0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

*

    H. T.

Ne işi var Yengeç'in Ambarlı'da?
« : Haziran 03, 2014, 20:37:13 »
Aylardır bitmek bilmeyen Yengeç’in tadilat çalışmaları sonuna yaklaşırken Marintürk’le süregiden uyumlu beraberliğimizde de çatlaklar başlamıştı. 26 Nisan’da yıllık sözleşme bitmiş ama Yengeç’te işler hala bitmemişti. Bir de üzerine marina yönetiminin önümüze koyduğu non-flexible ödeme planı Pendik’te yaşamın tadını iyiden iyiye kaçırmaya başladı. 26 Mayıs günü sözleşmesiz kaldığımız bir aylık süre için ödediğimiz 4700 TL’den sonra artık İstanbul’da tekne ile barınmanın imkansız olduğu tescil edildi. Bir an evvel marinadan çıkmak üzere gece gündüz çalışmaya devam ettik.
Ekim ayından itibaren zaman zaman aksasa da özellikle son iki ayı aşkın süredir tüm gün devam etti Yengeç’te çalışmalar. Direk değişti, kasara komple soyuldu; çürük ahşaplar değiştirildi. Armuzlar tiriz ya da macunla dolduruldu. Belki yüzlerce saat zımparayla geçti. Talaş günlük yaşamın, yediğim yemeğin, içtiğim suyun, kısacası yaşamımın değişmez bir parçası haline geldi. Sonunda sıra vernik aşamasına geldi. İki kat poliüretan dolgu verniğinin üzerine iki kat da yat verniği attıktan sonra nihayet camları aylar sonra yerine taktığımda marinadan çıkmak için de saatlerim kalmıştı.
Çarşamba gecesini arma ve diğer eksikleri tamamlayarak geçirdik. Perşembe akşamüstü hala bir ton eksik vardı ama artık palamarı çözme zamanı gelmişti. Gece gelmesi muhtemel fırtınaya karşın marinadan çıkmam gerekiyordu, çünkü bir senemi geçirdiğim, sözüm ona evim olarak gördüğüm marina yönetimi “çıkacağım, az kaldı ama akşam da fırtına geliyormuş” dediğimde “pek de hava olmayacak aslında” yanıtını verince palamarı çözüp gitmek dışında bir seçenek kalmadı.
Tekneye dönmeden az önce ilk tatsız haber Barış’tan geldi; cenoamın mandar yakası haşat olmuş. Yedeği basın dedim, yedek de düdük gibi kalmış. Ama yapacak bir şey yok, biraz çizivereceğiz karizmayı…
Gün boyu aralıksız süren koşuşturmanın ardından saat 18:45’te Barış ve Uğur’u azat ettikten sonra marşa bastım. Fakat kontak anahtarını çevirmemle yağ alarmı ötmeye başladı. Belki de ilk işaretti bu. Biraz didikledikten sonra farkettim ki bizimkiler bir güzellik yapalım demişler, motoru yıkamışlar ve tabi müşir su içinde kalmış. Söküp kuruladım ve sorun çözüldü. Nükhet’le ertesi sabah buluşmak üzere vedalaşıp yakıt iskelesine doğru ilk solo seyrime çıkarken saat 19:15 olmuştu bile. Yakıt ikmalinin ardından dost bir denizde ağır ağır terkettim Pendik sularını. İstikamet Burgaz. Barış restoran sahiplerinden biriyle konuşup bir tonoz ayarlamıştı. Her ne kadar kafam çok yatmadıysa da lodosa kapalı ve gerekirse restoranların önüne alacaklar ifadeleri üzerine, biraz da artık kafa yormaktan sıkılmış halde ağır ağır seyre başladım. 1200 devirde 4,5-5 knot hızla kıyıya yakın bir seyir keyfimi yerine getirmeye başlamıştı. Haftalar, hatta aylar sonra ağır ağır ve keyifle ilerliyordum. Yorgun, bitkin ve kızgın…
Resimleri görebilmek için üye olmalısınız. Üye Ol veya Giriş Yap
