0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

*

    D. D.

Kadın Kaptan'ın Seyir Defteri- İlk Seyir Günü
« : Ekim 05, 2018, 22:28:17 »
Oktay Kaptan; zannediyorum tanıştık, köpeğinizden anımsıyorum sizi, Zeytinli restorandan. Belki siz de bizi hatırlarsınız, 4 çocuklu, bol gürültülü teknemizden Resimleri görebilmek için üye olmalısınız. Üye Ol veya Giriş Yap
Şimdi ben günlerdir Oktay Kaptan’ın harika yazılarını okuyup gülüp eğleniyorken dedim ki ben de yazacağım, kadın gözünden deniz nasıl oluyor, az empati, biraz sempati becerebilirsem biraz da neşe olsun istedim.

Denizcilikle 6 aylık lohusa halimle tanıştım. Aslında ÖYS sonrası kaptanlık seçmek istemiş ancak *** lara takılmıştım. Sadece erkekler! Neyse yıl 2013, 2. Çocuğumu doğurup, bebeleri anneme emanet edip, bütün kadınlık vazifelerimi yerine getirdikten sonra bindik bir yelkenliye Datça’dan. Simi’ye gideceğiz önce, sonra Rodos. Benim için Simi bizim alt mahalle, Rodos ta bir Ankaralı olarak Polatlı mesafesinde. Biz bir eğitim teknesindeyiz ve asıl Hocanın olduğu tekneyle paralel seyir yapacağız. Bizim teknenin kaptanı da pek havalı, bir sürü seyre çıkmış, gece bile seyir yapmış hatta Hırvatistan’dan Hocayla birlikte tekne getirmişliği var filan. Güvendik… Datça’dan çıkarken insanlar oradan oraya koşuşturmaya birbirine bağırmaya başladı. Ben meraklı gözlerle bakıyorum ama kimsenin dönüp bana ne olduğunu anlatması mümkün değil, herkes burnundan soluyor. Dedim çok kötü bi şey oldu, batıyoruz herhalde, yok yok batsak bana bir şey derlerdi, neticede önce kadınlar ve çocuklar… Sonrasında neyse herkes bi sakinleşti çıktık yola. Sonradan anladım meğer çapalar çapariz olmuş, bunun içinmiş bu hengâme.
Biz güzel güzel diğer arkadaşlarla tanıştık, keyifle yol alıyoruz, ay ne güzel, pek bi şahane… derken Simi’nin arkasında bir koyda şimdi ismini hatırlamıyorum yüzme molası vereceğiz diye telsizden anons verdi diğer tekneden Kaptan. Benim bey, diğer eril arkadaşlarıyla birlikte güzel güzel plan yaptı, rüzgar üstüne filan döndü,  ben ay ne yetenekli kocam var şahane dümen tutuyor filan diye mutlu mutlu izliyorum bi kenardan. Derken sıra geldi, adı Cenova mı ne Resimleri görebilmek için üye olmalısınız. Üye Ol veya Giriş Yap onu kapatıp koya yanaşacağız.  Ben yüzüme tekrar güneş kremimi süreyim, lekelenmesin derdindeyim. Derken bizim bey vinç kolunu almış, sarıyor güzel güzel ama bi baktım alnından boncuk boncuk terlemiş. Bizim kaptan SAAAR diye bağırıyor, adam asılıyor, tık yok, sırılsıklam oldu adamcağız. Sarılmıyor, bir sorun var demesiyle ortalık yine karıştı. Bizim kaptan Cenovanın yanına gitti, dedi halat furlinge dolanmış, asıldı masıldı olmadı, dedi çatal getirin. Ben çatalla furling arasındaki ilişkiyi hala bilemesem de koştum getiridim içerden. Elden ele geçirdik çatalı, bizim kaptan çatalla furlinge kaktırıyor ama nafile. Derken Cenovanın iki yandan halatları kurtuldu (şimdi nasıl olduğuna hala anlam veremiyorum), yelken bir iskele bir sancak  şak şak çarpıyor.  Halatlar birbirine dolandı, bildiğin bir gülle. Ben dedim buraya kadarmış, neyse ki çocuklar annemde, beni büyüttü bir şekilde, onları da büyütür.  Rüzgar 12-14 knot gibi zannediyorum, zira o zamanlar not benim için 1 ila 10 arasında sınav notundan öte bir şey değil. Teknede bizim gibi ilk kez çıkan bir arkadaş var, mesleği perdecilik. Çok tatlı bir insan ve mesleğinde belli ki başarılı. Sonuçta gülle gibi halat topunu eliyle tutmaya çalışıyor. Ama beyin travmasından gitme ihtimali %99. Biri gülleyi tutmaya çalışıyor, diğeri çatalla furling tamiri. Hey allahım nereye düştüm ben. Bana dediler telsizden Hocaya çağrı yap, hayatımda elime telsiz almamışım, yardım etmeyi ben de isterim elbet ama elimden gelmiyor. Derken diğer tekneye bağırmayı akıl ettik  diğer kadın arkadaşımla çığlık çığlığa, hoca atladı, kurtarıcımız, canımız hocamız yüzerek bizi kurtarmaya geliyor. Benim iki çocuğum var anlıyor musunuz, biri 6 aylık, ölmek istemiyorum kıvamındayım ben. Kaptan geldi gelmesine ya yelken çoktan yırtılmıştı, indirdi mandarı, o vıjjkkk sesi ile inerken ben derin bir ohhhh çektiğimi hatırlıyorum.
Neyse heyecandan el ayak hala titrese de girdik koya, demirimizi attık, motor stop. Atladık denize, güzel güzel yüzdük. Ben durumun vahametini bilmediğimden keyfim gıcır, yüzüyorum ay ne şahane su, çok güzel filan diyorum. Diğerleri asık suratlarla bana bakıyor…

