0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

*

    L.

Bok

Siz kara adamları neye sahip olduğunuzun farkında değilsiniz. Sifonu çekersiniz ve bokunuz sihirli bir şekilde ortadan kaybolur. Boruların içinden geçer ve hakkında hiçbir zaman düşünülmeyecek sihirli foseptik dünyasını boylar.

Biz gemiciler öyle değiliz. Bokumuzu saklarız. Onları depoda biriktirir, yolculuk boyunca yanımızda taşırız. Tabiri caizse, biri onu gönüllü olarak almayı kabul edene kadar tüm cennetimiz boyunca yanımızdan ayırmayız. Parfümleriz, deodorant sıkarız. Olmadı pudralarız, kokuyu kesmek amacıyla farklı karışımlar deneriz.

Y vanası nedir biliriz. Kanatlı subabın ne olduğunu biliriz. Tuvaletimiz tuvalet değildir. Biz ona saksı deriz. Tuvalet kağıdımızı içine atmayız. Onları da teslim edene kadar yanımızda taşırız.

Saksımızın bakımını düzenli olarak yaparız. Yağını korusun diye düzenli olarak sebze yağıyla yağlarız. Neredeyse her gün kaçağı var mı diye inceleriz. Saksımıza söveni de çıkar, dua edeni de. Yaşamımız ve konforumuz için vazgeçilmezdir, bu yüzden kendisine saygı duyarız. Ayrıca en kötü zamanlarda bozulma gibi bir eğilimi olduğu için aynı zamanda kendisinden korkarız.

Bazen kokar. Hava giriş çıkışı için küçük bir bölümü vardır. Verandanızda otururken evde birinin sifonu çektiğini ve aşağı gönderdikleri şeyin güzel kokusunun burnuza geldiğini düşünün.  

Bodrumunuzda bir foseptik deposu olduğunu hayal edin. Aşağı inmeniz gerektiğinde her zaman onu göreceksiniz. Haftada bir içine parfüm ya da deodorant atacaksınız. Biri sifonu çektiğinde verandanızda kokusu burnunuza gelecek. Ve arada sırada boşaltması için birini çağıracaksınız.

Bazı utanmaz denizciler ise direk denize sıçmayı seçerler. Limanlarda birbirinden şık yelkenli teknelerin arasında denize gireceğiniz zaman bu fikrinizi bir kez daha gözden geçirin derim.   

Deniz gezginleri kıyıdan yasal olarak yeterince uzaktaysalar direk okyanusun içine sıçabilir. Bu yasaldır. Tabi oldukça rahatsız edici olmakla birlikte. Ev bokunuzundan kurtulmak için onu 8 km uzağa taşıdığınızı düşünün.

Gemi saksıları özel değildir. Yani ben sıçarken beni duymayacağınız ya da kokumdan kaçabileceğiniz hiçbir yer yoktur.
Depo yönetiminin bir Altın Kuralı vardır: Ne olursa olsun hiçbir zaman deponun taşmasına izin verme. Taşma ihtimalini bile riske etme. Ne yaparsan yap taşmayacağından emin ol. Sonucunda ortaya çıkacak temizlik en boktan iştir. (Lütfen nereden bildiğimi sormayın.)

Eminim ki sıçmakla ilgili hiç bu kadar düşünmemiştiniz. Anlatmak istediğim de tam olarak buydu.

Dışkı Türüyle Yakın Münasebet

Bir gün 3 arkadaşımla beraber denizde sırt üstü yatıyorduk. Bir cisim bize doğru yüzüyordu. Arkadaşım ne olduğunu merak etti ve eline aldı. “Dostum, eline aldığın şey bok” dememle beraber ilgisiz bir şekilde tekrar denize bıraktı ve bok aynı yolunda yüzmeye devam etti. Ardından on dakika boyunca bokun kaynağını tartıştık ve sonunda bir köpeğin boku olacağında karar kıldık. Bu büyük ihtimalle olmasını istediğimiz şeydi ama yine de kendimizi avutmada işe yaramıştı. (Gerçek Hikaye)