Heybeliada’yı bordalarken arkamda şimşekler çakmaya başlamıştı çoktan. Biraz yol verdim ve 20:35 gibi bana gösterilen tonoza doğru manevraya başladım. Tonoz hemen pruvamda olduğunda botu arkamda bırakmıştım. Günün ilk ön görülemeyen hatası! Tam ağır ağır ve boşta yaklaşırken bottaki bebe “abi tornistan, tornistan!” diye çığlıklar atınca düşünmeden bastım tornistanı ve ilk golü attım kendi kaleme. Anında botun halatını alıverdi yüzeye yakın pervane. Okudum, üfürdüm herife ama nafile, olan oldu. Hemen biraz iler yol verdim, baktım rahat dönüyor, fazla kasmadım. Tekrar ağır ağır ilerledim ve tonoza bağlandım. Meğer hemen yanda bir tonoz daha varmış, ona takacağım sanmış bebe…
Resimleri görebilmek için üye olmalısınız. Üye Ol veya Giriş Yap
Tonoza bağlandıktan hemen sonra yazlık tenteyi takmaya başladım ki bu arada rüzgar da ben geliyorum demeye başlamıştı. 5 bilemedin 10 dakika sonra rüzgar çıldırdı. Dalgalar büyümeye, hatta bulunduğum yere de gelmeye başladı. Restoran sahibini aradım, “bu tonoz beni tartmaz” dedim. “Abi, yer yok biraz bekle” dedi. Demesi kolay da, 15 dakika sonra hava çıldırdı. Bir ara 48 knot okudum rüzgar göstergemde ve tonozla beraber Kaşıkadası’na doğru sürüklenmeye başladım. Hemen kokpite geçip marşa bastım. Bastım da, o da ne, tek tepki “tık!”.
Gecenin ve fırtınanın henüz başı, uskuruma halat sarılı, marşım basmıyor, 48 knot esiyor ve bağlı olduğum tonozla Kaşıkadası’na doğru sürüklenirken bir yandan da gittikçe irileşen dalgaların içinde yalpalayıp duruyorum. Tabi bir de tek başımayım. Tabloya bakınca yanlışların götüreceği doğru yok!
Tekrar restoran sahibini aradım, dedim tonozu kesip içeri gireceğim, gerekirse demir sereceğim. “Aman abi” dedi, “Olmaz. Burası zaten cehennem, demir falan tutmaz.”  İyi de gidiyorum ben tonozla beraber yahu. Gerçi bir yandan adama posta koyuyorum ama bir yandan da umutsuzca marşa basıyorum. Aklıma çalışmaması durumunda olabilecekler geliyor, daralıyorum. Derken çalıştı. Derin bir ohh çektim. Sonra fırladım tonoz halatını kestim ve başladım deliler gibi yalpalayarak koyun içerisine doğru ilerlemeye. Birkaç dakika sonra biraz oyalanırsam çıkacak bir teknenin yerine alacaklarını, oranın güvenli olduğunu söylediler. Tamam dedim ama gel de oyalan! Yengeç ne dümen dinliyor, ne motor. Hiç bu kadar zorlanmamıştım kontrol etmekte. 15 dakika sonra içerideki yük iskelesinden bir yelkenli avara olunca hemen verdim yolu. Bu arada bir motoryat iş olduysa da öyle kararlı hareket etmişim ki adam kolayca ikna oldu. Üzerine doğru gelen Yengeç’in bastonu da ikna olmasına bayağı bir yardımcı oldu sanırım. Restoranların çalışanları ve tekne personelinin de yardımıyla benim koca götlü kızımı yük teknesine aborde etmeyi başardık. 6 ayrı halat kullandık. O sırada bir küçük motoryat peyda oldu. Üç kişi Çamlimanı’ndan kaçmışlar ama buraya gelene kadar ömürlerinden yemişler. Bir de ön camları patlamış. Yengeç’i sağlama alınca hemen onu da Yengeç’e iliştirip birer sigara yaktık en sonunda. Bağlandığımızda sabah 6’ya kadar rahat olun diyen yük teknesinin sahipleri hepi topu on dakika sonra gelip “hele bir yol verin, biz çıkıyoruz.” Diyene kadar neredeyse keyfimiz yerine gelmişti bile. Yük teknesine yol verdikten sonra Yengeç’i direkt olarak iskeleye aborde ettik, ufaklığı da iliştirip artık alacakaranlık kuşağına bir mola verdik. Bu arada saat 00:15 olmuş bile. Antigoni’ye gittim, kapatmak üzereydiler. “Allah rızası için bir duble rakı, biraz haydari ve biraz patlıcan salatası!” Rakımı içtim, mezemi yedim ve artık uyuyabilmek hayaliyle tekneye döndüm. Önceki iki gecede uyumamıştım ve artık ayakta sallanıyordum. Direkt attım kendimi yatağa. Sabaha kadar kaç kere fırladığımı bilmiyorum.
