0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

*

    A. A. U.

BODRUM – KALAMIŞ      4 – 13 EYLÜL – 2009


4 EYLÜL 2009


Güneşli ve güzel bir yaz sabahı saat 07:00 de heyecanlı bir uyanış ardından akşamdan hazırlanmış eşyalar ve uyku tulumunu tekrar gözden geçirdikten sonra, en son pasaport, kaptan ehliyeti, telsiz ehliyeti, kredi kartları ve nakit döviz ve Türk liraları kontrol edilerek eşim ve kızımlarımla vedalaştım. Vedalaşırken üzerimde olan uçak korkusu ve deniz yolculuğu beni evin kapısında bir an ürpertti. Ancak ok yaydan fırlamıştı. Geriye dönüş yoktu kader bu gezinin ağlarını örmeye başlamıştı. Taksiye binerek Kozyatağı Havaşta , Haluk ile buluştuk. Ben yarım saat önce gelmiştim. Bu yarım saat içersinde duvarın üzerine oturup düşünmeye başladım. Daha önce Caddebostan starbucks’ta harita üzerinden yaptığmız yol plana göre minimum 10 gün maximum 14 günlük bir plan çıkarmıştık. Plana göre en az 10 gün 40 feetlik bir teknede beraber kalacaktık. İki yıldır Büyük ada, Adalar, İstanbul boğazı, Kalamış civarında günlük seyirler yapıyorduk. Her seyirden ben çok keyif alıyordum. Haluk’un aşırı derecede disiplinli ve düzenli olması beni çok tedirgin etmesine karşılık ben bu disiplinin denizde olmasının gerektiğini düşünüyordum. Benimde Kalamış marinada bir teknem var her denize çıkarken üzerimde hep bir korku ve çekingenlik hissederim çünkü denizle şaka olmayacağını daha önceki deniz seyahatlerimden çok iyi öğrendim. Hatalar birbirini kovalar ve ne olacaksa bir anda olur ve ertesi gün deniz her şeyi unutur ve insanları hayran bırakan eski güzelliğine döner. O yaşanan kötü anlar nasıl oldu da bu güzel deniz bu olanlara sebebiyet verdi diye düşünürsünüz. O andan itibaren keşke, ama, olsaydı, olmasaydı, fakat gibi sözcükler tamamen suyun üzerinde yüzer ve sonra denizin derinliklerinde kaybolurlar. Marinada bu yolculuğa başlamadan önce etraftaki dostlar ile konuşuyoruz. Hepsi bu seyahatin çok kolay olmadığını denizin yarattığı zorlukların dışında teknede iki kişinin uyumunun çok zor olduğunu anlattılar hatta bazıları dönüşte sizi görürüz diye çok iddalı konuştular. Anlatılan hikayeler de deniz ortasında edilen kavgalar, tekneyi terk edip geri dönen mürettebatlardan hatta birbirlerinden ayrılan karı kocalardan bahsettiler. Hele Hikmet kaptanın hep dediği ‘’Kalamış, Marmara, Erdek nerede o erkek lafı ‘’ hep aklıma geliyordu. Teknenin yazın başında bodruma gitmesi için iki ay boyunca yaptığımız planlar tekne için yaptığımız hazırlıklar, Tekneye aldığımız boat için yaptığımız araştırmalar sevgili kızımla beraber boat’a bakmak için gittiğimiz Tekirdağ’daki yazlık ev pasaport vizeleri, Zeynep ve Selma’nın bu yolculuğa katılmaları bizim için çok heyecan vericiydi ancak yapılan bütün bu planlar annemin aniden gelişen ameliyatı dolayısıyla bütün planların bozulması, Halukun son dakikada olan bu aksiliğe hiçbir şey dememesi ve Yunanistan vizesi olmayan denizcilik tecrübesi sıfır olan bir arkadaşını yanına alarak gitmesi gibi olaylar gözümün önünden geçiyordu ki, Haluk’ta taksiden indi. Havaş otobüsüne bindik otobüste bilet paralarını ödemek istediğim zaman bilet kesen adamın meraklı bakışları altında, Haluk tekne dışında olacak her türlü harcamaların beraberliğimiz halinde herkesin kendi parasını verecek olmasını söylemesi beni ilk başta çok şaşırttı. Ama Haluk’u tanıdığım için çok fazla dert etmedim. Sabiha Gökçen Havaalanına 40 dakikada geldik otoyolda kaza vardı galiba E-5 e çıkmak zorunda kaldık.
Bagaj kontrolünde benim çantadaki oltanın kurşunları sinyal verdi adama anlatınca adam güldü. Check-in yaptık barda Haluk kahve içti. Tam o sırada aklıma Kalamış marinanın giriş kapısının kartı geldi sabah gelirken Selma’ya verecektim ama vermeyi unuttum. Her şeyi o kadar detaylı düşünmeme rağmen sıfır hata ile yola çıkamamıştım. Kendime çok kızdım. Bir anda Haluk’un APS ile eve gönderelim demesi olayı çözdü posta ofisine gidip hemen bir APS formu doldurup içine birde Selma’ya kart yazarak eve yolladım. Artık uçağa binebiliriz. Hem de yürüyerek, en çok sevdiğim şey uçağa binerken yürüyerek gitmek otobüs ile uçağa gitmeyi hiç sevmiyorum. Çok rahat bir yolculuktan sonra tabiî ki 20 dakika rötarlı olarak kalktık Bodruma geldik. Hemen bir taksi kiralayarak Yalı kavak marinaya girdik. Eşyalarımızı bıraktık. Haluk’un babası evden Haluk’un eşyalarını getirdi. Günlerden Cuma olduğu için Yalı kavak caminde Cuma namazını Haluk, babası ve ben kıldık. Namazdan sonra haluk’un babası gitti bizde yalı kavak köftecisinde öğlen yemeğini yedik. Ve yürüyerek marinaya döndük. Yolda kahvede oturarak Patmos’daki acentayı bulmak için birkaç telefon konuşması yaptık sonunda Patmosdaki yunanlı acentayı bulduk adam her şey okey gelin ben sizin girişinizi yaparım dedi, bizde rahatladık Önce mazot ve benzin ikmalini yaptık sonra sularımızı doldurduk ve market alışverişini Migros’tan yaptık. Alış veriş yaparken Haluk hep akşamları dışarıda yemek yeriz gündüzleri kahvaltı teknede yaparız diyordu. Ancak ben teknede daha çok yemek yeriz diye düşünüyordum. İki alışveriş arabası doldurarak tekneye döndük her şeyi yerine yerleştirdik. Yataklar için çarşaflar ve yorgan ve yastık kılıflarını takarak yataklarımızı hazırladık. Eşyalarımızı yerleştirdik arka kamaralardan birini depo yaptık. Ön kamaraya Haluk arka kamaraya ben yerleştim. Bende teknedeki her şeyin yerini böylelikle öğrendim. Yorulduk ve terledik havuza girmeye karar verdik marinanın havuzuna gittik Zeynep telefonla aradı Haluk ve benle konuştu. Havuzdan sonra marinada duş aldık. Ben duştan önce çıktım ve Haluk’u beklemeye başladım o sırada kediler marinanın içinde kefallerin kovaladığı gümüşlerden hava sıçrayanları nasıl yakaladıklarını hayretle izledim. Haluk duştan çıktıktan sonra Zeynep aradı bazı ilk yardım ve grip önleyici ilaçların olup olmadığını sordu bunun üzerine eksik olan malzemeleri almak için bir kaç tane eczaneye uğradık bulamadık, sonunda teknede ilaçları bulduk. Lazım olur diye harita için çarşıdaki kırtasiyecilerde cetvel ve pergel aradık ama bulamadık Benim ayak parmağımdaki mangal kömürü yanığı yürümemi engelleyecek kadar ağrıyordu onun içinde suya dayanıklı yara bandı aldım. Daha sonra yalı kavak merkezdeki pideci ve çorbacıda işkembe çorbası ve pide yedik çok lezzetli idi. Çorbayı ben pek beğenmedim ama Haluk çok beğendi iki tabak damardan işkembe çorbası içtik lokantacı çocuk çok ilgili ve kibardı beğenmediğim çorbayı hemen değiştirdi yenisini getirdi.Yemekte bu yemeğinin ne kadar güzel olduğunu konuştuk. Sosyetik yerlerde hesaplarda atılan kazıkları konuştuk aslında lezzet farkının olmadığını sadece ambiyans satıldığını konuştuk. Keşke yanımızda Zeynep ile Selma da olsaydı dedik. Arkamızda iki İtalyan karı koca yemek yerken bira da içiyorlardı o biranın bardaktaki buz gibi görüntüsünü hiç unutmayacağım. Çok istediğim halde ramazan dolayısıyla içemedim. Yemekten sonra yürüyerek marinaya giderken yolda Şükran ile karşılaştık. Her zaman olduğu gibi nazikçe bizi bir şeyler yemek veya içmek için davet etti ancak biz çok yorulduğumuz için marinaya gitmek istediğimizi söyledik ve oradan ayrıldık. Ve marinaya gelir gelmez Haluk yattı ben ise biraz daha dışarıda oturdum çok güzel bir gece idi mehtap tepemizde uzaktan hafif bir müzik sesi geliyor. İki yanımızdaki teknede bir adam ile bir kadın gece saat 02:00 ye kadar içki içip baş güvertede oturdular kadın sarhoş oldu ve kahkahalar atmaya başladı, sonra içeri geçip uyudular bende saatimi 07:00 ye kurdum yarınki yolculuk için heyecan içinde kamarama gidip yattım.