Çok uzun zaman önce Kaptan Bravo adında, hiçbir düşmanından korkmayan bir denizci varmış.
Bir gün, denizde yol alırken, kuledeki gözcü, korsan gemisi gördüğünü haykırmış. Mürettebat korkuya kapılmış koşuştururken, Kaptan Bravo “Bana kırmızı gömleğimi getirin!” diye kükremiş. Hemen ikinci kaptan kırmızı gömleği getirmiş. Kaptan Bravo kırmızı gömleği giymiş ve adamlarına savaş emri vermiş. Kanlı bir mücadele sonrası korsanları büyük bir hezimete uğratmışlar. Aynı gün ilerleyen saatlerde bu sefer bir değil, İKİ korsan gemisiyle karşılaşmışlar! Kaptan Bravo yeniden kükremiş, “Bana kırmızı gömleğimi getirin!” ve tekrar, kanlı bir savaştan daha galip çıkmışlar.  O günün akşamı, mürettabat güvertede oturmuş zaferleri konuşurken, ikinci kaptan, Kaptan Bravo’ya sormuş, “Efendim, savaş başlamadan önce neden kırmızı gömleğinizi istediniz?” Kaptan cevap vermiş, “Savaşta yaralansam bile kanımı görmeyecektiniz, böylece korkusuzca savaşmaya devam edecektiniz.” Adamlar, Kaptan Bravo’nun cesareti karşısında sessizliğe bürünmüşler.  Ertesi sabah, güneş doğar doğmaz, bu sefer gözcü ufukta bir değil, iki değil tam sekiz korsan gemisi görmüş. Bu uyarıyı mürettebat duyar duymaz, hepsi birden Kaptan Bravo’ya dönmüş. Herkes olağan savaş çağrısını yapmasını bekliyormuş. Kaptan Bravo, tereddütsüz bir şekilde ikinci kaptanına dönmüş ve bir kez daha kükremiş, “Bana kahverengi pantolonumu getirin!”

Bir kitapta bok üzerine niye bir bölüm yazdım? Hatta başlığını “bok” koydum. Bu denizcilik mizahı eserimi yazarken, Punta Gorda şehri için part time olarak gemi boşaltma işindeydim. Bildiğiniz şeyle ilgili yazacaksınız. SS Kova Temizleme adında bir boşaltma gemisini işletmek sanırım beni bu konuda uzman yaptı da ondan.

Marinalar Demirlemeye Karşı

Marinanın güzel yanlarından biri, çapadayken kaçırdığın şeylerdir. Ayrıca sahil elektriğine bağlı olmak ayrı bir artıdır. Sınırsız suya sahip olmak da süper birşey.

Marinada çıplak dolaşamazsınız, fakat istediğiniz zaman duş alabilirsiniz.

Marinalar sizin iki yanınıza komşu getirir. Ayrıca kötü havalardan da korur.

Marinalarda çöp kutuları, kablo TV, ücretsiz kablosuz internet ve yüzme havuzları vardır. Açıkta demirlediğinizde ise deniz ayıları, yunuslar, balık kartalları ve süper güzel gün batımları vardır.

Marinalar paralıdır. Açıkta demirleme ise bedava.

Marinalar, ev benzeri tekne severlerin yeridir. Birçok arkadaş edinirsiniz. Açıkta demirlediğinizde ise gerçek denizciler gelip gider. Birçok yeni arkadaş edinirsiniz. Gemicilik kardeşliğinde birçok iyi insan vardır. Hızlı ve kolay bir şekilde arkadaşlıklar kurarsınız. Tabi arada garip kişilerle karşılaşmak da mümkündür. Onları da hoş görmek gerekir.

Açıkta demirlemenin bedava olduğunu söylemiş miydim?

Marinalar şehirlerin, kasabaların içindedir. Gürültülüdür. Çöp kamyonları saat 5’te gelir. Göçmenler saat 8’de çimleri biçer. İtfaiyeler, polis arabaları, trafik gürültüsü ve sürekli geçen jetler hiç bitmez. Açıkta demirleme ise yunus nefesi sesiyle kaplıdır. Deniz kartallarının cıvıltısı hiç eksilmez. Tekir balıkları denizde dalıp çıkarlar. Teknene dalgalar hafif hafif çarpar.
Marinada yaşarsanız şehir manzarasını, binaları, turistleri izlersiniz; açıkta demirleyince ise pelikanların dala çıka avlanmasını. Her akşam mükemmel gün batımını izleyebilirsiniz. Marinada ise şanslıysanız belki gün batımının küçük bir bölümünü görebilirsiniz.