Resimleri görebilmek için üye olmalısınız. Üye Ol veya Giriş Yap
Birilerinin kaportaya vurduğunu farkettim ve fırladım yataktan. Çıktım ki bir yük teknesi gelmiş, mal indirecekmiş. Ben de yandakileri uyandırdım ve başladı sabah mesaimiz. Bir ara kendimi bir film setinde falan gibi hissettim. Bir yanımda domates, hıyar, salatalık, karpuz… sebze meyve dolu bir tekne. Neyse, mesai başlamıştı artık. Sabahın sekizinde bir çay salladım kendime. Ardından ekipmanlarımı hazırlayıp attım kendimi denize. Önce uskuru kontrol ettim, temiz. Küçük bir parça halat kalmış, aldım onu da. Fakat uskurun üzerindeki kekamoz vs katmanı sanırım bir santimden kalın. Başladım temizlemeye. Bu arada 4-5 gün önce düşüp çatlattığım kaburgam su koy vermeye başladı. Ama gel gör, bir midye kolonisi tarafından istila edilmişiz ki ellemeden duramıyor insan. Yarım saatin sonunda sancı çekilmez boyuta gelince pervaneye de şükür dedim ve çıktım. Gerçi sancısı akşam geç saatlere kadar sürdü ama en azından pervane temizlendi.
10:30 gibi Nükhet geldi. Kahvaltı etmeye gittik ve döndüğümüz gibi zerzevat teknesine yol vermek zorunda kaldık. Yerine aborde olduk, onbeş dakika sonra bir yenisi geldi, avara olduk, aborde olduk. Bir saat sonra o gitti, avara olduk, iskeleye aborde olduk. Derken yenisi geldi… kaç kez tekrar ettiğini sayamadım desem abartmış olmam sanırım. Bu arada öğleden sonra hava gittikçe şişmeye başladı. Rüzgarın tekrar tadı kaçtı. Yine avara olmuş, aborde oluyorduk ki, Nükhet’e, “sen inme, iskeleye iki herif geldi, onlara at halatı” dedim. Demez olaydım. Adamlar mevzuyu kavrayana kadar biz rüzgarla iskelenin üzerine bastık ve baba bile denemeyecek metal zırıltılardan biri Yengeç’in yumrusunda bir nazarlık bıraktı. Başarısız girişimin ardından tekrar yanaşırken bu sefer halatın ne işe yaradığını bilen iki adam sağolsun, salimen bağlandık. Hatta bir iki saat gelen giden de olmadı. Ama bu sefer de hava patladı yine, başladı deliler gibi indirmeye.
Orijinal programımıza göz atarsak, Perşembe gecesinden itibaren hava makul bir seviyeye gelene kadar Burgaz’da bekleyecek, sonrasında Marmara Adası’na seyredecektik. Pazar olabilir diye düşünüyorduk. Gün boyu tüm avara-aborde oluşların arasında hava ve rüzgar durumuna baktık durduk.
Yağmur durunca hava bir anda insafa geldi, sakinledi hatta ısındı. Saatler 18:00’i gösterirken burada daha fazla debelenmemeye, önümüzdeki sakin havayı da kullanarak yol almaya karar verdik. Yol boyunca 18 knot üzerinde hava görünmüyordu. Muhtemelen ölü dalgalar can sıkacaktı ama 12-18 knot aralığına düşen rüzgarla sabaha doğru soluğanların da pek sorun olmayacağını düşündüm.
Böylelikle sakin, rüzgarsız bir akşam üstü bastık marşa ve pruvamızı Marmara Adası’na çevirdik…