5 EYLÜL 2009

Sabah yedide kaktık arka sahanlıkta masayı açarak güzel bir kahvaltı hazırladım. Hava çok güzeldi güneş yalı kavak arkasından doğuyordu çayı demledim ve kahvaltıyı büyük bir keyifle yaptık. 08:15 Vira Bismillah demir alındı, Haluk telsizden çıkışımızı dönüşümüz yok diye bildirince tüylerim ürperdi. Palamar botu geldi yardım istemisiniz diye sordu yardım istemediğimizi ve yola çıktığımızı söyledik. Usturmaçaları topladım. Botu ön taraftan alıp arkaya iki taraftan bağladım. Koltuk iplerini toplayarak dolabına koydum. Artık yalı kavaktan ayrıldık rotamız Lipsos (N.Lipsoi) 32 mil rüzgar 3-4 kuvvetinde karşıdan geliyor dalga yüksekliği 0,50 m motor seyri ile 2600 devir ile 7,5 8 mil ortalama ile gidiyoruz hava çok güzel güneş yakıyor. Lipsos’a yaklaşırken Turkcell artık telefondan yok oldu bu ne demek Yunan GSM operatörleri ile yapılan konuşmalar inanılmaz rakamlara ulaşıyormuş ve internet bağlantımız kesildi bundan sonra Hava durumu öğrenmek için iki seçenek var, birisi Haldun ve Mehmet’ten gelecek haberler veya karada bir internet cafeye gidip bakmak. Saat 12:30 da Lipsos limanına girdik ilk gelinen yunan adası. Kos dan sonra Bodruma en yakını diyebiliriz. Limana girdik ne soran var ne gelen var birkaç tane daha Türk teknesi demirlemiş çok güzel ve korunaklı bir bir limanı var limanın hemen yanında iki üç tane lokanta var birkaç ev ve sayabildiğim kadarı ile iki kilise ve dört beş tane küçük dua yapılan yerler var. Bir saat kadar burada kalarak Patmos’a devam ettik. Patmos’a yanaştıkça adanın girişinden çok güzel olduğunu limanının çok korunaklı olduğunu gördük adanın girişinde büyük bir yolcu gemisi demirde duruyordu bizde onun arkasından adanın içindeki doğal koya girdik. Adanın en hakim yüksek tepesinde ise bir manastır ve etrafında evler vardı Bu manastır çok eski ve hıristiyanlar için önemli bir merkezmiş. Adaya yaklaşırken en tepede burası gözüküyor.
Önce sağa solu kontrol ettik sonra Haluk adamı telefon ile aradı. Adam siz yanaşın ben geliyorum dedi. O sırada kıyıdan birisi bize el ile işaret ederek yanaşacağımız yeri gösterdi bizde hiç tereddüt etmeden kıçtan kara olacak şekilde karaya kıçtan bağlı demirde olan iki teknenin arasına zincirimizi sererek yanaştık koltuk iplerini hazırlamıştık botu arkadan söküp ön tarafa bağladık. Ancak boat demire çapariz olmaya başladı o yüzden ben demir suya girene kadar önde kaldım daha sonra arkaya gelerek koltuk halatlarını sahilde bekleyen diğer yat sahiplerine attım onlar babadan geçirip geri bize verdiler ve bizde halatların boşunu tornistan ile alarak tekneyi sorunsuz olarak kıçtan kara yaptığımızda saat 14:30 gösteriyordu. Bir süre teknede bekledik etrafa baktık ve yarım saat sonra motorsiklet ile 18-20 yaşlarında bir genç geldi pasaportlar ve teknenin evraklarını aldı sigortamız olup olmadığını sordu ve akşam saat 20:00  de evrakları yapıp getireceğini söyledi. Haluk bir saate yapamaz mısın dedi ama çocuk çok fazla aldırmadı sonra belki dedi ve gitti. Bunun üzerine ben tekneden karaya çıktım adayı keşfetmek için sağ tarafa yürümek istedim. Esasında yürümek den çok adaya gelirken Bu adanın tarihte dini açıdan çok önemli bir ada olduğunu ve adanın tepesinde çok büyük bir manastır olduğunu öğrenmiştik Haluk bu manastıra gitmek istiyordu. Benim pek ilgimi çekmiyordu birde dağın tam tepesinde idi oraya yürümek çok zor geldi çünkü sağ ayak parmağım çok ağrıyordu. Ayakkabı bile giyerken zorlanıyordum. Neticede adaya motorsiklet kiralamak için çıktım. Uzaktan iki tane motorsiklet kiralama ilanı gördüm ona doğru gittim.
İlk gittiğim yerde 30 tane scooter vardı adamdan kiralamak istediğimi söyledim adam hangi memleketten olduğumu sordu bende Türkiye dedim. Bunun üzerine adan sadece European Cominity ülkelerine kiralayabiliyoruz diyerek Türkleri aşağıladı sonra lafı çevirdi Türkiye den gelenlerin ehliyetlerini sigorta kabul etmiyor gibi salakça bir laf etti bende fazla üstünde durmadım yoksa kavga edecektik. Diğer bir kiralamacıya gittim orada da ehliyet sordular bende Türk araba ehliyetimi gösterdim. Türkiye deki ehliyetleri malesef sigortalar kabul etmiyorlar dedi. Yapacak bir şey yok başka birine daha sordum oda motor ehliyeti istedi.
Anladığım kadarı ile Türklere pek fazla vermek istemiyorlar. Zaten ada çok küçük manastıra da otobüs olduğunu öğrendik, yarın yola çıkıp mikanos’a devam edeceğimiz için motorsiklet ve araba kiralama işinden vazgeçtik. Birde insan zaman geçtikçe etrafına yavaş yavaş alışıyor. Etrafta bir motor terörü var, yaşlısı genci motorla çok tehlikeli bir şekilde geziyor karşıdan karşıya geçerken bile çok dikkat etmek gerekiyor. Acayip yüksek ses ve duman çıkaran metal zincir karışımı gürültü yapan bakımsız motorsikletler etrafta vızır vızır geziyor. Bu kadar motosiklet gürültüsünü birde Malezya da görmüştüm. Patmos’un merkezine doğru yürüdüm sirtaki, uzo, balık ve güzel deniz ürünleri satan bir restoran bulurum diye ama hiçbir şey bulamadım. Yolda yürürken bir internet cafe ve duş yazılı bir levha görmüştüm ne alaka diye düşünüp devam etmiştim. Burası marina olmadığı için tuvalet, duş, su ikmali yakıt ikmali, elektrik imkanı yok. Adam uyanık hem internet cafe açmış hem de bir duş kabini beş euroya gelen tekneler, kişi başı duş alabiliyorlar ama duş almak için elinizde havlu çamaşır şampuan ve diğer malzemeler ile 500 metre yürüyüp yoldan karşıya geçmeniz gerekiyor. Haluk gidip duş aldı ve ne kadar komik bir yer olduğunu anlattı. Teknenin durduğu yer aslında yolun kenarı ve şehre çok yakın güzel bir yer ancak inanılmaz bir gürültü var gece yarısı saat 02:00 ye kadar bu gürültü devam etti. Tekneye döndükten sonra tekneyi kilitleyip Halukla beraber bir km ilerdeki merkeze yürüdük otobüs durağını bulduk. Otobüs durağı feribot iskelesinin tam yanındaymış anladığım kadarı ile adaya bizim hızlı feribotlara benzer tekneler yolcu ve erzak taşıyorlar. Bir tane Egean pearl şirketine ait feribot limana yanaştı. Manastıra saat kaçta otobüs olduğunu öğrendik şehrin içinde gezindik şirin çok küçük bir ada ve turistik eşyalar satılan dükkanlar var. Ayağım çok ağrıyor ama Haluk’a ayak bağı olmak istemiyorum.İlgi alanlarımızın farklığı ortaya çıktı o benim baktığım yerlerle pek ilgilenmiyor hızlı hızlı yürüyüp etrafı görmek istiyor, yarım saat sonra otobüs durağında buluşmak üzere ayrılmaya karar verdik. Aslında gezilecek ve bakılacak yerler o kadar dar bir alan ki ayrıldıktan beş dakika sonra karşılaştık, yalnız kalıca çok güzel bir dondurma yedim. Haluk dondurma ile beni görünce önce yemek istemedi sonra oda dondurma aldı. Manastıra gitmek istiyorum ama otobüs tam manastıra çıkmıyormuş belli bir yerde duruyor sonra insanlar yukarı yürüyorlarmış ve dönüşte saat 20:30 daymış bunun üzerine Haluk bana sana gelme istersen ben gideyim sen tekneye dön dedi önce düşündüm gitmek için güç topladım ama sonra vazgeçtim. Haluk’u otobüse bindirdim bende geri dönüşe geçtim önce ayakkabım için bir yumuşak tabanlık aradım sonunda yaşlı bir kadının dükkanında kalan son tabanlığı aldım. Ayakkabımın içine yerleştirdim biraz rahatladım. Yolda yürürken bir küçük lokanta gördüm
oturup menüye baktım kızarmış peynir gördüm ve birde musakka sipariş verdim. Musakka iğrençti patlıcan domates peynir un yumurta karıştırılmış fırına verilmişti. Onu hiç yemedim ama kızartılmış peynir çok güzeldi üzerine yarım limon sıkarak yedim. Tekneye geldim ve oturdum yarım saat sonra Haluk geldi meğerse manastır cumartesi günleri öğleden sonra kapalıymış oda otobüsü beklemeden yokuş aşağı yürümüş, gelirken de yolda acenta’ya uğramış ve evraklarının ne olduğunu sormuş saat sekizde gelip alırım demiş. Beraber teknede oturduk yanımızdaki teknede yaşlı bir karı koca İngilizler vardı biz karaya bağlanırken koltuk halatlarına yardım etmişlerdi. Teknemiz amerikan bayraklı olduğu için kimse bizim ne milletten olduğumuzu bek anlayamıyor Haluk’un tipide Amerikalıya benziyor bende kara gözlüklerim ve cüssem ile aradan kaynıyorum. Türk olduğumuzu öğrenince biraz şaşırıyorlar. İngiliz kadınla konuşmaya başladık kadın 12 haftadır denizdelermiş yolculuğun zorlukları ve güzellikleri üzerine konuştuk. Haluk tekneden inerek acentaya gitti ve yarım saat sonra evrakları tamamlayıp geri döndü. Önce liman yetkilisine geldiğimiz transit log evrakları dolduruluyor sonra gümrük polisi bizim pasaportları kontrol edip giriş kaşesini vuruyor. Biz burada acentayı kullandığımız için bu işlemleri bizim adımıza acente yaptı biz ne polis nede transit log evrakı doldurmadık. Bu işlemler karşılığında acenta 100 euro aldı.toplam masraf 175 euroya geldi. Bunu biz kendimiz yapsaydık büyük bir ihtimal ile 50-75 euro arasında olurdu ancak bu bürokrasi ile uğraşmak Yunanistan da zor. Her adanın bağlanma ücretinin ayrı olduğunu öğrendik. Limana bağlanmazsan adaya giriş için liman polisine geldim diye başvurman gerekmiyor. Bunun için demirde kalman gerekli. Bazı limanlarda gelen tekneler polise geldiklerini bildirmiyorlar bu sayede bürokrasi ve ücretlerden kurtuluyorlar. Bir giriş yaptıktan sonra çıkana kadar adalar arasında altı ay gezebilirsiniz. Verilen transit log altı ay süreli oluyor. Tabiî ki Amerikan bayraklı olmak avantaj. Teknedeki Türk yolcuların vizelerinin de olması şart. Yanımızda iki tane daha Türk bayraklı bodrumdan gelen motor yat vardı onlar oturmuşlar televizyonda yerli dizileri seyrediyorlar aynı zaman yemek yiyorlardı, onlarla hiç konuşmadık. Ben karaya çıktım karşıdaki bakkaldan bacardi portakal aldım. Teknede bir birayı paylaştık, sonra bacardi portakalı içtik peynir ve kavun tabağı hazırladım teknede yedik keşke eşlerimizde burada olsaydı dedik saat 21:00 sularında aynı Türkiye de olduğu gibi araçlar konvoy olmuş korna çalarak yoldan geçtiler yabancı teknelerde oturanlar ne olduğunu anlayamadan şaşkınlıkla baktılar herhalde düğün vardı. Karşımızdaki yolun üzerinde kilise gibi bir yer ve bahçesinde mezarlar vardı mezarların hepsinde gece olunca bir küçük lamba yanıyordu bazıları kırmızı bazıları yeşil ve sarı idi. Bu bana çok ilginç geldi hiç böyle bir şey görmemiştim. Saat 11:00 de yattık.Yatmadan önce telefonumu saat 05:00 e kurdum ve yattım ama motorsiklet gürültüsünden çok zor uyudum.