Yüzme molası bitti, çeşitli kritikler, moral vermeler eşliğinde öğle yemekleri yendi filan, aldık demiri, Simi’ye gidiyoruz. Hocanın teknesi önden girdi Simi Limanına, biz arkada. Bizim yetenekli ve bir o kadar havalı kaptanımız dümende, ay ne güzel mimari, ne şirin, şahane diye etrafa bakıyorum ben. Derken limandaki bütün insanlar bize doğru bakıyor gibi geliyor birden. El sallıyorlar, ay ne hoş, çok misafirperver insanlar, nasıl da güzel karşıladılar bizi diye düşünüyorum. Derken arkadan gelen hayatımda duyduğum en yüksek zooortt, zaaarrrt arası bir sesle irkiliyorum. Bi dönüyorum, bizim teknenin abartmıyorum yüz, bin hatta milyon katı hatta belki milyar katı bir gemi hemen arkamızda. Kaptan basıyor gaza, ver elini Simi! Valla cidden abartmıyorum kocaman bir yolcu gemisi, hatta şöyle anlatayım başı Simi Limanının bi tarafına yanaştı, kıçı diğer tarafına. 5 yıldır böyle bir gemiye hala rastlamadım. Neyse dedik bunu da ucuz atlattık. Sadece biz değil bütün liman derin bir ohhh çekti.

Yanaştık güzel güzel, aldık içeceklerimizi  ohhh misss… Hala teknenin en mutlu kişisi ben, diğerleri kendine gelemedi. Benimki şimdi anlıyorum, cahil mutluluğu. Yelkeni yırtmışsın, beyin travmasından kurtulmuşsun, üzerine dev gemiye yem olmaktan son anda sıyırmışsın… Neyse bizim Hocamız, canımız kaptanımız hep der teknede 2. Ekipmanın olmalı, 3.ye yedek dersin diye. Öbür Cenova çıktı bir yerlerden, eril kişiler tarafından takıldı, yaşasın artık yırtık olmayan, sapasağlam yelkenimiz var, ne şahane insanlar şu eriller diye düşünüyorum ben.