Devam edecek, daha başlamadı bile hatta...
« Son Düzenleme: Haziran 03, 2014, 20:42:20 Gönderen: Hakan Tiryaki »
*

    M. T.

Ynt: Ne işi var Yengeç'in Ambarlı'da?
« Yanıtla #1 : Haziran 03, 2014, 20:52:55 »
Gecmis olsun Hakanim, sesini duymak guzel.


*

    M. A.

Ynt: Ne işi var Yengeç'in Ambarlı'da?
« Yanıtla #2 : Haziran 03, 2014, 21:01:43 »
Geçmiş olsun Hakan kaptanım.
Allah işini gücünü rast getirsin.

*

    E. O.

Ynt: Ne işi var Yengeç'in Ambarlı'da?
« Yanıtla #3 : Haziran 03, 2014, 21:03:04 »
Anlaşılan can sıkıcı olaylar daha yeni başlayacak ama şimdiden çok geçmiş olsun Hakan Korsan...
Umarım en kısa zamanda güzel seyir anılarınızı paylaşırsınız..

Selametle..
*

    K. A.

Ynt: Ne işi var Yengeç'in Ambarlı'da?
« Yanıtla #4 : Haziran 03, 2014, 21:18:53 »
kolay gelsin geçmiş olsun

Gezgin Korsan Sosyal Medya Hesaplarını Takip Ediniz

               


*

    S. Z.

Ynt: Ne işi var Yengeç'in Ambarlı'da?
« Yanıtla #5 : Haziran 03, 2014, 21:25:39 »
Geçmiş olsun Hakan korsanım. Eyüp korsanın dediği gibi umarım en kısa zamandan güzel seyirleriniz başlar.
*

    H. . Y.

Ynt: Ne işi var Yengeç'in Ambarlı'da?
« Yanıtla #6 : Haziran 03, 2014, 22:20:31 »
Zor zamanlar geçirmişsiniz Hakan korsanım, dilerim sonrası kolayına olur, iyi seyirler ...


*

    İ. Y.

Ynt: Ne işi var Yengeç'in Ambarlı'da?
« Yanıtla #7 : Haziran 03, 2014, 22:35:58 »
Yengeç, tonoz tarama, halat kopma çok rutin olaylar  Resimleri görebilmek için üye olmalısınız. Üye Ol veya Giriş Yap

HakanT Yengeç'i kurtarma operasyonları bunlarıda geçiniz  Resimleri görebilmek için üye olmalısınız. Üye Ol veya Giriş Yap

Geçmiş olsun  bilader  Resimleri görebilmek için üye olmalısınız. Üye Ol veya Giriş Yap

*

    K. Ö.

Ynt: Ne işi var Yengeç'in Ambarlı'da?
« Yanıtla #8 : Haziran 03, 2014, 22:50:27 »
Tekne denize inmiş,  işler bitmiş hayırlı olsun.. Bundan sonrası selametli seyirler..
*