6 EYLÜL 2009


Sabah saat 05:00 e kurduğum saat yanlış kurmuşum çalmadı. Saat 04:30 da uyanmıştım ama daha var diye yattım tekrar bir uyumuşum saat 06:10 de Haluk kalktıktan sonra kalktım. Hemen hareketlendik hava karanlık iken saat 06:18 de demir aldık ve Patmos dan ayrılmaya başladık. Limandan dışarı çıkarken büyük bir yolcu gemisi Patmos’a doğru yaklaşıyordu. Dün gördüğümüz gemi ile ikisinin arasından Patmos adasının kuzeyine doğru hareket ettik. Hava çok sakin rüzgar yok denecek kadar az deniz dalgalıydı. 61 mil yolumuz olduğunu oto pilot hesapladı ve adanın kuzeyinden sonra batıya dönerek Mykonos’ a doğru döndük. Adanın kuzeyinde birkaç tane balıkçı teknesi ve onların attığı ağların arasından geçtik. Hava artık aydınlanmaya başlamıştı o yüzden kolayca balık ağlarının arasından tehlikesizce göz ile görerek geçtik. Yolda kahvaltıyı hazırladım ve giderken kahvaltı yaptık klasik Türk kahvaltısı ama çok keyifli idi Termosa çay doldurduk ve yola devam ettik. Yola çıkmadan önce aldığımız suların erikli şişeleri Haluk’un Abant şişeleri ise benim di böylece her kez istediği zaman şişeden su içebilecekti. Bardaklar konusunda da anlaşma imzaladık mavi bardaklar benim Beyaz bardaklar onundu. Hava sakin olunca motor ile 2600 devirde devam ediyoruz.
Müren balığının nasıl avladıklarını neden avlanmaması gerektiğini Orfoz balığı üzerine nasıl yaşadığı ve nasıl vahşice avlandıklarını konuştuk Dalgıçlık üzerine konuştuk. Eşlerimizin de bu seyahatte bizimle olsardı ne güzel olurdu dedik onları böyle bir seyahate nasıl ikna edebilirizi düşündük iki ailenin teknede nasıl kalabileceğini düşündük. Bize çok rahat olabilir gibi geldi. Saat 13:00 kadar hava düşüktü Haluk öğlen yemeği olarak iki tane tonwich de daha götürdü bir saat sonara öğlen yemeğinde elma, şeftali, galeta yedik. Saat 15:00 de rüzgar 4-5 kuvvetine geldi yelken açtık 14-15 knot rüzgar dalga 0,50 m civarında idi. İkaria adasının güneyine yaklaşmaya başladık ada tamamen bir kaya parçası bir ağaç bile yok mağma tabakası yeryüzüne fırlamış ve soğumuş orada duruyor. Adanın doğu tarafı güneyden görünüşü yere kafasını yaslamış bir köpek başına benziyor. Adayı geçmemiz bir buçuk saat sürdü adanın gölgesinden çıkınca rüzgar 5-6 boufour esmeye dalga boyu zamana zaman 1m ye çıktı, yelkenler rüzgar doldu 7,5 - 8 knot hız yapıyoruz. Yanımızdan iki adet motor yat 35 knot süratle Mykonos’a doğru geçti koskoca denizde yalnız olmadığımızı görmek çok güzel bir duygu. Eskiden Asya ile Avrupa sınırı olan cylades den geçiyoruz. Burasını çok tehlikeli olduğu biz yola çıkmadan herkez den duymuştuk egede denize çıktım deyip bu kanaldan geçmeyenlere Ege denizine çıktı denmezmiş. İkeria ile Mykonos arasındaki bu boğaz gerçekten çok tehlikeli rüzgarlar ve dalga boyları ile ünlüymüş.Kuzeyden kopup gelen rüzgar bu adaların arasında boğaz yapıp akıntı ve dalga ile 7-8 boufour hava haline geliyormuş. Saat 16:30 da Mykonos’un güney doğu sahillerine 10 mil kadar yaklaştık. Rüzgar şiddetini artırmaya başladı ama 6 boufor’u geçmedi Önce yelkenleri kapattık ve paradise sonra superparadise beach koylarına yanaştık ancak demirde tekne göremedik adanın batısını dönüp kuzeydeki limana gitmek için ancak vaktimiz vardı birde Ornos körfezine girdik burası güzel bir körfez, güneye bakıyor ancak kuzeyden gelen rüzgara arkasında yükselti olmadığı için çok açık demirde durma imkanı yok karaya kıçtan kara yapılacak yerde yok. O yüzden buradan çıkıp yeni limana gitmeye karar verdik. Yeni liman konusunda Patmos’daki İngiliz karı koca bize çok kötü bir liman dediği için her şeye hazırlıklı olarak gidiyoruz. Yapacak başka çarede yok. Adanın batısını döndüğümüz an karşımızdan çok şiddetli rüzğar almaya başladık yeni liman 4 mil kuzeyde ancak limanın girişinde bir küçük ada ile kaya döküntüleri var. Motor ile kuzeye doğru tırmanmaya başladık paradise koylarında vakit geçirdiğimiz için saat ilerlemişti 18:30 ‘a kadar oyalanmıştık, hava kararmak üzere idi.
Limana yanaşırken rüzgara ve dalgaya karşı bayağı dayak yedik ve limanın ağzına geldik. Limanın ağzında iki büyük yolcu gemisi biri bağlı biri adadan yeni çıkış yapmak üzere idi birde limanın girişinde adalar arası araç ve yolcu taşıyan büyük bir feriboat vardı. Limana giriş yaptık içeride iki tur attık yer yok bağlanacak bir yer bulamadık sinirler gerildi başka gidecek bir liman yok ve rüzgar çok şiddetlendi. Arkadaki botu elime aldım usturmaçaları attım, koltuk iplerini hazırladım yer aramaya göz ile bakıyoruz. Tam o sırada bir tekne çıkmaya hazırlandığını gördük teknenin çıktığı yer bu limanda en kolay bağlanacak ve en güvenli yer idi. Manevra yaptık tam o sırada başka bir yelkenli daha limana giriş yapıyordu o boşalan yere girebilirdi. Ustaca bir manevra ile biz o boşalan yer tornistan ile yanaşmaya başlayınca o tekne bizim oraya gireceğimizi kabullendi ve yanımızdan geçerek içeri girdi.
Bizde zinciri sererek tornistan ile yanaştık ben ön tarafta demir ve botu ayarlayıp arkaya geçerek koltuk ipini atacaktım ancak anlaşamadık ben demirde kaldım. Tornistan ile yanaşıp koltuk halatını attık karadaki teknelerden bir Fransız koltuk halatımızı alıp bağladı. Rahatlamıştık. Ancak demiri iyi bir şekilde seremedik o yüzden bir manevra daha yapmaya karar verdik koltuk halatlarını boşaltıp zinciri topladık ve ileri çıktık sonra tekrar zinciri sererek tornistan ile rıhtıma yaklaştık bu sefer ben atladım ve koltuk iplerini bağladım. Fransız da yardım etti. Bu sefer çok iyi demir tuttu ve teknenin koltuk halat iplerini boşlarını alarak çok iyi bir şekilde bağlandık. Koltuk iplerini rüzgarın durumuna göre ayarlayarak yandaki teknenin üzerimize binmesini engelledik. Yanımızdaki teknede bir karı koca İngiliz yaşıyor bunlar Marmaris’deki yeni marinada kalıyorlarmış. Hava muhalefeti dolayısıyla çıkamıyorlar. Haldun’dan ve Mehmet den gelen hava durumuna göre en az iki gün buradan çıkamayacağımızı anladık. Özellikle Haldun’dan gelen hava durumu haberleri detay olarak çok güzel geliyordu rüzgarın hızı, dalga boyu, dalga sıklığı, koordinatlarımıza ve rotamıza göre çok düzenli SMS ile geliyordu benim telefonum Turkcell ile olan problemim dolayısıyla çalışmayınca hava raporlarını Haldun Haluk’a gönderiyordu. Yanaşırken yaşadığımız rüzgar 30 knot civarına çıkmıştı Liman korunaklı ama rüzgarı içine alıyordu. Bu yanaşma sırasında en ufak bir dikkatsizlik büyük problemler çıkarabilirdi. Bir ara telefon çalmaya başladı ve ısrarlı bir telefon çalışı idi bütün dikkatimizi dağıtabilirdi telefona bakmaya ne vakit nede bir zamana vardı yanaştıktan sonra telefonun sesini böyle durumlar için kapatmaya karar verdim. Bu limanın sadece Büyük yolcu gemileri ve feribotlar için yapıldığı tekneler için uygun olmadığının kanaatine vardık. Ancak başka liman yok mecbursunuz buraya yanaşmaya. Yanaşırken bir liman görevlisi bile gelmedi kimsenin umurunda değil sadece limanda bağlı olan tekne sahiplerinin dayanışması ile tekneler bağlanıp ve demir alıyorlar. Tam o sırada bir tekne daha geldi yanaşmak için en dip kısma girmeye çalıştı Haluk atlayıp bize yardım eden Fransız ile beraber o tekneyi yanaştırdılar. Bu arada limandan çıkmak isteyen teknenin demirine bir şey oldu gençlerden biri dalıp demir çıkarmak için uğraştı ben çok ilgilenmedim turkcell telefonumdaki görüşememe engelinden dolayı yanımda getirdiğim içinde avea hattı olan Nokia ,’yı çalıştırmak için uğraştım. Halukta demir problemi olan tekne personelinin çalışmalarını seyretti. İyicene bağlandıktan sonra bağlanmanın stresinden uzaklaşmak için ben karaya çıktım 200 metre karşıdaki cafe’ye gittim orada motor ve araç kiralama için konuştum adam araç konusunda tamam dedi ve 55 eurodan 40 euroya günlük chevrolet 1200cc yeni bir araba verebileceğini söyledi bende tekneye geri döndüm. Tam tekneye dönerken yandaki komşumuz koltuk halatlarını düzeltiyordu ona yardımcı oldum. Bağlandığımız liman 2000 yılından beri inşaatı yapılan bir yermiş elektrik ve su tesisatı döşenmiş ancak çalışmıyor Duş ve tuvalet çok uzakta gemilere gelen turistler için yapılmış. Liman toz toprak içinde esen kuzey rüzgarı bütün tozu teknelerin üzerine yağdırıyor. Mazot ve tekneler su ihtiyacı için acayip markalı bir istasyon küçük tanker ile geliyor insan oradan teknesine mazot değil su bile alırken korkar. Beğenmediğimiz Fenerbahçe marina aklıma geldi burasının yanında 10 yıldız alır. Türkiye de ki marinaların hepsi yunan adalarınkine 10 basar. Komşu İngiliz diyor ki Avrupa birliğinden Turizm ve denizcilik için aldıkları paraları nerelerde kullanıyorlar çok merak ediyorum diyor. Her gün en az üç gemi yanaşıyor her gemiden 3000 kişi iniyor ve her şey buna göre düzenlenmiş.
Biraz kendimize geldikten sonra elimizi yüzümüzü yıkayıp, giyinip Otobüs durağına çıktık gelen otobüse binerek Mykonos’un merkezine gittik. Girişte bir otobüs terminali var orada herkez iniyor ve 400 metre sahilden yürüyerek merkeze geliniyor. Bizde yürüyerek merkeze doğru yürüdük burası avuç içi kadar küçük bir yer dersek yalan olmaz bodrumun Halikarnas bölgesinin yarısı kadar bir yer. Dar temiz sokaklar yerler taş taşların üzeri beyaz boyalar ile boyanmış evler beyaz boya ile aynı şekilde temiz bir görünüm sergiliyor. Toplasanız 20-25 kadar restaurant bir o kadar da bar var. Bir çok hediyelik eşya satan dükan var. Eşlerimize buradan hediye almak için epey bakındık ama hiçbir şey bulamadık.Bodrum ve  Marmaris ten sonra burası bir köy. Barlarda geyler yalnız bayan ve gruplar halinde bayanlar oturuyorlar. Mykonos un güneşin battığı bir koyu var o yöne bakan 10 veya 15 tane bar var herkez oraya toplanmış romantik bir şekilde güneşin batışını izliyor biz onların arasından geçip tepeye rüzgar değirmenlerin yanına çıktık her taraf turist kaynıyor Japonlar ve Çinliler burada meydandalar acayip pozlar vererek resimler çektiriyorlar. Karnımız çok acıktığı için fazla dolaşmadan ilk restorana oturduk hemen yemek siparişi verdik ahtopot, istakoz, jumbo karides, balık, kalamar ve böceklerden oluşan bir yemek, yunan salatası ve bira ısmarladık. Tabakta gelen zeytin çok güzeldi bir tabak zeytin daha ısmarladık. Keşke Zeynep ve Selma da burada olsaydı dedik. Çok güzel bir yemek yedikten sonra biraz yürüdük puro alıp içtik sokaktaki duvarın birinin üzerine oturduk yarım saat konuştuk içtiğimiz puro Haluk’un tansiyonunu etkiledi ve otobüse binerek tekneye döndük. Saat 11:30 civarında yattık. Gece rüzgar şiddetini o kadar artırdı ki yandaki İngilizlerin teknesinin rüzgarla çalışan batarya doldurmak için kullanılan rüzgar gülünün sesi hiç durmadı.



