0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.
Oktay Kaptan; zannediyorum tanıştık, köpeğinizden anımsıyorum sizi, Zeytinli restorandan. Belki siz de bizi hatırlarsınız, 4 çocuklu, bol gürültülü teknemizden Resimleri görebilmek için üye olmalısınız. Üye Ol veya Giriş YapŞimdi ben günlerdir Oktay Kaptan’ın harika yazılarını okuyup gülüp eğleniyorken dedim ki ben de yazacağım, kadın gözünden deniz nasıl oluyor, az empati, biraz sempati becerebilirsem biraz da neşe olsun istedim. Denizcilikle 6 aylık lohusa halimle tanıştım. Aslında ÖYS sonrası kaptanlık seçmek istemiş ancak *** lara takılmıştım. Sadece erkekler! Neyse yıl 2013, 2. Çocuğumu doğurup, bebeleri anneme emanet edip, bütün kadınlık vazifelerimi yerine getirdikten sonra bindik bir yelkenliye Datça’dan. Simi’ye gideceğiz önce, sonra Rodos. Benim için Simi bizim alt mahalle, Rodos ta bir Ankaralı olarak Polatlı mesafesinde. Biz bir eğitim teknesindeyiz ve asıl Hocanın olduğu tekneyle paralel seyir yapacağız. Bizim teknenin kaptanı da pek havalı, bir sürü seyre çıkmış, gece bile seyir yapmış hatta Hırvatistan’dan Hocayla birlikte tekne getirmişliği var filan. Güvendik… Datça’dan çıkarken insanlar oradan oraya koşuşturmaya birbirine bağırmaya başladı. Ben meraklı gözlerle bakıyorum ama kimsenin dönüp bana ne olduğunu anlatması mümkün değil, herkes burnundan soluyor. Dedim çok kötü bi şey oldu, batıyoruz herhalde, yok yok batsak bana bir şey derlerdi, neticede önce kadınlar ve çocuklar… Sonrasında neyse herkes bi sakinleşti çıktık yola. Sonradan anladım meğer çapalar çapariz olmuş, bunun içinmiş bu hengâme. Biz güzel güzel diğer arkadaşlarla tanıştık, keyifle yol alıyoruz, ay ne güzel, pek bi şahane… derken Simi’nin arkasında bir koyda şimdi ismini hatırlamıyorum yüzme molası vereceğiz diye telsizden anons verdi diğer tekneden Kaptan. Benim bey, diğer eril arkadaşlarıyla birlikte güzel güzel plan yaptı, rüzgar üstüne filan döndü, ben ay ne yetenekli kocam var şahane dümen tutuyor filan diye mutlu mutlu izliyorum bi kenardan. Derken sıra geldi, adı Cenova mı ne Resimleri görebilmek için üye olmalısınız. Üye Ol veya Giriş Yap onu kapatıp koya yanaşacağız. Ben yüzüme tekrar güneş kremimi süreyim, lekelenmesin derdindeyim. Derken bizim bey vinç kolunu almış, sarıyor güzel güzel ama bi baktım alnından boncuk boncuk terlemiş. Bizim kaptan SAAAR diye bağırıyor, adam asılıyor, tık yok, sırılsıklam oldu adamcağız. Sarılmıyor, bir sorun var demesiyle ortalık yine karıştı. Bizim kaptan Cenovanın yanına gitti, dedi halat furlinge dolanmış, asıldı masıldı olmadı, dedi çatal getirin. Ben çatalla furling arasındaki ilişkiyi hala bilemesem de koştum getiridim içerden. Elden ele geçirdik çatalı, bizim kaptan çatalla furlinge kaktırıyor ama nafile. Derken Cenovanın iki yandan halatları kurtuldu (şimdi nasıl olduğuna hala anlam veremiyorum), yelken bir iskele bir sancak şak şak çarpıyor. Halatlar birbirine dolandı, bildiğin bir gülle. Ben dedim buraya kadarmış, neyse ki çocuklar annemde, beni büyüttü bir şekilde, onları da büyütür. Rüzgar 12-14 knot gibi