İşler biter bitmez attık kendimizi Simi’ye… Çık çık bitmeyen yokuşlarında ben mutlu mutlu, sevdiceğimle el ele, boynumda fotoğraf makinesi japon turistleri aratmadım. Akşama oturduk bir restorana, söyledik barbarianları, tokuşturduk benim ilk seyir günümün şerefine Resimleri görebilmek için üye olmalısınız. Üye Ol veya Giriş Yap



*

    G. Ö.

Ynt: Kadın Kaptan'ın Seyir Defteri- İlk Seyir Günü
« Yanıtla #1 : Ekim 05, 2018, 22:46:49 »
Merhaba Derya Korsan,
Keyifli bir yazı dizisi daha başladı. Resimleri görebilmek için üye olmalısınız. Üye Ol veya Giriş Yap Ne iyi ettiniz... Takipteyim. Resimleri görebilmek için üye olmalısınız. Üye Ol veya Giriş Yap

(Moderatörlerden rica edip, yazınızı ilgili konu başlığı altına aldıralım.)
« Son Düzenleme: Ekim 05, 2018, 22:48:42 Gönderen: Gülümser Özharar »


*

    C. G.

Ynt: Kadın Kaptan'ın Seyir Defteri- İlk Seyir Günü
« Yanıtla #2 : Ekim 05, 2018, 23:39:13 »
Guzel basladi, devamini cok beklemeyiz insallah Resimleri görebilmek için üye olmalısınız. Üye Ol veya Giriş Yap


*

    M. A.

Ynt: Kadın Kaptan'ın Seyir Defteri- İlk Seyir Günü
« Yanıtla #3 : Ekim 05, 2018, 23:43:14 »
Çok güzeldi Derya Korsan, yazmaya başlamakla iyi etttiniz bence Resimleri görebilmek için üye olmalısınız. Üye Ol veya Giriş Yap


*

    B. Ö.

Ynt: Kadın Kaptan'ın Seyir Defteri- İlk Seyir Günü
« Yanıtla #4 : Ekim 05, 2018, 23:49:44 »
  E siz bayağı hoşgelmişsiniz Resimleri görebilmek için üye olmalısınız. Üye Ol veya Giriş Yap

*

    S. Ç.

Ynt: Kadın Kaptan'ın Seyir Defteri- İlk Seyir Günü
« Yanıtla #5 : Ekim 06, 2018, 00:10:17 »
He..heee..güzel..devam..Resimleri görebilmek için üye olmalısınız. Üye Ol veya Giriş Yap
*

    O. E.

Ynt: Kadın Kaptan'ın Seyir Defteri- İlk Seyir Günü
« Yanıtla #6 : Ekim 06, 2018, 00:22:49 »
Derya Kaptanım hoş geldiniz keyifle takip edeceğiz.
Bekliyoruz ,Selamlar
*

    M. Ç.

Ynt: Kadın Kaptan'ın Seyir Defteri- İlk Seyir Günü
« Yanıtla #7 : Ekim 06, 2018, 00:31:33 »
Sizi de takipteyiz.  Resimleri görebilmek için üye olmalısınız. Üye Ol veya Giriş Yap
*

    H. E.

Ynt: Kadın Kaptan'ın Seyir Defteri- İlk Seyir Günü
« Yanıtla #8 : Ekim 06, 2018, 00:36:52 »
Kadın kaptan derken?Resimleri görebilmek için üye olmalısınız. Üye Ol veya Giriş Yap
*

    H. E.

Ynt: Kadın Kaptan'ın Seyir Defteri- İlk Seyir Günü
« Yanıtla #9 : Ekim 06, 2018, 00:39:20 »
Billdiğim kaptanın iyisi veya yavaşı olur!
İyi geceler,
*

    A. Ü.

Ynt: Kadın Kaptan'ın Seyir Defteri- İlk Seyir Günü
« Yanıtla #10 : Ekim 06, 2018, 01:09:07 »
Derya korsanım kalemize sağlık çok keyifli bir seyir anısı okudum devamını bekliyoruz  Resimleri görebilmek için üye olmalısınız. Üye Ol veya Giriş Yap
Mümkünse seyir fotoğraf, videolarınızı da paylaşın Resimleri görebilmek için üye olmalısınız. Üye Ol veya Giriş Yap   
*

    H. E.

Ynt: Kadın Kaptan'ın Seyir Defteri- İlk Seyir Günü
« Yanıtla #11 : Ekim 06, 2018, 11:15:45 »
Hoşgeldiniz. Anlatımınız çok keyifli. İzlemedeyiz. 👍
*

    Ü. Y.