7 EYLÜL 2009

Sabah yolculuk olmadığı için saat 10:00 kadar uyuduk. Geç bir kahvaltı yapmak güzel oldu yavaş yavaş kahvaltıyı teknenin içinde yaptık rüzgar o kadar çoktu ki teknenin dışında oturamadık liman içinde 37 knot rüzgar estiğini yandaki komşular söylediler. Onlar bugün Marmaris’e döneceklerdi ancak hava muhalefeti dolayısıyla limandan çıkamadılar. Birde limandan çıkarsanız yolda vazgeçip geriye dönseniz yer bulamayabilirsiniz.Ben tekneden inerek karşıdaki dün gittiğim bara gittim tuvalet ihtiyacımı giderdim ve bir yunan kahvesi içip orada barda bulunan bilgisayardan poseidon üzerinden hava durumuna baktım her yer kıpkırmızı idi. Bu arada bardaki adam bilgisayarı kullanmamamı söyledi bende parası ne ise vereyim karşıdaki teknede kalıyorum deyince biraz yumuşadı ama bende bir daha bakmadım. Tekneye döndüm haluk bu arada koltuk iplerini çiftlemiş yandaki İngiliz de kendi teknesinin halatlarının boşunu almaya çalışıyor biraz ona yardım ettim. İngiliz kiraladığı motorsiklet ile limanın ilerisinden bir yerden tekneye üç sefer su taşıdı karısı adamın her gelişinde onu karşıladı bidonları alıp tekneye dalgıç motoru ile suları depoya aktardı. Adam ve kadın tam denizciydiler ikisi de hiç konuşmadan teknede bir sürü iş yapıyorlardı. Hayranlıkla onları seyrettik. Haluk liman polisine nasıl gidilecek gibi evrak işlerini sorunca İngiliz boş ver gitme gidip de başına iş mi alacaksın ayrıca biz burada bedavadan duruyoruz sende gitme dedi. Bunun üzerine bizde liman polisine gitmekten vazgeçtik .Zaten ne gelen nede soran var. Saat 11:30 da tekneyi kilitledik ve dışarı çıktık dün gittiğim araç kiralama yerine gittik araç kiralamak istediğimizi söyledik çocuk beni tanıdı ve günlüğü 40 eurodan dört kapılı chevrolet 1200 bir araç verdi parasını iki günlük nakit ödedik.
Ve doğruca adanın plajlarının olduğu güney bölgesine paradise ve superparadise beachlere yola koyulduk. Adanın yolları inanılmaz dardı iki araç bazı yerlerde yan yana bile geçmekte zorlanıyordu neyse ki kiraladığımız araç küçüktü. Önce adanın tepesine çıktık oradan güneye döndük tam tepede bir havaalanı yapılmış adanın tepesinde 400 metre yükseklikteki dağın üzerine havaalanını yapmışlar. Hava alanın yanından geçerek güneye paradise beach ‘e  geldik adada bir tane ağaç görmek için çok şanslı olanız lazım her yer taş dağlar taş tarlalar taş ve adanın her yeri parsellenmiş insanlar tarladan topladıkları taşlar ile arsalarının sınırlarını çizmişler adanın her yeri bu şekilde taşların üst üste koyulması ile oluşan duvarlardan oluşmuş. Bu adamlar buralardan çok büyük rant bekliyorlar yada tarlalardaki taşları toplayıp atacak bir yer bulamadıkları için üst üste dizerek tarlaların sınırlarına koymuşlar. Bu işi çözemedik. Yollarda birde ilginç bir şey gözümüze çarptı ama bu Yunanistan’a özgü bir şey olsa gerek, bazı evleri bahçesinde dua etmek için yapılmış küçük kilise gibi şeyler var tepesinde bir haç ve altında çanı olan bu kulübeler 10 metre kare büyüklüğünde beyaza boyanmış yerlerdi. Paradise beach‘e  gelince arabayı park ettik ve kumsala yürüdük kumsalın önünde üstü kapalı derme çatma bir restoran, bar, tuvalet soyunma kabinlerinden oluşan bir plaj tesisi var onun önünde de çok düzenli bir şekilde sıralanmış şezlonglar ve şemsiyeler den oluşuyor her halde 500 e yakın şezlong ve şemsiye vardı hepsinin yanında bir sehpa ve şemsiyelerde numaralar vardı buralara garsonlar ve plaj görevlileri servis yapıyorlardı. Bu plajların kenar taraflarında geyler çırılçıplak yatıp güneşleniyorlar az miktar da kadın da bikinilerin üstünü çıkarmış güneşleniyorlardı ama
Erkeklerin toplu halde güneşlendikleri yerler korkunç iğrençti. Yarım saat orad yürüdükten sonra tekrar arabaya bindik ve Agia Anna’da ki bir balıkçı yerleşim yerinde Marcus isimli tavernada jameikalı güzel İngilizce konuşan zenci bir kızın servis yaptığı yere oturduk. Ahtopot, karides, kalamar, yağda kızartılmış acılı peynir yedik çok nefisti iki tanede bira içtik.
Yemekten sonra super paradise daki tropicana bardaki beach partiyi seyrettik. G sting giymiş bir erkek ve iki dans yapan kız ile müzikli animasyona bütün sahil katıldı her şey çok iyi di ancak yine çıplak geyler özellikle yaşlı geyler ortaya çıkınca çok iğrenç bir durum oluştu biz
Showları uzaktan seyrettik ama hava kararmaya başlamıştı. Partinin sonunda show kızları bikinilerin üstünü çıkarırlarmış biz onu beklemeden oradan ayrıldık. Yaş ortalamasının 25 olduğu bu yerde bu şekilde durmayı bir an kendim için yadırgadım. Gençler istedikleri gibi özgürce eğlendikleri bu yerde olmamamız gerektiğini düşündüm sadece meraktan geldiğimi bir daha buraya gelmemem gerektiğini düşündüm. Adanın yoları karanlıkta daha da araç kullanmak için zorlaştı. Neyse tekneye döndük komşumuz İngilizler teknede idi bir yelkenlinin rüzgar ve dalgalar yüzünden limana girerken karaya vurduğunu söylediler. Hemen duş için malzemelerimizi alarak araba ile duşa gittik. Bir tek duş kabini olduğu için sıra ile banyo yapıp tıraş olduktan sonra tekneye döndük. Akşam yemeğini kavun peynir olarak teknede yedik ve tekrar araba ile şehre gittik. Arabayı ilk akşam gittiğimiz değirmenlerin oraya park etmek istedik bu yüzden yanlışlıkla adanın güney batı ucu olan Ornos tarafına gittik arabayı döndürmek için geniş bir yeri zor bulduk. Şansımızın yardımıyla denizin kenarında arabayı park ettik. Sokaklarda gezindik alış veriş yaptık peynir, zeytin, yumurta, kekik aldık. Haluk paketi arabaya bıraktı geldi ben bu arada bir barın deniz kenarındaki sandalyeye oturdum. Deniz dalgaları kıyıya neredeyse 2 metre yüksekliğinde geliyor ve kıyıda kırılıp evlerin duvarlarına çarpıyordu dalgaların serpintileri yüzüme kadar geliyordu. O sırada Selma beni aradı hava durumunu ona anlatım bir daha burada kalacağımızı söyledim.
Daha fazla gezecek bir yer yok her şey avuç içi kadar bir yer içinde dönüp dönüp aynı yere geliyoruz. Sıkıldık gidip tekneye yatmaya karar verdik arabaya binerek limana döndük arabayı teknenin neredeyse yanına park edecektik. Saat 12:30da yattık.