    M. D.

Ynt: Ne işi var Yengeç'in Ambarlı'da?
« Yanıtla #9 : Haziran 03, 2014, 23:14:03 »
Hakan korsanım geçöş olsun diyecem ama yazının devamında okuyacaklarımdan korkuyorum  Resimleri görebilmek için üye olmalısınız. Üye Ol veya Giriş Yap
Hani gölgesini satamadığı ağacı kesen ŞEY var ya ... İşte onun olduğu yerde değerler erozyona uğruyormuş diyorlar  Resimleri görebilmek için üye olmalısınız. Üye Ol veya Giriş Yap
Umarım bundan sonra daha huzurlu bir yer bulursun.
*

    T. G.

Ynt: Ne işi var Yengeç'in Ambarlı'da?
« Yanıtla #10 : Haziran 03, 2014, 23:28:06 »
Sevgili Hakanım çok geçmiş olsun . Beni arasaydın bizle çalışan tekneleri alıp gelirdim. Acil müdehale için hazır tuttuğumuz tam donanımlı tekneler mevcut ve gekolara hizmet üçretsiz bilgin olsun . Umarım bu durumlar tekrar gerçekleşmez
*

    A. K.

Ynt: Ne işi var Yengeç'in Ambarlı'da?
« Yanıtla #11 : Haziran 03, 2014, 23:34:03 »
Geçmiş olsun Hakan Korsan...

*

    E. Ç.

Ynt: Ne işi var Yengeç'in Ambarlı'da?
« Yanıtla #12 : Haziran 03, 2014, 23:48:33 »
Hakan gecmis olsun , bende 3-5 gunduru yengeci pontonda goremeyince dalisa falan gittin sandim. Ugurlar ola.
*

