yüzleri aşan farklı sandallar, fıtalar (kürek yarış tekneleri), yelkenliler, katamaranlar ve suda yüzen her türlü cisimle ‘Deniz’in gönlünü kazandım. Küçük yaşta 'Deniz Hocalığı' yapma mertebesine eriştim: her yaştan yüzlerce insana kürek çekmeyi, yelken kullanmayı, balık tutmayı ve 'Deniz'e saygı duymayı öğrettim. Yıllar geçtikçe 'Deniz' bana kapılarını daha çok açtı, kışı ve yazı, geceyi ve gündüzü, kesici ayazı ve kavurucu sıcağı, fırtınayı ve rüzgarsızlıkları, engin sonsuzlukları ve kayalık sığ burunları tattırdı. Hazinelerini: binlerce lüferini, kofanasını, toriğini balıkçılık yıllarımda bana hediye etti ve daha iki gün önce yunuslarını bağrından kopartıp bana seyrettirdi. En önemlisi bana önce gençlik aşkımı, daha sonraki yıllarda dünyanın en güzel aşkını  verdi. İki güzel kızımı ‘Deniz’ ve ‘Güneş’i de ‘Deniz’ de büyütüyorum.


*

    C. G.

Biraz araştırsak, kitap karıştırsak da ülkemizde denize ve tekneciliğe gönül vermiş "kayıp" hazineleri bir araya getirebilsek, gelecek nesillere aktarabilsek, ufuklarını açsak, genişletsek diyorum.
Hazır Özlem Korsan bu işe el atmış gönül vermişken devamını getirmesinde yardımcı olsak.
 Ne nersiniz?


*

    Ö. Y.

Harika derim Cem  Resimleri görebilmek için üye olmalısınız. Üye Ol veya Giriş Yap

Zira kaynak bulmak için epey ter döküyorum Resimleri görebilmek için üye olmalısınız. Üye Ol veya Giriş Yap

Gerçekten de aslında sponsor bulsak da, şu türkçe çevirisi hala yapılmamış kitaplarla, kendi hazinelerimizi derleyip kitap haline getirtsek  Resimleri görebilmek için üye olmalısınız. Üye Ol veya Giriş Yap

hımmmm... Resimleri görebilmek için üye olmalısınız. Üye Ol veya Giriş Yap bunu ben bi düşünüp, çevremde hangi yayınevleri dostlar var bir bakınayım  Resimleri görebilmek için üye olmalısınız. Üye Ol veya Giriş Yap


*

    m.

Özlem korsan...
Dipsiz bir bilgi kuyusu gibisiniz... Eminim daha çok paylaşacak bilgi hazineleriniz vardır.. Bu bilgilerden bizi mahrum etmeyiniz ve teşekkürlerimi kabul ediniz...

Bursa lı korsan  Resimleri görebilmek için üye olmalısınız. Üye Ol veya Giriş Yap
*

    Ö. Y.

Bursalı Sütçü  Resimleri görebilmek için üye olmalısınız. Üye Ol veya Giriş Yap ,

Ege ve Akdeniz'de epey hazine buldum  Resimleri görebilmek için üye olmalısınız. Üye Ol veya Giriş Yap

Çok kıymetliler , o yüzden azar azar paylaşıyorum  Resimleri görebilmek için üye olmalısınız. Üye Ol veya Giriş Yap

Selamlar,

Özlem  Resimleri görebilmek için üye olmalısınız. Üye Ol veya Giriş Yap (aslensürmeneliolupbodrumludiyeadınıçıkartmışavarekorsan)

*

    M. Ç.

Cem korsan,
Arşiv konusunda Arlsan abinin eline su dökemeyiz diye düşünüyorum...

Özlem korsan,
Yayınevi, hatta dağıtımcı ve dahi matbaa (klasik ya da dijital) konusunda (sponsor tarafını halledebileceksek) beni bul  Resimleri görebilmek için üye olmalısınız. Üye Ol veya Giriş Yap
*

    Ö. Y.

Bağlantıları görebilmek için üye olmalısınız. Üye Ol veya Giriş Yap
Cem korsan,
Arşiv konusunda Arlsan abinin eline su dökemeyiz diye düşünüyorum...

Özlem korsan,
Yayınevi, hatta dağıtımcı ve dahi matbaa (klasik ya da dijital) konusunda (sponsor tarafını halledebileceksek) beni bul  Resimleri görebilmek için üye olmalısınız. Üye Ol veya Giriş Yap

Mehmet Korsan,

Anlaştık. Resimleri görebilmek için üye olmalısınız. Üye Ol veya Giriş Yap
Önemli bir bölümü senin vasıtanla çözdüğümüze göre ufak bir ayrıntı olan Sponsorluk kısmını da  Resimleri görebilmek için üye olmalısınız. Üye Ol veya Giriş Yap
çözmek bana mı kaldı  Resimleri görebilmek için üye olmalısınız. Üye Ol veya Giriş Yap

Katkıların için teşekkür ediyorum ve sponsorları araştıracağım zaman içinde  Resimleri görebilmek için üye olmalısınız. Üye Ol veya Giriş Yap

Çok sağol  Resimleri görebilmek için üye olmalısınız. Üye Ol veya Giriş Yap

Selametle kal emi

Özlem (bütünsponsorlarsırayagirmişkapısındabekleyenkorsan)
« Son Düzenleme: Ağustos 09, 2008, 13:18:15 Gönderen: Ozlem Yazıcı »
*

    C. G.

Özlem Korsan,
Ağustos ayından beri Dünya Gezginleri serine son vermiş görünüyorsun.
Hayrola? Yoksa biz GeKo'lara küstün mü?
Seni küstüren mi oldu?
*

    C. G.

Tristan Jones'un BUZ'unu bir kez daha, ama bu kere yavaş yavaş sindire sindire okudum.
Kuzey batı Avrupa ve İngiliz adaları halkları konusunda çoook geniş bir tarihsel panorama anlatıyor. Okumaya değer.
Diğer taraftan 10 metrelik "Cresswell" ve üstüne kalan yadigar tek bacaklı tek gözlü köpek Nelson ile birlikteliği gerçekten okumaya değer.
Ve asıl önemlisi denizciliğin amentüsü yelkenciliği hemen hemen her aşamada nasıl anlattığı ..... Ketch armanın sağladığı faydaları, nasıl hayatını kurtardığını......
Bir amaç uğruna "insan" ın nelere katlandığını......

Okumayanlara tavsiye ederim.
*

    m.

Özlem korsaniçe...
Ben mi göremdim, yoksa siz mi ara verdiniz. Hala bekliyorum yazılarınızı... Resimleri görebilmek için üye olmalısınız. Üye Ol veya Giriş Yap