Marinaların paralı olduğunu söylemiş miydim?! 

Marina tesislerini kullanıyorsanız, tuvaletiniz için endişelenmenize gerek yoktur.

Marina tesislerini kullanıyorsanız, bu tesisleri diğer marina kullanıcılarıyla paylaşıyorsunuzdur.

Marinaların kuralları vardır. Standart yaşam ve davranış beklentileri vardır. Demirlemede ise istediğiniz salaklığı yapabilirsiniz.

Marinada yaşıyorsanız manzaranız hep aynıdır. Açıkta demirlemişseniz ise, manzaradan sıkıldığınız zaman çapanızı çeker, manzaranızı istediğiniz gibi değiştirirsiniz.

Şu an bir marinadayım. Sürekli yabancılar gelip geçiyor ve tekneme dik dik bakıyor. Dostlarım iyi güzel ama özel yaşamım ne olacak?

Dinlenme salonlarına hiç girmeyeyim bile. Dinlenme salonu marinalarda televizyonlu ortak kullanım alanlarıdır. Altı denizcinin ne izleneceğine karar verme sürecini düşünün yeter.

Marinalarda çamaşır odaları da vardır. Bu değişmez sistem, Nazi çamaşırı anlamına gelir. Eğer biri, çamaşırını makinede ya da kurutmada bir bütün olarak bırakmazsa, bu görevli kadını çok kızdırır. Hemen ıslak giysini makinenin dışına çıkartır. Suçluyu bulduğunda ise yine aynı hızla azarlamaktan geri kalmaz.

Ayrıca ortak bir buzdolabı vardır. Dondurmalı pastayı marina buzdolabında bırakmamanızı tavsiye ederim. Yoksa biri dondurmanızı yalayabilir. (gerçek hikaye)

Az önce elemanın biri yine iskeleme yürüdü. Kovalamak zorunda kaldım. Siz çaylaklar için ana iskele güzeldir. Başkalarının özel iskelelerinde yürümeyin. Bu evinizin dibine gelip içeri bakmamla aynı şeydir.
Marinalar paralıdır. Demirleme ise bedava. Marinalar hayatınızı kolaylaştırır, fakat paralıdır. Açıkta demirleme ise size mahremiyet, özgürlük ve doğanın mükemmelliğini sunar, ve hepsi bedavadır.
...
...
...


*

    M. A.

Ynt: Ed Robinson'ın “Bok, İçki ve Bikini” kitabından...
« Yanıtla #1 : Mart 31, 2017, 15:39:30 »
Bağlantıları görebilmek için üye olmalısınız. Üye Ol veya Giriş Yap
Alargada yaşam böyle birşey Resimleri görebilmek için üye olmalısınız. Üye Ol veya Giriş Yap


*

    Ö. Ö.

Ynt: Ed Robinson'ın “Bok, İçki ve Bikini” kitabından...
« Yanıtla #2 : Mart 31, 2017, 19:12:26 »
Kapağı da burada;
Resimleri görebilmek için üye olmalısınız. Üye Ol veya Giriş Yap

öZgür



*

    H. E.

Ynt: Ed Robinson'ın “Bok, İçki ve Bikini” kitabından...
« Yanıtla #3 : Mart 31, 2017, 22:17:43 »
IÇKI?


*

    M. K.

Ynt: Ed Robinson'ın “Bok, İçki ve Bikini” kitabından...
« Yanıtla #4 : Mart 31, 2017, 22:49:46 »
Üstad, bu kadar uzun yazmak güzelde 3 cümle ile özet yazabilirmisin Resimleri görebilmek için üye olmalısınız. Üye Ol veya Giriş Yap

*

    A. B.

Ynt: Ed Robinson'ın “Bok, İçki ve Bikini” kitabından...
« Yanıtla #5 : Nisan 01, 2017, 02:54:47 »
Bağlantıları görebilmek için üye olmalısınız. Üye Ol veya Giriş Yap
IÇKI?
BIKINI'de de aynı problem var. Türkçe kitap isminde niye ingilizce karakter kullanmışlar onu anlamadım?
« Son Düzenleme: Nisan 01, 2017, 02:55:12 Gönderen: Ahmet Bom »