Ynt: Kadın Kaptan'ın Seyir Defteri- İlk Seyir Günü
« Yanıtla #12 : Ekim 06, 2018, 12:41:52 »
Bağlantıları görebilmek için üye olmalısınız. Üye Ol veya Giriş Yap
Oktay Kaptan; zannediyorum tanıştık, köpeğinizden anımsıyorum sizi, Zeytinli restorandan. Belki siz de bizi hatırlarsınız, 4 çocuklu, bol gürültülü teknemizden Resimleri görebilmek için üye olmalısınız. Üye Ol veya Giriş Yap
Şimdi ben günlerdir Oktay Kaptan’ın harika yazılarını okuyup gülüp eğleniyorken dedim ki ben de yazacağım, kadın gözünden deniz nasıl oluyor, az empati, biraz sempati becerebilirsem biraz da neşe olsun istedim.

Denizcilikle 6 aylık lohusa halimle tanıştım. Aslında ÖYS sonrası kaptanlık seçmek istemiş ancak *** lara takılmıştım. Sadece erkekler! Neyse yıl 2013, 2. Çocuğumu doğurup, bebeleri anneme emanet edip, bütün kadınlık vazifelerimi yerine getirdikten sonra bindik bir yelkenliye Datça’dan. Simi’ye gideceğiz önce, sonra Rodos. Benim için Simi bizim alt mahalle, Rodos ta bir Ankaralı olarak Polatlı mesafesinde. Biz bir eğitim teknesindeyiz ve asıl Hocanın olduğu tekneyle paralel seyir yapacağız. Bizim teknenin kaptanı da pek havalı, bir sürü seyre çıkmış, gece bile seyir yapmış hatta Hırvatistan’dan Hocayla birlikte tekne getirmişliği var filan. Güvendik… Datça’dan çıkarken insanlar oradan oraya koşuşturmaya birbirine bağırmaya başladı. Ben meraklı gözlerle bakıyorum ama kimsenin dönüp bana ne olduğunu anlatması mümkün değil, herkes burnundan soluyor. Dedim çok kötü bi şey oldu, batıyoruz herhalde, yok yok batsak bana bir şey derlerdi, neticede önce kadınlar ve çocuklar… Sonrasında neyse herkes bi sakinleşti çıktık yola. Sonradan anladım meğer çapalar çapariz olmuş, bunun içinmiş bu hengâme.
Biz güzel güzel diğer arkadaşlarla tanıştık, keyifle yol alıyoruz, ay ne güzel, pek bi şahane… derken Simi’nin arkasında bir koyda şimdi ismini hatırlamıyorum yüzme molası vereceğiz diye telsizden anons verdi diğer tekneden Kaptan. Benim bey, diğer eril arkadaşlarıyla birlikte güzel güzel plan yaptı, rüzgar üstüne filan döndü,  ben ay ne yetenekli kocam var şahane dümen tutuyor filan diye mutlu mutlu izliyorum bi kenardan. Derken sıra geldi, adı Cenova mı ne Resimleri görebilmek için üye olmalısınız. Üye Ol veya Giriş Yap onu kapatıp koya yanaşacağız.  Ben yüzüme tekrar güneş kremimi süreyim, lekelenmesin derdindeyim. Derken bizim bey vinç kolunu almış, sarıyor güzel güzel ama bi baktım alnından boncuk boncuk terlemiş. Bizim kaptan SAAAR diye bağırıyor, adam asılıyor, tık yok, sırılsıklam oldu adamcağız. Sarılmıyor, bir sorun var demesiyle ortalık yine karıştı. Bizim kaptan Cenovanın yanına gitti, dedi halat furlinge dolanmış, asıldı masıldı olmadı, dedi çatal getirin. Ben çatalla furling arasındaki ilişkiyi hala bilemesem de koştum getiridim içerden. Elden ele geçirdik çatalı, bizim kaptan çatalla furlinge kaktırıyor ama nafile. Derken Cenovanın iki yandan halatları kurtuldu (şimdi nasıl olduğuna hala anlam veremiyorum), yelken bir iskele bir sancak  şak şak çarpıyor.  Halatlar birbirine dolandı, bildiğin bir gülle. Ben dedim buraya kadarmış, neyse ki çocuklar annemde, beni büyüttü bir şekilde, onları da büyütür.  Rüzgar 12-14 knot gibi zannediyorum, zira o zamanlar not benim için 1 ila 10 arasında sınav notundan öte bir şey değil. Teknede bizim gibi ilk kez çıkan bir arkadaş var, mesleği perdecilik. Çok tatlı bir insan ve mesleğinde belli ki başarılı. Sonuçta gülle gibi halat topunu eliyle tutmaya çalışıyor. Ama beyin travmasından gitme ihtimali %99. Biri gülleyi tutmaya çalışıyor, diğeri çatalla furling tamiri. Hey allahım nereye düştüm ben. Bana dediler telsizden Hocaya çağrı yap, hayatımda elime telsiz almamışım, yardım etmeyi ben de isterim elbet ama elimden gelmiyor. Derken diğer tekneye bağırmayı akıl ettik  diğer kadın arkadaşımla çığlık çığlığa, hoca atladı, kurtarıcımız, canımız hocamız yüzerek bizi kurtarmaya geliyor. Benim iki çocuğum var anlıyor musunuz, biri 6 aylık, ölmek istemiyorum kıvamındayım ben. Kaptan geldi gelmesine ya yelken çoktan yırtılmıştı, indirdi mandarı, o vıjjkkk sesi ile inerken ben derin bir ohhhh çektiğimi hatırlıyorum.
Neyse heyecandan el ayak hala titrese de girdik koya, demirimizi attık, motor stop. Atladık denize, güzel güzel yüzdük. Ben durumun vahametini bilmediğimden keyfim gıcır, yüzüyorum ay ne şahane su, çok güzel filan diyorum. Diğerleri asık suratlarla bana bakıyor…