8 EYLÜL 2009

Saat 12.00 de kalktık hava hala uçuyor. Limandaki herkez birbirine hava ne zaman düşecek diye soruyor. Haluk Kaşar peynirli bir omlet hazırladı kahvaltıda çok büyük bir keyifle yedik.
Saat 13:30 da tekneden çıktık araba ile kuzeydeki Fanari bölgesine gidelim dedik. Ama beceremedik yolda bizim gibi kaybolmuş en az beş kişi gördük çünkü adanın düzgün bir yol haritası yok ayrıca yollarda işaret tabelası yok turistler rast gele gidiyorlar. Adanın içi bir yol safarisi ama kaybolma imkanı yok sonunda yollar hep aynı yere bağlanıyor veya bir yerede bitiyor. Oradan çıktık karaya oturan bavaria 41 tekneye baktık sanki bir kuvvet onu denizin üstünden almış karaya oturtmuş bizim için çok kötü bir görüntü. Agrira’ya gittik hava kapalı olduğu için plajlar bu gün boştu ama geyler yine yerlerinde idiler. Çok sıkıldık gidecek bir yer yok her yer aynı tekneye döndük yarın gitmeyi planlıyoruz. Haldun’dan gelen hava durumuna ve akşam internet’e bakıp karar vereceğiz. Akşam yemeği için teknede domatesli bir döner yaptım. Haluk ve ben çok beğendik. İnternete bakmak için tekrar şehre gitmeye karar verdik bu arada Haldun’dan hava durumu raporu geldi yarın gidebileceğiz. Arabayı teslim etmemiz lazım çünkü yarın sabah 08:30 da açılıyor bizim planımız en geç 07:00 de yola çıkmak. Arabayı teslim ettik arabayı teslim ettiğimiz çocuğa yapmayacağını düşünsekte bizi şehre bırakmasını istedik hemen kabul etti, çok şaşırdık ve bizi şehre bıraktı. Bizde şehirde önce internet cafe’ye girip hava durumuna baktık hava 5-6 boufour dalga ise 1,5 2 metreyi gösteriyor. Biz yola çıkmaya karar verdik. Yemek yiyip yememek konusunda çok kararsızdık birimiz haydi yemek yiyelim dese gidip dün gördüğümüz bir restaurant vardı oraya oturacağız ama ne ben nede Haluk bu teklifi yapmadı. Birer nefis dondurma yedikten sonra otobüs ile tekneye dönüp saat 22:00 da yattık.


9 EYLÜL 2009


Sabah 06:00 da kalktık hafif bir kahvaltı yaptık salam peynir zeytin ve biraz ekmek yedik bir bardak çay içtik. Havayı göz ile kontrol ettik rüzgar dinmişti ama yinede 5-6 kuvvetinde esiyordu yola çıkmaya kararlı olduğumuz için hiç tereddüt etmeden hemen demir aldık. Üzerimize kalın kıyafetler giydik çünkü hava biraz serinlemiş ve çok hafif yağmur vardı. Yanımızdaki İngilizler bizim kalkışımıza uyanmamışlar Fransız ise yola çıkmaya cesaret edememişti. Zinciri toplarken diğer teknelerin zincir problemleri dolayısıyla yaşadıklarını düşünerek çok dikkatli bir şekilde zinciri topladık tekneler yan yana ve çok küçük bir alana demir attıkları için birde limana yüksek rüzgar altında demir atmaya başladıkları için demirlerin birbirleri üzerine gelme ihtimali çok yüksekti birde karşımızdaki pontona yanaşan bir rus teknesi vardı onun demirinin bizim demire taramış olabileceği ve de biz teknede yokken oluşan zincir alma ve toplama hareketlerini göremediğimiz için biraz tedirgindik. Problem anında B planı ile geriye tornistan ile bağlanmayı hep düşündük. Ama sonunda zinciri problemsiz aldık ve limandan çok yavaş ve güvenli bir şekilde ayrılıp adanın kuzeyine doğru adadan uzaklaşarak seyir etmeye başladık adanın kuzey burnundaki kaya döküntüleri dolayısıyla çok tırmanmamız gerekiyordu. Bir buçuk saat motor seyrinden sonra hava aydınlandı her tarafı göz ile görebilir hale geldik. Tinos ile Mykonos arasından geçerek kuzeye rotayı Khios adası üzerinden (Sakız) Alaçatı’ya 65 mil oto pilot marifeti ile çevirdik. Ana yelkeni ve cenovayı tam olarak açarak saatte 8,5 mil hızla kuzeye doğru ilerlemeye başladık hava 5-6 kuvvetinde kuzey batıdan esen rüzgar 2-2,5 metre yüksekliğinde dalga ile muhteşem bir orsa seyiri yapmaya başladık. Teknenin sprayhood güneye inerken Haluk çok sıcak olduğu için sökmüştü yola çıkarken takmadık Marmara ya doğru yaklaşırken yağmur yağarsa o zaman takmayı düşünüyorduk ama yanlış yapmışız kafadan gelen dalgalar bizi sırılsıklam yaptı. Limandan çıktıktan sonra dalgaya karşı motorla ilerlerken tekne bayağı sallandı dalgalar büyüdükçe teknenin tırmanıp dalgalardan inmesi birde dalgaları yandan almaya başlamamız üzerine Haluk’u deniz tuttu ve midesi bulanmaya başladı önce sesi sedası kesildi sonra suratının şekli değişti en sonunda midesinin bulandığını söyledi ve çıkarmaya karar verdi teknenin arkasından denize midesini boşalttı. Benimde midem bulandı ancak sakız çiğnediğim için idare ediyorum. Haluk rahatladı ve kendine geldi dalga boyu 3 metreye kadar yükseldi ancak yelken açtığımız için tekne o kadar güzel gidiyor ki işte yelken seyri bu diyoruz. Egenin tam ortasındayız güneyde Mykonos adası ve İkaria adası yavaş yavaş kayboluyor. Haluk’un mide bulantısı devam ediyor o yüzden keyfi yok ben hala direniyorum. Haluk bir daha midesini boşattı ve yattı uyudu ben de kuvvetlice sakız çiğnemeye devam ederek mide bulantımı geçirmeye çalışıyorum. Kuzeyden Bir yelkenli iki üç mil açığımızdan rüzgarı arkadan alarak Mykonos’a doğru indi Sonunda kara gözüktü Sakız adası hayal meyal görünüyor. Tekne bir anda oto pilottan çıktı ve bizde broş yedik teknenin yönü değişti tekrar rotasına oturttuk. Bu sırada ne olduysa benim mide bulantım geçti. Bir anda kendime geldim. Alaçatı fikrinden vaz geçip Rotayı Çeşmeye çevirdik akşam geceyi Alaçatı yerine Çeşmede geçirmeye karar verdik bir sonraki gün için en az 2 saat kazanmayı hesapladık. Çeşmeye yaklaşırken Türk bayrağını tekrar direğe çektik. Çeşmeye saat 20:00 de girdik güzel bir yere bağlandık mazot,   su ikmalini yaptık, mazot almak için tanker geldi bidon ile taşıdık, tekneyi tertemiz yıkadık Mykonos’un bütün pislikleri tekneden gitti. Sonra da gidip marinanın derme çatma duş yerinde duş alıp traş olduk. Saat 21:30 civarında işimiz bitti. Yemek için yürüyerek Çeşmedeki sahil restoranlarından birine oturduk balık hariç her türlü mezeden söyledik karades ve ahtopot güveç çok güzeldi. Bu akşam Türkiyenin milli maçı vardı 0-0 berabere kaldılar sonra ekmek alış verişi yaparak tekneye dönüp yattık.