    H. T.

Ynt: Ne işi var Yengeç'in Ambarlı'da?
« Yanıtla #13 : Haziran 04, 2014, 00:18:04 »
Seyrin ilk bölümü gerçekten keyifliydi. 1200 devirle, 4,7-5 knot aralığında ağır ağır ilerliyorduk. 12-14 saat bir yolculuk ön görmüştüm. Pruvamızda hava sıklıkla değişiyordu ama hala sakin, rüzgarsız bir denizde ilerliyorduk. Düşündüğüm kadar ölü denizde kalmamıştı. Wind Guru’yu da dikkate alınca biraz uykusuzluk dışında ciddi bir sorun görünmüyordu önümüzde.
Yeşilköy hizasında deniz biraz kabardı ama pek rahatsız edici boyutlarda değildi. Tüm hazırlığımı yapmış, ilk kez yelken basmak için bekliyordum ama bir türlü beklediğim rüzgar gelmiyordu. 3-4 knot civarında esmeye çalışan bir hava vardı sadece. Küçükçekmece açıklarına yaklaşırken tablo değişmeye başladı. Dalgalar iyice irileşti. Hızımız kafadan gelen dalgalarla birlikte 4 knot civarına düştü. Uzun yolu ve tüm geceyi düşünerek daha fazla yol vermedim makineye. Bir süre sonra Nükhet’i deniz tutmaya başlayınca tadımız kaçmaya başladı iyiden iyiye. Esenköy ve Mimar Sinan girebileceğim yakın mesafedeki yerlerdi ama orta suda gidiyordum ve bordadan gelecek dalgalarla seyir hepten zorlu bir hal alacaktı. Bir süre üzerine düşündükten sonra Nükhet idare edebilirim diyince tekrar orijinal rotamıza koyulduk. Ambarlı açıklarında deniz çıldırdı. Artık yol almıyor, debeleniyorduk. Sanırım bir ya da iki saatimiz Ambarlı önlerinde debelenerek geçti. Göt kısmetten çıkınca yağmur da yetişti ve eksik halka tamamlandı. Gerçi buna yağmur demek de haksızlık olur, blok halinde inen bir su, şimşekler, gök gürültüsü… Anladık ki gece daha yeni başlıyor.
Yağmurla birlikte dalgalar makul bir yüksekliğe düştüğünde Büyükçekmece açıklarındaydık. Gece boyunca karadaki zabitimiz Cenk ile yolun devamını değerlendirip Ereğli’ye girmeye karar verdik. Yağmur, şimşek ve gök gürültüsü devam ederken dalgalar artık daha makul mantıklı boyutlara gelmişti ve Nükhet de biraz kendine gelebildi.
Büyükçekmece açıklarında 3,5-4 knot hızla seyrederken bir yandan da sık sık hava raporunu kontrol ediyordum. Gece boyunca yolumuzun üzerinde 18 knot üzeri hava görünmüyordu ama kıllanmıştım bir kere. İtiraf etmeliyim ki sıkılmaya da başlamıştım. Ereğli hala 32 mil ötemizdeydi ve hızımız 4 knot’ı aşamıyordu. Hatta zaman zaman 3 knot’ın altına dahi düşüyordu. Zabitimiz Cem bir kez daha aradı ve Silivri’den sonra dalgaların daha da küçüleceğini ve barınakta hazır bekliyor olacaklarını söyledi.
Yağmurdan sıkılmış halde ağır ağır debelenirken birden makine dairesinden tangır tungur bir ses geldi ve motor sustu. Gelen ses olmasa pek etkilenmezdim ama o sesi duyunca itiraf etmeliyim ki ürperdim. Hemen kontağı kapatım makine dairesinin kapısını açtım, içeri baktım ve şok oldum. Motor takozlardan kurtulmuş ve sancağa doğru kaymış!!! Bildiğin yerinden çıkmış!
Daha iki saat kadar önce Nükhet sormuştu, motora bir şey olsa ne yaparız diye ve tam da sorduğu oldu. 23:37 itibarı ile motorsuz kaldık. Önce kara zabitimiz Cem’i arayarak durumu anlattım ve hemen bir tekne bulmak üzere en yakınımızdaki Mimar Sinan’a yöneldi. Ardından Sahil Güvenlik’i aradım. Tabi bir kez daha aynı sonucu aldım. Telsiz çağrısı yanıtsız, telefon çağrısı hikaye; telefon açılıyor ancak telesekreterden öte geçmiyor. Hemen Ayvalık’ta görevli Sahil Güvenlik Komutanı arkadaşımı aradım ve durumu anlatıp koordinatlarımı verdim. O operasyonu Ayvalık’tan başlattı.