Yüzme molası bitti, çeşitli kritikler, moral vermeler eşliğinde öğle yemekleri yendi filan, aldık demiri, Simi’ye gidiyoruz. Hocanın teknesi önden girdi Simi Limanına, biz arkada. Bizim yetenekli ve bir o kadar havalı kaptanımız dümende, ay ne güzel mimari, ne şirin, şahane diye etrafa bakıyorum ben. Derken limandaki bütün insanlar bize doğru bakıyor gibi geliyor birden. El sallıyorlar, ay ne hoş, çok misafirperver insanlar, nasıl da güzel karşıladılar bizi diye düşünüyorum. Derken arkadan gelen hayatımda duyduğum en yüksek zooortt, zaaarrrt arası bir sesle irkiliyorum. Bi dönüyorum, bizim teknenin abartmıyorum yüz, bin hatta milyon katı hatta belki milyar katı bir gemi hemen arkamızda. Kaptan basıyor gaza, ver elini Simi! Valla cidden abartmıyorum kocaman bir yolcu gemisi, hatta şöyle anlatayım başı Simi Limanının bi tarafına yanaştı, kıçı diğer tarafına. 5 yıldır böyle bir gemiye hala rastlamadım. Neyse dedik bunu da ucuz atlattık. Sadece biz değil bütün liman derin bir ohhh çekti.

Yanaştık güzel güzel, aldık içeceklerimizi  ohhh misss… Hala teknenin en mutlu kişisi ben, diğerleri kendine gelemedi. Benimki şimdi anlıyorum, cahil mutluluğu. Yelkeni yırtmışsın, beyin travmasından kurtulmuşsun, üzerine dev gemiye yem olmaktan son anda sıyırmışsın… Neyse bizim Hocamız, canımız kaptanımız hep der teknede 2. Ekipmanın olmalı, 3.ye yedek dersin diye. Öbür Cenova çıktı bir yerlerden, eril kişiler tarafından takıldı, yaşasın artık yırtık olmayan, sapasağlam yelkenimiz var, ne şahane insanlar şu eriller diye düşünüyorum ben.

