0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

*

    Ö. Y.

Bozkırlı Olmaktan DENİZCİ Olmaya Geçme Zamanı
« : Ağustos 08, 2008, 02:14:16 »
Yıl 1981 - Çetin Altan kaleminden....




Biz bin yıl içinde bozkır kökenli bir köylü toplumu olma koşullanmasını kırabilseydik de, toplumsal bir değişimle, üstünde yaşadığımız yarımadanın olanaklarını yeterince kullanabilseydik, bugünkü düzeyimizle durumumuz ne olacaktı, biliyor musunuz?

En azından yüzmesini, kürek çekmesini, yelkenli ve deniz motoru kullanmasını bilmeyen gencimiz kalmayacaktı.

Yılda adam başına düşen iki kiloluk balık tüketimi, en azından otuz kilo olacaktı…

Kıyılarımız, uzunlukları on kilometreyi aşan iki düzine limanla donanacaktı.

Ve deniz ticaret filosu sıralamasında, bir karışlık kıyısı olan Polonya’nın da gerisine düşerek otuz beşinci değil, onuncu olacaktık…

Anadolu’yla, Trakya’nın, Karadeniz, Marmara, Ege ve Akdeniz kıyıları, gemici yaşamlarının öyküleri, aşkları ve şarkılarıyla, yosun ve köpük kokulu rüzgarların şenliğini estirecekti.

Edebiyatımızda binlerce deniz şiiriyle romanı, Frikya, Lidya, Roma uygarlıklarından beslenmiş bir anlatımı, çağın evrenselliğiyle bütünleştirecekti.

Her köşe bucakta okyanuslara ilk açılmış, kutuplara ilk gitmiş gemilerle gemicilerin anıtları yükselecekti…

Yaşamın her parçasında sade kerpiç renginin değil, mavilerin de ağırlığı görünecekti…

Ve Osmanlı imparatorlarından en az yarısı ünlü amiraller arasında yer alacaktı…


Ne yazık ki hiçbiri Sultan Aziz’e kadar bir gemiye bile binmedi..

Onaltıncı yüzyılın yürekli korsanları, bozkır kökenli değil, kıyı kökenliydiler ve değişik bir yorumla Kartaca’nın görünmez mirasından oldukça pay almışlardı.

Ama, bozkır koşullanması üstünde yeterli bir etki yapamadılar. Onların ad ve anılarını yaşatan bir köy bile yoktur bizim yarımadada…

Kaptan-ı derya’lık payesi ise İstanbul’da başlayıp, İstanbul’da biten bir paye idi. Bin yıldır bir yarımadanın kıyılarında yaşayanlar yüzyıllar boyu bir kaptan-ı deryanın limana nasıl girdiğini bile hemen hiç göremediler.

Kerpiç, tezek, kağnı, karasaban, at, kılıç, kalkana harcadığımız kuşakların bir bölümünü de denizlerle bütünleştirebilseydik;

Bugün Türkiye dünyanın her köşe bucağını kendi evi gibi bilen, argosundan günlük eşyasına, türkülerinden yemeklerine kadar, yaşamının her kromozomunda, yüzlerce yıllık denizciliğin izlerini taşıyan çok kıvrak ve çok hızlı bir toplum olacaktı…

Kıyılara bakan tepelerde, denizlerde kaybolup gitmiş, gemicilerin bir anı – taş’dan ibaret boş mezarlarında, içli şiir dizeleri okunacaktı.

Bugün Türkiye’de denizlerden dönmemişler için dikilmiş bir tek anı – taş bile yoktur. Bin yıldır bir yarımadada oturan bir toplum için dikkati çekecek bir gariplik değil midir bu?

Nasıl ki kıçtan takma bücür motorlu, iki metrelik bir sandalın bile hala daha ultralüks sayılması da ayrı bir garipliktir.

En azından yüz deniz okulumuz olması gerekirken, bir tanesinin bile oldukça bakımsız ve ilgiden yoksun bırakılmasının, kimsenin kılını bile kıpırdatmaması gibi…

Artık açık seçik iyice bilincimize kazımamız gerekir ki;

Çevresi dört denizle kaplı koskoca bir yarımadada oturmak, başlı başına bir mutluluktur.