zannediyorum, zira o zamanlar not benim için 1 ila 10 arasında sınav notundan öte bir şey değil. Teknede bizim gibi ilk kez çıkan bir arkadaş var, mesleği perdecilik. Çok tatlı bir insan ve mesleğinde belli ki başarılı. Sonuçta gülle gibi halat topunu eliyle tutmaya çalışıyor. Ama beyin travmasından gitme ihtimali %99. Biri gülleyi tutmaya çalışıyor, diğeri çatalla furling tamiri. Hey allahım nereye düştüm ben. Bana dediler telsizden Hocaya çağrı yap, hayatımda elime telsiz almamışım, yardım etmeyi ben de isterim elbet ama elimden gelmiyor. Derken diğer tekneye bağırmayı akıl ettik diğer kadın arkadaşımla çığlık çığlığa, hoca atladı, kurtarıcımız, canımız hocamız yüzerek bizi kurtarmaya geliyor. Benim iki çocuğum var anlıyor musunuz, biri 6 aylık, ölmek istemiyorum kıvamındayım ben. Kaptan geldi gelmesine ya yelken çoktan yırtılmıştı, indirdi mandarı, o vıjjkkk sesi ile inerken ben derin bir ohhhh çektiğimi hatırlıyorum. Neyse heyecandan el ayak hala titrese de girdik koya, demirimizi attık, motor stop. Atladık denize, güzel güzel yüzdük. Ben durumun vahametini bilmediğimden keyfim gıcır, yüzüyorum ay ne şahane su, çok güzel filan diyorum. Diğerleri asık suratlarla bana bakıyor… Yüzme molası bitti, çeşitli kritikler, moral vermeler eşliğinde öğle yemekleri yendi filan, aldık demiri, Simi’ye gidiyoruz. Hocanın teknesi önden girdi Simi Limanına, biz arkada. Bizim yetenekli ve bir o kadar havalı kaptanımız dümende, ay ne güzel mimari, ne şirin, şahane diye etrafa bakıyorum ben. Derken limandaki bütün insanlar bize doğru bakıyor gibi geliyor birden. El sallıyorlar, ay ne hoş, çok misafirperver insanlar, nasıl da güzel karşıladılar bizi diye düşünüyorum. Derken arkadan gelen hayatımda duyduğum en yüksek zooortt, zaaarrrt arası bir sesle irkiliyorum. Bi dönüyorum, bizim teknenin abartmıyorum yüz, bin hatta milyon katı hatta belki milyar katı bir gemi hemen arkamızda. Kaptan basıyor gaza, ver elini Simi! Valla cidden abartmıyorum kocaman bir yolcu gemisi, hatta şöyle anlatayım başı Simi Limanının bi tarafına yanaştı, kıçı diğer tarafına. 5 yıldır böyle bir gemiye hala rastlamadım. Neyse dedik bunu da ucuz atlattık. Sadece biz değil bütün liman derin bir ohhh çekti. Yanaştık güzel güzel, aldık içeceklerimizi ohhh misss… Hala teknenin en mutlu kişisi ben, diğerleri kendine gelemedi. Benimki şimdi anlıyorum, cahil mutluluğu. Yelkeni yırtmışsın, beyin travmasından kurtulmuşsun, üzerine dev gemiye yem olmaktan son anda sıyırmışsın… Neyse bizim Hocamız, canımız kaptanımız hep der teknede 2. Ekipmanın olmalı, 3.ye yedek dersin diye. Öbür Cenova çıktı bir yerlerden, eril kişiler tarafından takıldı, yaşasın artık yırtık olmayan, sapasağlam yelkenimiz var, ne şahane insanlar şu eriller diye düşünüyorum ben. İşler biter bitmez attık kendimizi Simi’ye… Çık çık bitmeyen yokuşlarında ben mutlu mutlu, sevdiceğimle el ele, boynumda fotoğraf makinesi japon turistleri aratmadım. Akşama oturduk bir restorana, söyledik barbarianları, tokuşturduk benim ilk seyir günümün şerefine Resimleri görebilmek için üye olmalısınız. Üye Ol veya Giriş Yap