İşler biter bitmez attık kendimizi Simi’ye… Çık çık bitmeyen yokuşlarında ben mutlu mutlu, sevdiceğimle el ele, boynumda fotoğraf makinesi japon turistleri aratmadım. Akşama oturduk bir restorana, söyledik barbarianları, tokuşturduk benim ilk seyir günümün şerefine Resimleri görebilmek için üye olmalısınız. Üye Ol veya Giriş Yap


*

    E. S.

Ynt: Kadın Kaptan'ın Seyir Defteri- İlk Seyir Günü
« Yanıtla #13 : Ekim 06, 2018, 12:49:54 »
Derya Korsan hem foruma hem de konuya hızlı bir giriş yaptınız, hoş geldiniz:) Devamını sabırsızlıkla bekliyoruz.
*

    D. D.

Ynt: Kadın Kaptan'ın Seyir Defteri- İlk Seyir Günü
« Yanıtla #14 : Ekim 06, 2018, 13:26:16 »
Yorumlarınız beni çok mutlu etti, cesaret verdi, çok teşekkür ederim, hoşbuldum.  Dün gece Yavansu'da demirledik, sabah erkenden kalkıp yazdım kalanını. Neden "kadın" kaptan vurgusu yaptığımı ileride yazacaklarım da anlatacağım:)

Ertesi gün Simi’den çıkacağız ama geceyi çok rahat geçirdiğimi söyleyemeyeceğim. Bizim kaptan “ben kaptanım, baş kamarada tek başıma ben kalacağım, siz geçin kıç kamaralara” dedi.  Kaptanın sözünün üstüne söz söylenmez dedik biz 2 kişi geçtik kıç kamaraya, diğer kamaraya da tek başına kadın arkadaş yerleşti, bizim günün kahramanı gülle tutucu arkadaşa yer kalmadı. Baktım zavallıcık mutfaktaki masanın bir kenarına ilişmiş orada uyuyuvermiş. Onu görünce beterin beteri var deyip, kaderime razı oldum.
Liman çok kalabalık. Yine çapariz olursa ne yapacağız konuşmaları filan oldu, ben pür dikkat bu sefer, gözümle göreyim diyorum şu çapariz neymiş ama rahat rahat çıktık Simi’den çapariz filan olmadı. Panormitis’e gidiyoruz dedi Kaptan.
Panormitis Manastırı, 18. Yüzyılda yapılmış ve 12 adalardaki en önemli yapılardan biriymiş. Ortodoksların hac merkezlerindenmiş. Manastır oldukça kapalı bir koya inşa edilmiş.
Gittik, demir atacağız, koyda sadece iki yelkenli var. Biz de demirleyeceğiz olacak dört. Önce Kaptan’ın demirlemesini bekliyoruz beklemesine ama diğer demirli teknelerden birinden Fransız bir teyze çıktı, el kol hareketleri yapıyor sinirli sinirli. Yanaşmayın bize, gidin buradan, ne işiniz var sizin Hristiyan mabedinde gibi bir şeyler söylüyor zannımca. Kadın bağırdıkça bağırdı, bizim kaptanımız da artık biraz sinirlendi haklı olarak, dinlemedi, attı demiri Fransız teknenin iskelesine.  Bize de siz de sancağına atın dedi. Yanlış anlaşılmasın yeterli mesafe var, burnunun dibinde değiliz ama nedense teyze sinirleniyor.  Biz de attık, kadıncağız daha fazla direnemedi ama tüm gün bizi dikizlemekten de geri durmadı, tabii biz de onu   Resimleri görebilmek için üye olmalısınız. Üye Ol veya Giriş Yap Böylelikle ben alarga ile tanışmış oldum, çok sevdim. Sabah uyanır uyanmaz denize atlamanın keyfini hiçbir şeyle değişmem.
Bizim arkadaşlar güzel güzel giyindiler, bota atlayıp, manastırı ziyarete gittiler. Biz gitmedik, ben pek sevmiyorum ruhani yerleri, ruhum sıkışıyor.