10 EYLÜL2009


Saat 06:15 de kalktık yavaş yavaş kahvaltı yaptık yolumuz Midilli için kısa idi erken varacağımız için sakindik ancak oradan Yunanistan dan çıkış yapacağımız için vakitlice gitmek istiyorduk. Yunan sularına girince yine yunan bayrağını çektik. Hava aydınlanmaya başladı ve bizde saat 07:30 da marinadan ayrıldık. Rüzgar tam karşıdan geliyordu bir ara hava 20 knot esmeye başladı biz motor seyri ile devam ettik. Çok güzel bir motor seyriydi sakin 7-7,5 mil hız yapıyoruz dalgalar baştan geliyor ama çok yüksek değil. Midilliye yaklaşırken denizde birkaç yerde kıpırdanmalar gördük yelkovan kuşları denize dalıyor ve deniz sanki kaynıyordu yaklaşınca bir de ne görelim Tombikler havalara sıçrıyor hemen oltaları hazırladım rapalanın  arkasına ağır bir kurşun takarak denize bıraktım arkamızda boat olduğu için biraz engel teşkil ediyordu ama alıştım.Teknenin hızını düşürdük bir saat kadar bu katliamın içinde gezdik balıkları gözle gördüğümüz halde tutamadık. Midilliye artık yaklaşmıştık Ada yakından çok güzel görünüyor güney doğusundaki lagüne girmek isterdik ama geç kalırız korkusuyla limana yöneldik. Liman girişinde liman polisi bize gümrük sahasına yanaştırmak istedi biz ise oralı olmayınca bize karadan nereden geldiğimizi bağırarak sordu Biz de Patmos’dan geliyoruz deyince bir karambol oluştu geçin içeri bağlanın dedi bizde içeri girince hemen iskelenin yanına aborda olmak istedik bir dönüşten sonra ben koltuk halatlarını baş ve kıça göre ayarladım. Yolda bir liman görevlisi kılıklı birisi geçiyordu ipi ona atıp bizi tutmasını söyledim Herif yapamam gemiye geç kalıyorum dedi kısa bir terredütten sonra ben ipi adamın üzerine atınca tutup bizi limana bağladı o arada ben karaya atladım ve tekneyi bir az daha aşağı kaydırarak halukla beraber yanaştırdık. Gayet güzel limana aborda olmuştuk. Haluk atladı kağıtları alıp liman polisine gitti onlar bizi liman müdürlüğüne yolladılar Oradakiler ise bağlandığımız yere başka bir tekne gelecekmiş orada ayrılmamızı istediler bizde oradan ayrılarak kıç kara olmak üzere içeri bir yere oradaki bir Türk teknesinin adamı yardımı ile koltuk iplerini atarak bağlandık. Yanımızda Ayvalıklı bir Türk karı koca vardı tekneleri ile gelmişler hafta sonu kalıp döneceklermiş. İskele yüksek kaldı paserallamız olmadığı için inerken ve binerken zorluk çekeceğiz. Ben karaya çıktım biraz etrafta dolaşmak istedim Halukta teknede kaldı. Bende kısa bir tur atıp zeytinyağı, zeytin alarak geri döndüm. Yolda yemek yiyecek bir lokanta baktım ama bulamadım. Anladığım kadarı ile burası bize yakın olduğu için yakın adalarda bu tip önlem almışlar. Limanın içinde dört tane zırhlı sahil güvenlik feribotu ve hepsinin üzerinde köpekler vardı. Türk teknesinin tayfalarına sordum onlarda kalenin orasını tarif ettiler benim gittiğim yerin tam tersi bir yer. Bu akşam uzo içip Sirtaki yapmaya karar vermiştik. Haluk bu arada teknenin sprayhood ‘unu takmış. Ben gelince oda liman polisine pasaport çıkışlarımızı yaptırmak için çıktı. İki tane yunanlı kız tekneye bana seslendi Ayvalığa gitmek istiyorlarmış oradan İstanbul’a gideceklermiş bizi götürürmüsünüz dediler, bende Ayvalığa gitmiyoruz Bozcaada’ya gideceğiz dedim, olsun oradan geçeriz dediler, bende gidin liman polisinden izin alın belki o zaman götürebiliriz deyip Haluk’ gittiği yöndeki gümrük alanını gösterdim. Peki diyip gittiler. Saat 20:30 da işlemleri yaparak geri döndü. Haluk’a olanları anlatınca biz huylandık acayip bir istek gibi geldi kaçakçı olabilirler veya bizim nereye gitmek istediğimizi öğrenmek isteyebilirler, biz yokken tekneye bir şey koyabilirler diye düşündük. Neyseki gittiler ve başımıza bela olabilirlerdi diye düşündük. Artık akşam yemeği zamanı gelmişti Teknenin her yanını kilitleyerek adanın kuzey batısındaki kalenin arkasına yürüdük ve çok kalabalık bir lokanta bulduk oturduk çok güzel mezeler yedik özellikle lakerda muhteşemdi uzo içtik. Sirtaki yapamadık ama yemekler güzeldi sonradan anladık hesabı da eksik aldılar. Sonra yürüye yürüye tekneye gitmeğe başladık yol üzerinde Yeni Cami adında büyük bir cami gördük yıkık ama hala ayakta duruyordu etrafını kapatmışlar harabe şeklinde duruyordu. Bazı evlerin kapılarında Osmanlıca yazılar hala duruyordu. Ada sabaha kadar hareketli idi araçlar gençler sokaktalar dı. Yorgunluk ve uzonun tesiri ile hemen uyuduk.



11 EYLÜL 2009

Saat 06:00 da Midiliden çıktık. Midillinin kuzey doğu sahilinde bir yunan sahil feribotu geceden orada kalmış demirde bekliyordu bize hiç ilişmediler biz yolumuza Türkiye’ye doğru devam ettik yaklaşınca Yunan bayrağını indirdik ve Türk bayrağını gururla çektik. Artık Turkcell erişimimiz olduğu için hava durumunu çok ayrıntılı internetten takip edebiliyoruz. Çok rahat ve sorunsuz bir yolculuktan sonra Bozca adaya 15:30 da bağlandık hava yine sert esmeğe başlamıştı ama biz çok rahat limanın girişinde sağ tarafta bir yer bulup yanaştık. Liman yine yüksekti ancak görevli çocuk bir paseralla buldu ve ben rahat bir şekilde karaya çıktım. Hemen bakkala gittim domates sucuk kıyma ve yumurta alıp döndüm. Gelince sucuklu bir yumurta yaptık kahveden çay söyledik muhteşemdi keyfimize diyecek yoktu. Akşam yemeği içinde kıymalı makarna yapmayı planladık Haluk kaç gündür makarna istiyordu onu bugün yapacağız o yüzden kasaptan kıyma da aldım. Yemekten sonra etrafta dolana birkaç tane Ukraynalıdan huylandık teknelere bakıyorlar resim çekiyorlardı. Sonunda anladık ki yandaki teknede satılık ilanı varmış o tekneyi almak istiyorlarmış Yandaki teknenin sahibi bir alman kadın ile Türk kocası Yaşlı insanlar Ayvalıkta yaşıyorlarmış tekne 17 yaşında yelkenli kadın tekneyi artık yaşlandığı için birde kocası ona teknede pek yardım etmediği için satmak istiyor. Sonunda bunlar Ukraynalılarla deneme turuna çıktılar. Bir sonraki tekne ise 46 feet bir tekne içinde iki kişi var bunlar tekneyi bodrumdan İstanbul’a götürüyorlar ama teknenin dümenindeki ene dip parça koptuğu için uygun havada gitmek istiyorlar aslında teknelin 50 bg motoru var ama yinede riske atmak istemiyorlar. Haluk onlarla biraz muhabbet etti Bunların arkadaşları dün Çanakkale yi geçmek istemişler çok akıntı varmış 4,5 mil akıntıdan bahsettiler Bu haber bizi biraz düşündürdü. Sonunda Ukraynalı lar döndü. Tekneyi bağladılar bizde rahat ettik çünkü iki tekne arasına giriyorlardı hepimiz dikkat kesilmiştik.  35 bin euro ya analaşıp kaparo verdiler. İşlemler için Ayvalık’a gidip devamını yapacaklardı. Ortalık sakinleşince bizde hem banyo yapmak hem de şarap almak için adaya çıktık. Hamam kapalı imiş o yüzden yapamadık. Yolda Haluk’un arkadaşına rastladık eşi ve çocukları ile tatile gelmişler. Şaraplarımızı aldık ve tekneye döndük ben makarnaya giriştim Haluk yolda gördüğü arkadaşlarını makarana yemeğe davet etmek istedi ama telefonlarını bulamadı. Bir iki yeri aradı telefonlarını sordu ama yine bulamadı. Ben kıymalı makarnayı yaptım yanında bir şarap açarak yedik. Tam o sırada bir tekne limana girdi iki tekne önümüze bağlanmaya çalıştı zincir problemi yaşadılar bir saat bağlanmak için uğraştılar. Bizim makarna artmıştı ya atacak ya kedilere verecek ya da birine ikram edecektik. Ben gelenlerin yanına gittim makarna teklifi yaptım ama pek oralı olmadılar. Daha sonra teknelerini bağlayıp bizim pasarellayı kullanarak karaya çıktılar. Yanımıza gelip teşekkür etmek istediler meğerse gelenleri Haluk Kalamış marinadan tanıyormuş onlarda İstanbul dan Bodruma tekne götürüyorlarmış. Kalan makarnayı ne yapacağız diye düşünürken bir kedi geldi miyavlamaya başladı ben hemen makarnayı alıp limanın bir köşesine kedinin önüne döktüm kedi kalan makarnayı yalamadan yuttu. Yarın çok yoğun bir gün olacak Etap uzun Marmara adasına ulaşmayı deneyeceğiz ama birkaç alternatif ve B planları yapıyoruz, Gelibolu, mürefte, hatta geri dönmek gibi. İstanbul ve Marmara da ki yağışları duyuyoruz ama bütün hava raporları rüzgarı 5-6 dalga boyunu en fazla 1m olarak veriyor yağış ise kuzey Marmara olarak gösteriyor. 5-6 hava 1 metre dalga bizim için ve bu tekne için çerez olduğunu gördük. Arkamızdaki botu yukarı alalımı almayalım mı diye biraz düşündük sonra arkadan gelmesine karar verdik çünkü bu ana kadar bize sorun olmadı. Belki boğaz geçişinde hızımızı keser diye düşündük ama çok etkilemeyeceğine karar verdik. Sabah saat 05:30 da hareket etmeyi kararlaştırıp yattık.