Hali hazırda durumumuz şöyleydi; Büyükçekmece’nin 6 mil kadar açığında, kaba denecek dalgaların arasında kontrolsüz bir şekilde ve abartılı yalpalarla sürükleniyorduk. İlk telefon Cem’den geldi. Yanında bir balıkçı vardı ama anlaşamadılar. Ardından Sahil Güvenlik merkezinden arayıp konum ve durumumuz hakkında bilgi aldılar ve birazdan tekrar arayacaklarını söylediler. Geçen zaman zarfında Nükhet kontrolsüz bir şekilde çamaşır makinasına dönen Yengeç’te bir kenara kıvrıldı kaldı. Ben ilk on dakikanın sonunda yalpaya alıştım. Batmayacağımıza ikna olunca bir sonraki level’a hazırlanmaya başladım.
Önce ikimize de birer can yeleği giydirerek başladım. Ardından çevreyi kontrol ettiğimde bir kez daha dehşete düştüm. 2,5-3 knot hızla gemi yoluna doğru sürükleniyorduk. Gurcata aydınlatmaları dahil ne varsa açtım. Parti teknesine döndük resmen. Sonra telsizden Türk Radyo’ya konumumuzu ve durumumuzu anlatıp çevrede seyreden deniz araçları için anons yapılmasını sağladım.
Tüm olaylar başlarken 18-22 knot aralığında esen rüzgar biz sürüklenmeye başladıkça yine çığrından çıkmaya başladı. 30-38 knot aralığında esmeye başladığında istikrarlı bir şekilde 2,8-3 knot hızla sürükleniyorduk artık. Ve yağmur bardaktan boşanırcasına indirdi. Gerçek alacakaranlık kuşağı yeni başlamıştı.
Birkaç kez güverteye çıkmam gerektiğinde ilk aklıma gelen bir türlü sırası gelmediğinden yerlerine monte edemediğim tutamaçlar oldu. Okkalı bir küfür savurdum kendime. Güvertede ne varsa her şey her yerdeydi. Defalarca küpeştelerimiz suya girdi, çıktı. Her açıdan, her türlü yalpaya girdik. Derken telefon çaldı ve Sahil Güvenlik aradı. Bakırköy ya da Ataköy’den bir bot çıkartacaklarını, 45 dakikaya kadar geleceğini, ancak sadece bizi alabileceğini, tekneyi çekemeyeceğini söyledi. Siz gelin, tekne umurumda değil şu an dediğimi hatırlıyorum. Ardından Cem tekrar aradı. Ambarlı’ya geçtiğini, Arpaş’ın bir römorkörünün çıkacağını söyledi.
Tüm bu konuşmaların üzerinden bir saat daha geçtiğinde biz iki saattir sürükleniyorduk ve hala gelen giden yoktu. Teknenin davranışlarını izledikçe hayranlığım arttı, endişelerim azaldı. Her ne durumda olursa olsun bir şekilde doğrultuyordu o koca bedenini. Bu durumda daha çok deniz trafiği ve nasıl bir kurtarma operasyonu olabileceği gibi şeylerle meşgul olmaya başladı zihnim. Bir saat önce tekneyi terk etmeye hazırdım ama şimdi artık sallana sallana sürüklenmeye alışmıştım.
Tekrar Sahil Güvenlik aradı ve Küçükçekmece önlerinde olduklarını söyledi. Oh dedim, Nükhet’e sık dişini dedim, az kaldı, Küçükçekmece’ye kadar gelmişler. Ardından Kıyı Emniyeti’nden bir telefon geldi, durumumuzu sordular, anlattım, koordinatları aldılar ve Harem’den römorkör çıkartıyoruz dediler. İlk anda “siktirin lan!” demek geldi içimden. Telefonu kapattığım gibi tekrar Sahil Güvenlik aradı ve Çekmece’den dönmek zorunda kaldıklarını, havanın onlar için çok sert olduğunu söylediler, pes dedim.
02:00 civarı artık sinir katsayım tepe yapmışken tekrar Kıyı Emniyeti 5’ten bir telefon geldi. Doğrusu o sırada artık umudu kesmiştim gelecek yardımdan. 7 mil mesafedeyiz, geliyoruz dediler. İnanamadım. 02:20’de bir kez daha aradılar ve pruva hattımızda sizi görüyoruz, ışıklarınızı açıp kapatın dediler. Onlarda projektörlerini açıp kapattılar ve ilk kontağı kurduk. Tam o sırada telefon çaldı ve Arpaş’ın römorkörü aradı, biz çıkıyoruz, durumunuz nedir diye. Şaka gibi J