Ertesi gün çıktık yola.  Panormitis koyundan çıkarken kâğıttan gemiler yapıp, bıraktık. Gemi koya girerse dileğin gerçek olurmuş dediler, girmezse artık dileğini yerine getirmek senin elinde.
Ben alışmaya başladım tabii olaylara ama maalesef hafif hafif başlayan öksürük, tıksırığım gittikçe ilerledi. Ciğerlerim patlayacakmış gibi öksürüyorum.
Panormitis-Rodos arası 25 mil civarı. Güzel bir rüzgarla Rodos’a keyifli bir yolculuk yapıyoruz. Bizim kaptan hep motorla gitme taraftarı, hala önceki gün yaşananların etkisinde. Sevdiceğim de yelken açmak istiyor, aralarında sürekli kibar kibar kritik yapıp, birbirlerini ikna etmeye çalışıyorlar. Bana Cenova açılırken halatı bırakma görevi verdiler. Büyük bir ciddiyetle yaptım işimi:
Rodos’a vardık, tarihi kentin surlarının hemen önüne attık demirleri, Mandraki Limanının hemen arkası.  Dünyanın 7 harikasından biri olan Colossus Heykelini hayal ediyoruz, olsa şimdi biz heybetli Colossus’un gölgesinde mi demirlemiş olacaktık vs. Ben o zaman şöyle sanıyorum, oh ne rahat git demirini at, istediğin yerde gecele, muhteşem bir şey. Demirde gecelemenin, hele kötü havada gecelemenin ne demek olduğunu birkaç gün içinde öğreneceğimden haberim yok.
Biz heyecanla bota bindik, çıktık kıyıya. Botu orada bırakıp başladık Rodos tarihi kentini dolaşmaya. (Not: Bu yaz gittiğimizde yine aynı yere demirledik, botlar içinde kayalıkların hemen arkasında pek görünmeyen bir yer vardı, botumuzu oraya bıraktık. Ancak botu bıraktıktan sonra bildiğin kaya tırmanışı ile karaya ayak basıyorsun. Hele gece döndüğünde epey karanlık oluyor. Annelik hormonlarım beynime çocukların kafa gözlerinin ne şekilde yarılacağı konusunda yüzlerce senaryo yarattıysa da çocuklar bu olaya bayıldı. Macera oldu onlara. )

Rodos, ah canıımmm Rodos. Her bir santimi ince ince işlenmiş bir örtü gibi göz alıcı. Tarihi kente girip, şövalyeler sokağına baktığımda duyduğum hayranlığı hala hissediyorum. Sanat galerileri, müzeler, seramik dükkanları, sokak müzisyenleri, klasik müzik konserleri…
Sokaklarda dolaşırken bir resim sergisinin açılış kokteyline rastladık. Girdik içeri, bizi büyük bir misafirperverlikle karşıladı sergiyi açan sanatçı. Epey sohbet ettik. Ananesi İstanbulluymuş, dedesi Rodoslu. Osmanlı tarihine merak sarmış ve Cem Sultan’ın hayatını resimlerle anlatmaya karar vermiş. Uzun uzun anlattı her bir resmin hikayesini… Zavallı adamcağız, bu topraklarda hümanist olmak hala zor, hele senin devrinde kim bilir ne zordu var olmak… Cem Sultan’ın yaşadığı evi tarif etti, sergiden ayrıldıktan sonra oraya gittik, Şövalyeler sokağında bir ev. Ziyarete açık değil ancak demir parmaklıkların arasından o muhteşem bahçesi görülebiliyor.

Ertesi gün otobüse atlayıp Lindos’a gittik. Muhteşem bir şehir daha. Ben foto şipşak modunda, hem geziyor hem fotoğraflıyorum. Bu yaz gittiğimizde Lindos’a gidemedik. Çocuklarla o yokuşları çıkmak çok zor olacak gibiydi. Ancak bir gün mutlaka Lindos’a demir atmak var aklımızda.