 





12 EYLÜL 2009


Saat 05:30 kalktık ve hemen demir aldık kahvaltıyı yolda sandöviç olarak yaptık. Limandan çıkarken gördüğümüz kırmızı ışıklar bizi çok şaşırttı sanki denizdeymiş gibi görünen bu ışıklar meğerse karşı kıyıdaki rüzgar santralarınınmış. Gün ağardıkça ortaya çıktılar. Son derece sorunsuz bir şekilde çok az bir rüzgar ile Çanakkale ye tırmanmaya başladık bir ara ben kamaraya girip uyudum. Akıntı ile karşılaşınca saat hesapları yapmaya başladık eğer böyle giderse Marmara adasına gece saat 22:30 da Gelibolu na 18:30 da Mürefte ye 19:30 da varacağımız anlaşıldı eğer akıntı böyle devam ederse geri dönmek bile bir plandı. Sonunda Çardak’a rota yapıp orada karar vermeye karar verdik. Lapsekiyi geçtikten sonra akıntı azaldı ve 6,5 - 7 mil yapmaya başladık Ancak bir anda denizin rengi değişti ve boğazın Trakya tarafından yemyeşil bir su ve suyun içinde ağaç parçaları sel döküntüleri, sandıklar, sandalyeler karşımızdan gelmeye başladı bir ara pervaneye bir şey çarptı ve motor beş bin devire çıktı sonra devir saati 5000 de kaldı bunun üzerine motoru stop ettik biraz bekleyip yeniden çalıştırdık devir saati normale döndü, bizde sancak tarafına dönerek temiz suyun göründüğü Anadolu tarafına yanaşarak ilerlemeye başladık. Rüzgar 13-15 arası estiği için yelkenleri full olarak açtık çok güzel seyretmeye başladık hızımız 7,5  bazen sekiz oluyordu ve çardağı geçmiştik tekrar hesap yaptık 17:30 Gelibolu 18:30 Mürefte 20:30 da Marmara adası görünüyordu. Geri dönme opsiyonu nu kaldırarak Marmara adasına rota tuttuk. 45 dakika daha bu rotada gidip eğer bir problem olursa Gelibolu na dönme şansımız vardı. Her şey yolunda saat 16:30 civarındayız ve rüzgar 17- 18 esmeye başladı iyice hızlandık hem motor hem de full yelken açık gidiyoruz. Keyfimiz yerinde hava durumu gayet güzel etrafta hafif yağmur yağışları var göz ile görebiliyoruz özelikle geçtiğimiz bölgelerde yağış var. Sonra rüzgar 20 ye çıktı işte o zaman yelkenler teknenin burnunu öne basınca pervane sudan çıkmaya başladı bunun üzerine haluk ana yelkene camadan attı ve her şey yoluna girdi kara buruna doğru yaklaşıyoruz rüzgar kademeli olarak yavaş artıyor. 24 esmeye başlayınca haluk ana yelkeni indirdi sadece cenova ve motor ile gayet güzel gidiyoruz. Kara burunu geçtik.Artık Marmara adasına gitmek üzere rotayı düzeltmiştik. Haluk bu gece uzun olabilir hemen bir sandvöviç yiyelim dedi. Ben sandöviçleri hazırladım ayak üstü yedik. Boş mideyle deniz ikimizide tutabilirdi. Rüzgar aniden 30 knot esmeye başladı bu sefer cenova ya camadan attık. Çok güzel bir şekilde devam ediyoruz. Ancak rüzgar daha da artmaya devam etti 40 knot esmeye başladı direk cenovanın kuvvetinden sarsılmaya başladı. Artık cenova yı toplamanın da zamanı geldi. Hemen toplamaya başladık ancak Cenova camadan yüzünden çok sıkı sarıldığı için tambur ipi yetmedi ve 1,5 metre kare cenova açık kaldı. Tekne dümen tutmamaya ve Erdek körfezine doğru, o açık olan cenova yüzünden sürüklenmeye başladık. Bu arada Haldun ile hava durumu ile ilgili bilgi almak için arıyorum Haldun Burgaz adada olduğu için internete bağlanamıyor ve bir arkadaşına beni yönlendirdi Ersin bey ile telefonda hava durumunu soruyorum çok detaylı bir bilgi alamıyorum zaten bu andan itibaren bize kimsenin yardımı dokunmaz biz ikimiz ne yaparsak yapacağız gerisi boş. Bizim durumumuzu yarın birine anlatsak anlamaz bile bu durumu yaşamak lazım. Ben hiç korkmadım Çünkü haluk’a çok güveniyorum birde teknenin Mykonos dan Çeşmeye giderken gösterdiği performansı biliyorum. 3m dalgaların üzerinde hoplaya zıplaya kayarak ilerlemiştik. Cenovanın kapatılması lazım bunun için teknenin baş kısmına gidilip orada cenovanın sarılması gerekiyor ancak dalga boyu 3,5 ve dalga aralığı çok sık tekne her dalgayı kafadan alırken baş kısmından sular yükseliyor. Cenovayı açıp tekrar sarmak gibi bir imkan hiçbir şekilde gözükmüyor. Haluk çok düşünüp kafasında bir plan yaptıktan sonra Dümeni banma bıraktı teknenin baş kısmına giderek cenovayı sarmak için cenovanın ipini arkadan geçirerek cenovayı sardı ve geri döndü vinç ile ters taraftan sardık ama çok az kapandı ip de cenova yelkeninin üzerine sarıldı hala çok kötü bir şekilde sarsılıyoruz  açık olan cenova 1 m kadar var veya yok ama sorun hala devam ediyor. Tekrar başa gitmeye karar verdi ve iskele tarafından kenardan sürüne süne sürüne başa gitti. Cenovanın ipini söktü ve diğer taraftan geçirerek tekrar bağlayıp geri döndü tekne suya her kafasını soktuğunda Haluk dalgalardan gelen suların altında kalıyordu. Geri geldi tekrar vinç ile sarmaya başladık cenova yarım metre daha sarıldı ama kalan yarım metre hala bizi sürüklüyor. Bir kere daha yapılması lazım tekrar başa gitti tek eliyle cenovanın sancak tarafındaki ipini sökerek tekrar arkadan dolaştırıp bağlayıp geri geldi, vinçi tekrar sardık bu sefer cenova tam olarak sarıldı..Bütün işler,yarım saat kadar sürdü. Her bir gidişinde suya düşmemek için çok büyük gayret gösterdi teknenin en önünde tek eli ile tutunurken diğer eliyle cenovanın ipini çözerek arkadan geçirip tekrar düğüm attı. Tek elle izbarçoyu atabilmek çok önemli olduğunu burada gördüm çünkü diğer elinizle bir yere tutunmak zorundasınız. Haluk tek eliyle düğüm atamadığı için dalganın gelişini kollayıp bir iki saniye iki eliyle düğüm atıp tekrar elleri ile tutunmaya çalışıyordu. Bende dümende bütün dikkatimle onu takip ediyorum eğer denize düşerse ne yapacağımı düşünüyordum. Her gidiş bir ömür sürer gibiydi. Şu an bunları yazarken yapılan bu işi 100 yelkenci den ancak 5 i başarıyla yapabilirdi diye düşünüyorum. Cesur olmak bu işi yapmaya yetmez, cesur olursun ama iyi plan ve konsantre olamazsan ve ne yapacağını iyice kafanda planlamazsan, beceremezsin, başka problemler ortaya çıkarırsın. Daha kötü sonuçlar oluşur. Haluk denize düşse her şey mahf olabilirdi.Bu gibi durumlarda birazda şansın olacak. Bu karambol de şans da bizden yanaydı. Cenova nın bu problemi ile uğraşırken ikimizin de dikkati ön taraftayken bir arkaya bakınca ne görelim boat ters dönmüş ve suyun içinde arkamızdan geliyor botun tabanı yerinden çıkmış, düşmek üzere botun aşırı su ile dolu yüküne ipleri iyi dayanıyordu. İkimiz bütün gücümüzle botu tekneye çekmeye çalıştık ama çok zorlandık Haluk hemen bıçağı hazırladı gerekirse botu kesecektik, sonunda çektik botu düzelttik ve tabanını ip ile kenarına bağladık taban tahtası çıkarıp teknenin içine aldık. Şimdi sıra rotayı düzeltmekte çünkü cenova bizi rotamızdan çıkarıp güneye sürüklemişti. rüzgar 40 knot esmeye devam ediyor. Hiçbir yere dönme şansımız yok artık. Can yeleklerini koltuğun altından teknenin içine çıkardık hazır hale getirdik. Telsizi 16 kanala alarak açtık. O sırada Haluk bana sordu; Hikmet ağbey ne demişti dedi ‘’Kalamış, Erdek nerede o erkek’’ diye cevap verdim Ama gülemedik sadece gecenin uzun olacağının ve karalardan mümkün olduğu kadar uzakta durmamız gerektiği ve gerekirse fırtına bitene kadar motor ile üstüne gitmemiz gerektiğini konuşuyoruz. Haluk teknenin başında yaptığı cenova kapatma işi sırasında sırılsıklam olmuştu zaten kafadan gelen dalga suları ikimizi de ıslatıyordu bu arada boat arkamızda sanki uçuyor denizden havalanıyor tekrar konuyordu. Kara burundan epey uzaklaştık hava kararmaya başladı, Avşa adasının ışıkları artık gözüküyor. Ve bizde bu fırtına ve dalgaya karşı çok iyi gidebiliyoruz. Avşa adasının açığından geçtik önündeki ekinlik adasının arkasından dolaşarak Marmara adasına girmeği planlıyoruz rüzgar Marmara adasının altında keseceğini ümit ediyoruz. Eğer sprayhood takılı olmasaydı çok zor tekneyi kullanabilirdik. Sprayhood’un yolda ve bu havada takılma şansı hiç yoktu. Uzun bir tırmanmadan sonra ekinlik adasının çok açığından karalardan uzak durarak Marmara adasına yaklaşmaya başladık rüzgar 30 knot civarına indi buna bile şükür ediyoruz. Marmara adası artık iyice seçilmeye başladı oto pilot bizi limana götürüyor ancak liman girişini hala göremiyoruz sonunda yeşil ışığı gördük ancak limanın kırmızı ışığı yanmıyor. Tam o sırada bir büyük balıkçı motoru sancakta belirdi ve limana girdi bizde hemen onu takip ederek yaklaşmaya başladık adaya 300 metre kalana kadar rüzgar 30 knot olarak devam etti. Bu limana ikimizde ilk defa giriyoruz saat 21:30 içeri girdik her yer süt liman çok korunaklı bir liman içerisi dolu boş yer yok en dibe giderek iskele tarafında duran büyük bir balıkçı teknesine aborda olduk bir Allahın kulu yok ortada kimse bakmıyor bile uzaktan bir fasıl sesi geliyor. Tam o sırada bir yabancı atladı ve koltuk halatlarımızı balıkçı teknesine bağladı. Adam Fransız mış çok şaşırdık. Teknenin sancaktaki usturmaçalarını söktüm Haluk onların hepsini iskele tarafındaki Balıkçı teknesi ile aramıza taktı. Bota atlayıp eğreti olarak bağladığı ipi düzetti tekrar tekneye atladı şimdi denize düşersem çok gülerim dedi. Tekneyi iyice güven altına aldıktan sonra bir çay yaptım yanına da sucuklu yumurta keyfine doyamazsınız. Haldun ile telefon konuşması yaptık bağlandığımız söyledik Mert’e, Zafer’e, Mehmet’e mesaj attım. Selma ve Zeynep’e Marmara adasında olduğumuzu haber verdim. Artık bundan sonrası yokuş aşağı diye düşünüyoruz 72 milimiz var çıkarız hava kötü ise asmalıya bağlanırız düşüncesi ile yattık.Haldun ile son görüşmemizde isterseniz yola çıkmayın yarın fırtına olabilir gibi bir konuşma yapıldı.