Römorkör dibimize kadar geldiğinde bu sefer sıradaki endişeler bastırdı. Babalarım sağlam ama ne kadar? Halat dalgada babalardan kurtulur mu? Hassiktir, nasıl alacam ben o halatı güverteye çıkıp? Normal koşullar altında aklıma bile gelmeyen tutamaçlar yok, güverte boyunca bir güvenlik hattı yok…
Pozisyon aldıklarında halat almak için baş tarafa gidene kadar iki kez sancak küpeştem suya girdi. Ceviz geldi, halat ellerimde; ohhh! Babalara geçirip emniyete aldıktan sonra tekrar kokpite döndüm ve izlemeye başladım.
İnanılmaz bir makine ve manevra gücü var aletin. Önce kendi pozisyonunu ayarladı küçük manevralarla ve sonra yolu verdi ve ilk anda düşündüğüm kadar sert olmayan bir başlangıçla başladık peşi sıra sürüklenmeye.
Resimleri görebilmek için üye olmalısınız. Üye Ol veya Giriş Yap
Tabi çekilmeye başladığımız andan itibaren yepyeni bir durum oluştu. Ortalama 7 knot hızla, yaklaşık 4-4,5 metre dalgaların üzerinden sekerek, batıp çıkarak, arada devrilerek başladık ilerlemeye. Üç kez sancak camlarımız, küpeşte değil, camlarımızın üzerinde düştük. İnanılmaz bir görüntüydü. Teknenin havuzluğunda, içinde… hiçbir şey kalmadı, her şey her yerdeyi.
Telefonla bizi en yakın ve güvenli konum olarak Ambarlı WIM’e götüreceklerini söyledi Serkan Kaptan. Bu kadar saat batmadık, bundan sonrada bizi batırma da nereye istersen götür dediğimi hatırlıyorum. İkibuçuk saat sürdü yedekte çekildiğimiz süre. Marina girişine geldiğimizde buraya kadar dedim, burada kesin patlayacağız. Dalgalar 5 metreyi geçmiş gibiydi ve direkt bordadan geliyordu. Mendireğe az bir mesafe kala kaptan yolu kesti, durdu ve bir ayar manevrası yaptı. Biz o arada iki kez daha camlarımıza kadar yattık, çıktı. Sonra tekrar makineye yüklenip 18 tonluk koca götlü kızımızı 7 knot’la iki dalganın üzerinden sektirip marinaya soktu. Pes dedim.
Geldik. Saat 04:30 civarı yakıt iskelesine palamar botları yardımıyla aborde olduk. Cem ve kardeşi Cenk karşıladı bizi ve hemen makine dairesine indiler. İ           nmeleriyle çıkmaları bir oldu. Sancak aküler önlerindeki muhafazayı koparıp düşmüş ve sızdırıyor. Hemen elektriği kesip aküleri tekrar yerlerine koydular. Bu arada Nükhet ve ben birer sigara yaktık. Durduğumuz yerde sallanıyorduk hala.
Bir sigara sonra makine dairesine indim. Manzara gerçekten dehşetti. Motor takozlarının tümü yerlerinden çıkmış, şanzıman kopmuş, damper dağalmış, kaplin kaput ama şansımıza şaft ve kovan sağlam ki su alıp batmadık.
Serkan Kaptan tutanağını yazarken direkt olarak kendisine “Şile’deki olaydan sonra kurumuna karşı son derece önyargılı olduğumu ama bu geceden sonra tüm önyargılarımın uçup gittiğini” söyledim. Özellikle de mesleki becerilerinin ötesinde iletişimdeki son derece olumlu, güven veren tavırları için teşekkür ettim. Karşınızdaki sesin doğru sorular sorması, rahatlatan bir dil kullanması özellikle bu tip durumlarda son derece önemli.
Sonuç olarak 3 saat sürüklenerek, 2,5 saat çekilerek yani 5,5 saat boyunca bir çamaşır makinesi içinde geçen gecemiz sona ermişti…
PS: Yukarıdaki kareyi hayatım boyunca unutamayacağım sanırım.


Biraz daha devam edecek...
« Son Düzenleme: Haziran 04, 2014, 00:24:36 Gönderen: Hakan Tiryaki »
*

    K. E.

Ynt: Ne işi var Yengeç'in Ambarlı'da?
« Yanıtla #14 : Haziran 04, 2014, 00:30:19 »
Hakan Korsanım,
Çok geçmiş olsun,tekrarı bir daha kimseye olmasın.