Derkeeennn, son gecemiz, hava çok bozuk, botla tekneye giderken hepimizin popoları ıslandı. Ben hala mutlu, diğerleri endişeli. Pek soru sormuyorum, keyfim kaçmasın diye ama anladım iyi gitmeyen bir şeyler var. Dalgalar yüksek, tekne beşik gibi sallanıyor.  Kaptan çok endişeli görünüyor, hava yarın kötü olacak, gün doğmadan çıkacağız yola diyor. Bu arada benim öksürük artık haddini aştı, 3 gecedir uyku yok. Antihistaminik filan alıp bastırmaya çalışıyorum ama nafile, ciğerlerim patlayacak gibi ama hiç takmıyorum kafama. Hem öksürürüm, hem gezerim kıvamındayım. Döndükten sonra kaptan 2. Demiri çıkarın dedi. Çıkardı bizim eril mürettebat, pruvaya bağladılar, botla alıp demiri diğer demirle V olacak şekilde attılar. Biriniz tetikte olun dedi kaptan. Birimiz hepimiz, hepimiz birimiz için dedi tüm mürettebat, ben hariç:) Geçtim yattım kamaraya ama uyumak ne mümkün! Kamarada bir o tarafa yuvarlanıyorum, bir öbür tarafa. Sabaha kadar kimse uyumadı.

Güneş daha doğmadan aldılar demirleri, çıktık yola. 30-40 knot rüzgar, istikamet Fethiye. Dalga boyu çok yüksek, üzerlerimizde yağmurluk, 20-30 saniyede bir ıslanıyoruz. Ben bitkin, yorgun, kimseye bir şey söylemiyorum ama içimden saydırıyorum. Nereden geldim ben buraya, al çocuklarını git yurdumun güzel otellerine, sen şezlongta yatarken çocukların kumla oynasın… Benim öksürük artık iyice coştu, ciğerlerim kesin patladı, varabilirsek güzel ülkemize ilk iş kendimi Türk Doktorlarına emanet edeceğim ama öyle görünüyor ki bu uzak bir ihtimal…
Diğer tekneyle paralel seyir yapacağız derken onlar yok oldu ortadan, telsizle çağrı yapıyoruz, yanıt yok. Telsiz yanıt vermeyince herkes gözüne far tutulmuş tavşan gibi. Bizim kaptan çok sinirli, kimse ağzını açamıyor. Kaptanın tek istediği telsizle diğer tekneye ulaşabilmek, sürekli çağrı yapıyor. Ana yelken 1 metreden daha az açık ama hızımız 6-7 Knot. Mideler haşat, kahvaltı da yapamadık. Son yolculuğumuzu aç biilaç, perişan bir halde yapıyoruz.

Dınınınnnn, olan oldu, dümen kontrolü kaybetti, vızır vızır boşa dönüyor. Ben dedim tamam artık, bu kaçıncı, bunun ilk ve son yolculuğum olduğunu anlamalıydım, ne derdin var, bin Rodos’tan feribota ver elini 2 saatte Fethiye. Çoluk çocuk sahibi kadınsın, azıcık sorumluluklarının farkında ol di mi.
Bizim kaptan açtı arkadaki kapağı, dümenin zinciri kopmuş. Çıkardılar yekeyi, taktılar. Teknede tek bir fısıltı dahi yok, herkes derin düşüncelere dalmış, hayatlar film şeridi gibi geçiyor gözlerden.
4-5 saat yeke ile gittik. Diğer tekne bizi körfezin girişinde beklemiş. Buluştuk. Bir yerde yüzme molası verdik ama kimsede ne yüzecek ne konuşacak hal kalmamış. Diğer teknedekiler moral vermeye çalışıyorlar ama nafile.
Sonunda vardık Fethiye’ye, bağladılar tekneyi, memleketim, güzel memleketim… Ben hala yaşadıklarımızı normal sanıyorum, cahillik güzel şey. Herkes bana bunun normal olmadığını anlatmaya çalışıyor, bunlar çok karşılaşılan şeyler değil, denizcilik çok keyiflidir, hele hele karıkoca birlikte çok daha iyidir vs… Devam edeyim diye ikna etmeye çalışıyorlar ama ikna etmeye çalışmaları bana anormal geliyor. Ben zaten ilk fırsatta ADB kursuna gitmeyi koymuşum kafama:)