13.EYLÜL 2009


Saat 07:30 da kalktık hava kapalı ama rüzgar dinmiş görünüyor. Hava raporlarına baktık fena gözükmüyor, yine 5-6 boufor rüzgar 0,50 m dalga yüksekliği bizim için olağan bir yelken havası olarak görünüyor Rüzgar dalga olmazsa o zaman yelkenin ne anlamı var diye konuşuyoruz. Rüzgar olacak ki yelken yapalım görünürde 10 saat yolumuz daha var. Balıkçının biri karadan geldi hoş geldiniz dedi derneğimize bir yardımda bulunursanız seviniriz dedi bende olur ben gelir yardımda bulunurum dedim adam gitti. Haluk bende Tl bozuk yok euro verelim dedi Bende var dedim ve cüzdanımı alıp karaya çıktım çöpümüzü attım dernek dediği yer kahvehane balıkçılar oturmuşlar makbuz var mı dedim, ağbey sabah dernek açık değil sen bize ver biz derneğe veririz dedi bende 20 Tl verdim taze ekmek ile simit ve açma aldım tekneye gelince kahveden keşke çay alsaydım dedim ve termosu alarak kahveye döndüm kahveciye termosa çay koyarmısın dedim adam hayır çayım buradakilere yeter veremem dedi ben de şaşırdım kaldım. İki bardak koy bari dedim onu da vermedi ağzında sigara bir haftalık sakal leş gibi kokan bir adamdı bende söylendim ve kahveden çıktım Kahvede oturanlar çaycıya söylendiler ama nafile. Herif bizim bir şeyimize gıcık kapmış ama ne olduğunu anlamadım. Tekneye söylene söylene döndüm tam o sırada kahvede oturanlardan biri arkamdan koşarak geldi abi ver ben öbür kahveden doldurayım dedi. Bizde istemedik anlaşılan benden sonra kahveci ile tartışmışlar ama kahveci yine vermemiş gelen adamda 300 metre ilerde başka bir kahve varmış oradan getireyim dedi. Bizde sağol şimdi demleriz dedim ve güzel bir çay ile bir kahvaltı yapıp keyifle yola çıktık. Bir sat sonra Asmalıyı geçtik deniz çok normal rüzgar ise 14 knot esiyordu
Yelkenleri açtık ve hem motor hem de yelken ile Kalamış rotasına oturduk. Hiçbir sıkıntı olmadan İstanbul boğazı kanalına girdik önce çekmece sonra Yeşilköy ardından sivri ada hizasından Kalamış’a gidiyoruz Elma soydum yedik arkasından karpuz yedik ve mutfağı kapattım sadece içecekler için mutfak açık. Üç dört tane tanker yolumuza çıktı sancağımızdan geçerek gittiler bizde yavaş yavaş yolun sonuna geldiğimizi görüyoruz. Rüzgar 4-5 knot civarına inince yelkenleri topladık esasında Kalamış’a yelken ile girip Moda’da Vural amcayı selamlamayı düşünüyorduk ama olmadı. Ben aşağıda mutfağı topladım kalan erzakı poşetlere doldurdum çöpleri hazırladım, ipleri toplarken Haluk’ta elinde anahtarla direğin üzerindeki vidaları kontrol ederken birden tam yolumuz üzerinde fener’e doğru gittiğimizi 400 metre kala fark ettik. Hemen rotamızı bir manevra değiştirdik. Çok komik bir durum olacaktı az kalsın ya çarpacaktık ya da kenarından çok az bir farkla geçecektik. Bu benim hiç bilmediğim bir fener sivri adanın paralelinde 4 mil açıkta bir fener görünce çok şaşırdım. Bizim bildiğimiz çakar modaya çok yakındı. Meğerse moda ile Atatöy arasında İstanbul boğazının girişini gösteren bir fener daha varmış. Biz rotayı oto piottan Marmara adasından çıkarken yaptığımız için üzerindeki feneri görmemişiz. Yol üzerinde her hangi bir döküntü, ada veya başka bir şey olmadığını düşündük okadar emin gidiyoruzki, biz uzaklardan gelen gemilere ve yelkenlilere bakarken, önümüzden geçen yelkenli de fenere çapariz oldu herhalde, fener aniden karşımıza çıktı.Ve sonunda Kalamış’a giriyoruz Haluk, Vural amca ile telefonda konuştu ona selam vererek limana girdik bizim teknenin yerinde başka bir tekne vardı ancak içinde insanlar vardı. Neyse hemen çıktılar ve biz çok kolay bir manevra ile bağlandık iskelede Selma, Deniz ve Mert karşılamaya gelmişlerdi, onları orada görünce çok heyecanlandım. Tekneyi üsten yıkayıp boşaltarak karaya çıktık. Yolculuğumuz planladığımız gün ve saatte kazasız ve belasız noktalandı.


*

    E. O.

Ahmet Korsan, ilk mesajlar genellikle kısa bir tanıtım olurdu.
Sizin ki çok güzel bir tanıtım yazısı olmuş...Resimleri görebilmek için üye olmalısınız. Üye Ol veya Giriş Yap

Hoşgeldiniz...


*

    H. E.

Vay, komşum, kalemine sağlık, çok detaylı ve güzel bir anlatım...


*

    H. H.

Huzur içinde uyu
Dostum arkadaşım kardeşim


*

    H. E.

Bağlantıları görebilmek için üye olmalısınız. Üye Ol veya Giriş Yap
Huzur içinde uyu
Dostum arkadaşım kardeşim

Yapmayın, yaa... Güzel insan.

*

    H. A.

Allah rahmet eylesin. Sevenlerine sabırlar diliyorum.
*

    Ö. T.

Allah rahmet eylesin. Huzur içerisinde yatsın.
*

    E. O.

Allah rahmet eylesin, maviliklerde uyusun..