Bu mutluluk, kara bahtım, kör talihim iniltilerini şen kahkahalara bir türlü çevirememişse, bunun nedeni bozkır kökenli koşullanmasını bir türlü kınatamayışımızdandır. Bunu bir yıldır neden kıramadığımız ise çok ayrı bir inceleme konusudur. Ve ikinci bir örneği yok gibidir.

Bol bol deniz okulları açmak ve buralara parasız yatılı öğrenciler almak bile aklımıza hiç gelmemiştir.

Gerek deniz araçları yapımında, gerek deniz işletmeciliğinde, gerek deniz taşımacılığında iyi yetişmişlerin, dünyanın hiçbir yerinde aç kalmayacağını belirtmek dahi bu okulların tıklım tıklım dolmasına yeterdi.

Nerelerde çalıştıracağımızı bilmediğimiz binlerce lise diplomalısının yerine, dünyanın tüm denizlerinde bayrak dolaştıran binlerce denizcimiz olurdu bugün…

Tanzimat “çağdaşlaşma” deyimi yerine, “Batılılaşma” deyimi kullanmanın yanılgısına düştü.

Bu yanılgı ise hala daha sürüp giden sonu gelmez tartışmalara yol açtı.

Kimi Batı’yı şu veya bu gerekçe ile, tümden yadsıdı, kimi Batı hayranlığının şapşallığına yuvarlandı.

Ve kimsenin aklına “bozkırcılık”tan “denizciliğe” geçme gelmedi.

Oysa “denizcileşme” Batılaşmayı da çağdaşlaşmayı da içeren ve bizim yarımadanın durumuna çok uygun düşen bir değişim olacaktı.

Batıyı tanıdığımızı sandığımız kadar dahi denizciliği tanımadığımız için, toplumsal reformun böyle bir rotadan da geçirilebileceğini hayal bile edemedik.

Denizciliği genel bir kalkınmanın dinamosu olarak değil, yan bir parçası olarak değerlendirdik hep…

Kalkınmış toplumlarda denizciliğin nasıl bir rol oynamış olduğu üstünde de, hemen hiç durmadık.


Son elli yıllık siyasal edebiyata bir göz atın, deniz üstüne söylenmiş elli cümle bulamazsınız…

Bir yarımada üstünde bozkırlı kalmış olmanın bu kadar koyusuna da doğrusu zor rastlanır.



“Yavuz geliyor Yavuz, denizi yara yara.

Kız ben seni alacağım başına vura vura”


türküsü bile denizci türküsü değil, bozkırlı derebeyi türküsüdür.

Çünkü hiçbir denizci, başına vura vura almaz kadını…

Ve zaten kadınlarda deniz kızlarına benzer bir yan vardır. Kendilerinden aşık olurlar denizcilere…

Denizciliğe karşı imrenmeyi biraz daha körükleyelim mi ?

Gerçekten büyük gerek var buna...


Denizciler, bozkırlılar kadar trafik kazası da yapmaz.

Türkiye denizcilik aşamasını tamamlamış olsaydı, trafik kazalarında ölenlerin sayısı günde hiçbir zaman otuza kadar çıkmazdı.

Kara adamı denize:

“Deniz engin bir sudur, tuzlu, yeşil dalgalı. Kıyılarını süsler bazen beyaz bir yalı”

diye bakar.

Denizci ise:

“Mavi aynasında suların boy verip görünmek istiyorum. Denize dönmek istiyorum, denize dönmek istiyorum”

diye bakar.

Yüzyıllardır Anadolu’nun öksüz bırakılmış olmasının nedeni,

Denizlerin öksüz bırakılmış olmasıdır.



*

    D. A.

Ynt: Bozkırlı Olmaktan DENİZCİ Olmaya Geçme Zamanı
« Yanıtla #1 : Şubat 08, 2012, 14:14:03 »
Çok güzelmiş. Özlem Hanım'a paylaştığı için, Cem Korsan'a da hatırlattığı için teşekkürler.


*

    N. Ö.

Ynt: Bozkırlı Olmaktan DENİZCİ Olmaya Geçme Zamanı
« Yanıtla #2 : Şubat 08, 2012, 14:46:33 »
Muhteşem bir yazı. Parça parça anlatmaya çalıştığımız birçok şeyi, bir solukta anlatıvermiş. Tabii ki anlamak isteyenlere...


*

    H. B. T.

Ynt: Bozkırlı Olmaktan DENİZCİ Olmaya Geçme Zamanı
« Yanıtla #3 : Şubat 08, 2012, 23:58:44 »
Bu foruma üye olan tüm yelkencilerin gönülden denize bağlandıkları ve sevdalı oldukları su götürmez bir gerçeklik. İnanıyorum ki her birimiz en azından bir insana bu sevdayı aşılayabilirsek çoğalacağız.      NE DEMEK en güzel tekne arkadaşının teknesidir.  Daha bunun gibi bir yığın deyiş var bizi denizden uzaklaştıran .  Bozkır zihniyeti, dört denizlede sarılmış olsak  bizi bu sevdadan uzak tuttu.  Öcü yaptılar denizi, bilmediğimiz, tanımadığımız halde korkuttular. NE DEMEK YANİ , EN GÜZEL SEVGİLİ ARKADAŞININKİ Mİ YANİ?


*

    S. Ç.

Ynt: Bozkırlı Olmaktan DENİZCİ Olmaya Geçme Zamanı
« Yanıtla #4 : Şubat 09, 2012, 01:09:42 »
Bağlantıları görebilmek için üye olmalısınız. Üye Ol veya Giriş Yap
Bu foruma üye olan tüm yelkencilerin gönülden denize bağlandıkları ve sevdalı oldukları su götürmez bir gerçeklik. İnanıyorum ki her birimiz en azından bir insana bu sevdayı aşılayabilirsek çoğalacağız.      NE DEMEK en güzel tekne arkadaşının teknesidir.  Daha bunun gibi bir yığın deyiş var bizi denizden uzaklaştıran .  Bozkır zihniyeti, dört denizlede sarılmış olsak  bizi bu sevdadan uzak tuttu.  Öcü yaptılar denizi, bilmediğimiz, tanımadığımız halde korkuttular. NE DEMEK YANİ , EN GÜZEL SEVGİLİ ARKADAŞININKİ Mİ YANİ?


HAYATA DAİR SÖZLER  bölümünde şöyle bir yazım vardı,

EN İYİ TEKNE ARKADAŞININ TEKNESİDİR.
(Hayatı boyunca miço kalmak isteyenler grubu) Resimleri görebilmek için üye olmalısınız. Üye Ol veya Giriş Yap Resimleri görebilmek için üye olmalısınız. Üye Ol veya Giriş Yap

*

    H. Z.

Ynt: Bozkırlı Olmaktan DENİZCİ Olmaya Geçme Zamanı
« Yanıtla #5 : Şubat 09, 2012, 01:41:43 »
İlave: Benim de sevmediğim söz "Tekne sahibi iki defa sevinir, aldığı ve sattığı gün." Eminim bu lafı hayatında deniz görmemiş, denizden korkan, denizin keyfini hiç yaşayamamış ve muhtemelen kendi ile barışık olmayan biri söylemiştir.
*

    A. Z.

Ynt: Bozkırlı Olmaktan DENİZCİ Olmaya Geçme Zamanı
« Yanıtla #6 : Şubat 09, 2012, 03:30:40 »

 Okuyorum ama sanki tam manasıyla tadına varamıyormuşum gibi hissetim.
Oysaki! serhoşum sadece, çakırkeyif yani. Anladım ki iki keyif bir arada geçinemiyorlar.

Özlem Yazıcı Korsanım.
Alıntınızın İmzasına ve tarihine takıldım kaldım teşekkürler.
Bağışlarsanız bu ihtiyar devamını yarın okuyacak.